Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '21

 
Kategori
Ankara
 

Padişah Macunu

1971 yılı, faşizmin tüm yurdu sardığı yıllar, herkesin bir birinden korktuğu yıllar. Ankara Necati bey caddesinde Demirtepe köprüsünün yanındaki bekar evimizde Mehmet ve Erdinç'le birlikte kalıyoruz. Susurluklu hemşerim Mehmet Eroğlu iktisatta okuyor, Erdinç ve ben yeni kurulan 301 Deniz - Hava filosunda kurstayız.1971 yılının son ayı, Ankara'nın soğuğu içimize kadar işliyor. Elektrik sobasıyla idare etmeye çalışıyoruz. 1971 12 Mart darbesinden bu yana sıkıyönetim ve gece yasağı devam ediyor. Yasak gece bir ile sabahın beşi arasında. Mehmet Edebiyat, müzik, tiyatro yani her yönden sanat yönü kuvvetli bir arkadaşım, tiyatro denemeleri var. Son günlerde gece gündüz yeni yazdığı bir oyun için çalışmalar yapıyor, geceleri kendi kendine yazdığı rolleri çalışıyor. Benim uğraş alanım ise müzik, sık sık Zafer pasajından eski plak topluyorum. Bu ara İtalyan şarkıları gündemimde. Özellikle Mehmet bunları opera tarzında çok iyi yorumluyor.
Evimiz Kızılay'a yakın olduğu için yol geçen hanı, hele hafta sonları hiç boş kalmıyor. Üniversitede, kara harp okulunda okuyan arkadaşların uğrak yeri, içkisini, etini, mezesini, kız arkadaşını alan bizde. Fena da olmuyor da hani, evimize hafta sonlarında kalabalığın etkisiyle hiç olmazsa biraz daha ısınıyor.
Susurluk halk evinde birçok oyunda rol alan ve yönetmenlik yapan Mehmet ''Bu kez Susurluklu bir yazarın yazdığı ve yönettiği bu oyun Susurluk'ta ilk olacak'' dedi. Yazarlığını ve senaryosunu yazdığı, yönetmenliğini yaptığı oyunu '' Susurluk'taki yerli oyuncularla, arkadaşlarla oynayacağız ''
Deniz gezmiş ve arkadaşlarının arandığı günler, bu arada haberlerde ve tv.de ( Tv.nin yeni kurulduğu yıllar, deneme yayınları yapılıyor. Ankara da sadece Kızılay'daki Zafer pasajında seyredebiliyoruz) Mehmet Eroğlu adı geçince bizim Mehmet evden çıkmaz oldu. beni arıyorlar beni arıyorlar diye. Neyse sonra gazetelerden okuduğumuza göre aranan yazar başka Mehmet Eroğlu'ymuş.
Mehmet bir ara Susurluk'a gidip ben gözden ırak olayım, hem de tiyatro çalışmalarına başlıyayım dedi. Senaryosunun son kontrollarını yapıyor, defalarca gözden geçiriyordu. O günlerde bende kendi yazdığım şarkılarıma söz yazıyor, şiir denemeleri yapıyordum. Gitarımda pek güzel değildi, bir yandan da gitar arayışı içindeydim. Mehmet Ertesi günü Susurluk'a gitti.
Öğrencilik yıllarımda sanatsal içerikli çalışmalarda, edebiyat, şiir müzik konularında anlaşabildiğim en değerli arkadaşlarımdan biri Mehmet, diğeri de Ahmet. Sarı Ahmet Necatibey Eğitim Ensititüsü Edebiyat bölümünde okuyordu. uzun sarı saçlı oldukça yakışıklı, çok duygusal bir çocuktu. Stewe Mc Quien'in aynisi. Nazım hayranıydı. Tatillerde bir araya gelir sanat, edebiyat ve şiir konusunda tartışırdık. O zamanki adeta bir cennet olan Susurluk parkında ondan Nazım Hikmet şiirleri dinlerdik Mehmet Ahmet ne kadar sarıysa aksine koyu uzun ve uzun saçlıydı. Susurluk'un tanınmış esnaflarından kitapçı, ayni zamanda fotoğrafçı olan Topal Tahir hocanın oğluydu. Konya da görevliyken her iki arkadaşımda ziyaretime gelmiş, birkaç gün misafirim olmuş Konya'yı beraber gezmiştik.
Mehmet bir hafta sonra, çekti geldi Ankara'ya '' Tamam dedi oyun hazırlıkları başladı, oyuncu kadrosu belli oldu, arkadaşlar çalışıyorlar, bende iki vizeme girip döneceğim. Aralık ayının son cumartesi gecesi Şeker- iş sineması tutuldu, mutlaka gel '' Hafta sonu olduğu için iş paraya bakıyordu. Balıkesir ve Susurluk Belediye başkanları, vali ve kaymakam kısacası Balıkesir ve Susurluk protokolu çağrılacak, inşallah salon boş kalmaz.
Susurluk sanatsal içeri zengin bir kasabaydı. okulları sezon sonu öğrenci gösterileri düzenler, veliler bu gösterilere çok ilgi gösterirdi. Beşeylül ilkokulu son sınıfında yaptığımız piyeste bende küçük bir rol almıştım.
Geceleri uyandığımda Mehmet duvarlarda gezinen Karafatmalarla konuşuyor, senaryoyu onlarla paylaşıyor, onlara dinletiyordu. Sıkışan zamana oyunun son çalışmalarını sığdırmaya çalışıyordu. Bizim bu sanatsal içerikli takılmalarımız Erdinç'in ilgisini hiç çekmiyor, o kendi dünyasında yaşıyordu. O okuldan mezun olunca. Ankara'ya atanmış, burada geniş bir çevresi vardı. Bense daha iki aydır Ankara'daydım. Bize bu evi bulmada büyük katkısı olan ve bana Ankara da yardımcı olan Orhan bize oldukça uzak olan Yenimahalle de kalıyordu. O Ankara özel Yükseliş mühendislik okuluna devam ettiği için, kendi okulunda okuyan arkadaşlarıyla oturuyordu. Ben de Konya Karatay lisesinde lise mezunu olup üniversiteye girebilmem için fark dersleri veriyordum. Tek dersim kalmış onu da daha sonra yani 1992 yılında Balıkesir Koray lisesinde vererek, lise diplomasını cebime koymuş, üniversite hayallerimin önünü açmıştım.
Bir hafta sonu İstanbul'dan İlk ve Ortaokul sınıf arkadaşım, Mehmet'in amca oğlu Ahmet geldi ziyaretimize. Ahmet Eroğlu İstanbul'da okuyor, siyasi ve sosyal çevresi çok zengin bir arkadaştı. Bizden daha ağır, asil duruşu ile hepimizi etkiliyordu. O gün evde üniversiteli kız arkadaşlarımız vardı, birisinin sesi çok güzeldi, ben gitar çalıyor o Erdinç'le beraber söylüyordu. Mehmet aramıza yeni katılan Ahmet'i yönetmen ve plak yapımcısı olarak tanıtmaz mı. Çık işin içinden çıkabilirsen, ev de adeta bir tiyatro oynanıyordu. Ahmet oyunun baş aktörü olmuştu. Gülseren şunu çalalım bunu söyleyelim diye bitmek bilmeyen istekler sıralıyor, susmak bilmiyordu. Ta ki gitarımın Mi teli kopuncaya kadar.
Sonra sonu gelmeyen sorular yönelmeye başladı Ahmet'e ''Kimleri tanıyorsun, stüdyon var mı, plak nasıl yapabiliriz.'' Burada sık sık oyuna Mehmet giriyor tiyatroculuğu ile Ahmet'i bunaltan sorulardan kurtarmaya çalışıyordu. Gerçekten de Ahmet'in tanıdığı, arkadaşı olduğu bizler için ulaşılmaz, büyük hayranlık duyduğumuz sanatçılar vardı. Yaz tatillerinde Susurluk parkının gazinosunda oturup sohbet ederken, onun İstanbul'daki yaşamı hakkında epey bilgi sahibi oluyorduk. Aramızda onu çekemeyenlerde vardı. O gittikten sonra amma atıyor ha falan lafları hemen havada uçuşmaya başlıyordu. Oysa o her zaman İstanbul'a gelirseniz bana uğrayın diyor, adresini ve Taksimdeki devamlı takıldığı otel ve barlarının ismini veriyordu. Cem karaca, Ersin, Dadaşlar Ajda Pekkan, Moğollar ağzından düşürmediği sanatçı arkadaşlarıydı. Bir anda ben bile oynanan bu tiyatroda kendi bestelerimden plak yapabilir miyim hayallerine dalmıştım.
Bir sene sonra Bandırmaya atanınca Üniversite sınavları için gittiğim İstanbul da Ahmet' Eroğlu ile buluştuk. .Beşiktaş'ta oturuyordu. Benimle çok ilgilendi, bir gün evinde misafiri oldum. Taksimdeki Divan Oteli barına gittik. Ben adeta bir hayal dünyasının içine girmiştim. O akşam oraya takılan o günlerin popüler sanatçılarını orada gördüm, hepsi ile beni tanıştırarak beni onure etti. Dadaşlardan Ersin'le müzik üzerine konuştuk, Amerikan barda içki içtik. Ahmet: '' Bu akşam çoğunun programı var, ondan bar bu akşam ondan biraz boş, hafta içi sanatçı yönünden daha dolu olur '' Daha sonra birkaç mekana daha gittik, Gerçekten sahnedeki sanatçılar ve mekan sahipleri Ahmet'le ilgileniyor hoş geldin diyorlar. tanıdıkları masalarına davet ediyordu.
Evet Susurluk parkının gece sohbetlerinde anlattıklarının hepsi doğruydu. İşin ilginç noktası siyasi yönden adalet partili olmasına rağmen sosyal çevreye bakışı herkesi kucaklıyordu. Cem Karaca gibi solcu sanatçılar en yakın arkadaşlarıydı. Babası Nuri Eroğlu amca Susurluk belediye başkanlığı yapmış, Susurluk şeker fabrikasının Susurluk'a kurulmasında büyük katkıları olmuştu.
O günler bizim ekonomik gücümüz Ahmet arkadaşımızı ancak evimizde ağırlayacak güçteydi. Bir de sıkıyönetim, gece sokağa çıkma yasağı gece hayatını etkiliyordu. Kızlara verilen yarım yamalak vaatlar Mehmet Eroğlu'nun usta oyunculuğu sayesinde havalarda uçuşup kaybolduktan sonra, gece yasağı başlamadan herkes evine, yerli yerine deyip misafirleri yolcu ettik. Ahmet arkadaşımızı da kal ısrarlarımıza, işlerim var deyince bir gece bizde kalıp ertesi gün İstanbul'a uğurladık.
Gelelim padişah macunu oyununa. Vizelerine giren Mehmet Susurluk'a dönme hazırlıkları içindeydi. Son ''Geceye seni mutlaka bekliyorum'' dedi. ''Cumartesi saat sekiz.'' Önlerinde on gün ya vardı ya yoktu.
''Geleceğim'' dedim. ''söz, yerimi ayırt'' O gece yasaklar başlamadan Mehmet'i Susurluk'a yolcu ettik.
Deniz filosunda Amerikalıların verdiği kurslara tercümanlar eşliğinde devam ediyor, bu arada bire bir İngilizce konuşmalarla pratiğimizi ilerletiyorduk. Cuma günü mesai biter bitmez, hazırlıklarımı yaptıktan sonra gece otobüsüyle Susurluk'a doğru yola çıkacaktım ki perşembe sabahı birliğe gelen telefon. haberi her şeyi değiştirdi. Baban hasta acele gel deniyordu. Birlik komutanı Şevket Bnb.'' acele hazırlıklarını yap yola çık, işin bitince gelirsin. geçmiş olsun, izin kağıdını al ve
istersen bugün batı kuryesi var, onunla Bandırmaya kadar gidersin. Şehre ilk arabayla gidip valizimi hazırlayıp, taksi tutup üsse geldim. İzin kağıdını alıp kuryeyi beklemeye başladım.
Kafam allak bullaktı. Ankara'dan kalkan uçak, önce Eskişehir'e, oradan İstanbul'a ve oradan da Bandırmaya indi. Bandırma üssünden şehre gelerek Susurluk dolmuşlarınla Susurluk'a hareket ettim. Saat akşam altıya geliyordu. Susurluk'a ilk defa resmi elbiselerle geliyordum. Babam, anam resmi havacı elbisesi ile görsün dedim. Ama ne yazık ki geç kalmıştım. Ev ana baba günüydü bütün akrabalar, mahalle oradaydı. Bursa'dan halalar gelmişti. Babam sağdaki odada da divanın üzerinde yatıyordu. Beyin kanaması geçirmiş komaya girmişti. Gözlerini açıp beni göremedi. Beni görünce annem sarılıp ağlamaya başlayınca, herkes ağlaşmaya başladı. O gece ve cuma günü babam kendine gelemedi, hep başında bekleyip bir bakış aradım. Umutsuz bekleyiş Allahtan umut kesilmez umuduyla devam ediyordu. 25 aralık 1971 Cumartesi sabaha karşı kendisini kaybettik. Cumartesi ikindi namazından sonra onu ellerimle toprağa verdim. Edirne İlköğretmen okulunda okuyan kardeşim Medayim'e etkilenmesin diye haber verilmemişti. İşin ilginç yanıysa bu akşam Mehmet'in yazdığı Padişah macunu adlı oyunun galası vardı. Evde mevlit, yani okuma olduğu için ben dışarı çıktım. Arkadaşlar beni yalnız bırakmak istemiyorlardı, ama bu oyuna da gitmek istiyorlardı Onları zor durumda bırakmamak için doğru veya yanlış benimde gelebileceğimi belirttim. İyi olur, biraz için açılır, ölenle ölünmez, hayat devam edecek gibi laflar ettiler. Hep beraber daha önce alınan davetiyelerle galaya gittik, Ben bir arkadaşımla balkonunu arka sıralarında yer bularak oraya oturduk. Tek hatırladığım salonun hıncahınç dolu olduğuydu. Aklım çok sevdiğim babamın ölümünde olduğu için oyundan hiç bir şey hatırlamıyorum ama hatırlayabildiklerim Mehmet Eroğlu'nun sahne hakimiyeti ve sık sık alkışlarla onurlandırılan oyunculuğuydu. Her ikisi de kendi dallarında ayrı bir değer olan Mehmet Eroğlu ve Ahmet Bölükoğlu arkadaşlarımızı çok erken kaybettik. Saygıyla anıyorum. Mekanları cennet olsun.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 12
: 121
Kayıt tarihi
: 29.12.12
 
 

1950 da Susurluk'ta doğdum, ilk ve ortaokulu Susurlukta okuduktan sonra,1965 yılında Balıkesir Sa..