Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '21

 
Kategori
Anılar
 

HURDACI İSA

Sabah çayımı yudumlarken girdi içeri. Borsa açılmış Tv.den borsadaki kağıtlarımı takip ediyordum. Başında bizim klasik köylü kasketlerinden biri vardı. Çekingen sıkılgan bir tavırla '' Selamünaleyküm'' dedi. Başımı Tv.den kaçırıp ''hoş geldin'' dedim.

''Bana bunu bu sabah postacı getirdi'' dedi, elindeki beyaz kağıdı gösterip. Emekli işçiydi, kafasındaki kasketinin altından maviş gözlerinde hala uyku mahmurluğu vardı, kendi halinde inşaatlarda iş bulursa çalışırdı. Çok efendi biriydi, sessizce konuşur söylemek istediğini kekelemeden anlatamazdı. 45 yaşlarını aşmıştı. Galerideki iki arabanın arasında durmuş, bir adım ilerlemiyordu. ''Gel'' dedim ''otur, ne içersin.'' ''İçmeyeyim'' dedi. ''işe gideceğim.''
     Biraz daha yaklaşıp elindeki kağıdı bana uzattı. Merakla kağıdı açtım. Trafik ceza tebliğ kağıdıydı. Murat 124'ü vardı. Ben de ki bir arabayla takas etmişti. Ben de arabayı Gönen'e satmıştım. Arabanın çekleri karşılıksız çıkmış, araba ve arabayı alan kayıptı. Kağıdı iyice inceleyince trafik cezasının Sivas'ın Gürün ilçesinden kesildiğini öğrendim. ''Tamam, ben bu cezayı öderim sen karışma’’ dedim. Araba hala onun üzerinde olduğu için ceza ona geliyordu. Sessizce '' arabanın satışını da vereyim'' dedi. ''Çok uzadı.''
''Haklısın dedim. ''İlk işim bu arabadan seni kurtarmak''  
       Cidden iyi niyetle aylardır arabanın satışını vermek için çırpınıyordu. Araba eski olduğu için satmak biraz zordu. İlk talibine çekle vermiştim. O günden sonra çeklerin günü gelip, çeklerde karşılıksız çıkınca ne arabayı ne de alana ulaşmak mümkün oldu. Dolandırılmıştım. Her ne hikmetse ruhsatın isim yazılı kısmını ona vermemiştim. Sözleşme ve bu benim tek tutunacak dalımdı.
      Öğleden sonra Sivas Gürün trafik şubesini aradım. Cezayı onlar kesmişti. Telefonuma çıkan trafikteki görevli polis Karacabeyli çıkınca, hemşeri muhabbeti işi kolaylaştırdı. 10 plaka onlarında dikkatini çekmişti. ''Araba burada'' dedi. Arabayı aradığımı, kaçak olduğunu söyledim, ''Alacak verecek bizi ilgilendirmez'' dedi. ''Doğru'' dedim. ''Ama arabanın ruhsatı eksik, bir sayfası bende belki bağlama nedeni olabilir. ''  Bu gün günlerden salıydı, ''Biz dedi bu durumda arabayı iki gün bağlayabiliriz. Arabayı bağlayınca buraya gelmen lazım, Cumartesi bağlarız, pazartesi burada olursun, arabayı bizden alırsın.'' ''Tamam'' dedim. ''Ben buradaki işlemleri bitireyim, sizi ararım.'' Murat'ın sahibinin kapı önündeki, mağdur hali beni epey etkilemişti. Çarşamba günü vergi dairesine gidip arabanın cezasını ödeyip, temiz kağıdını aldım. Ruhsat sahibini notere çağırarak, elimdeki tek isim yazılı satış ruhsatıyla arabanın noter satışını yaparak arabayı üzerime aldım. ''Tamam'' dedim. ''artık hukuki yönden arabanın senle ilgisi kalmadı. Rahat ol.''
   Murat 124 artık benimdi. Adli takibini artık daha rahat yapabilirdim. Hemen Gürün trafiğini aradım, ''Arabanın satışı üzerimde, arabayı bağlayın geliyorum'' dedim.
   Sivas'a gitmeyi kafaya koymuştum. Bu arada Kayseri'ye de uğrar hasret giderirdim. Bu arada Gürün savcısının Bandırma'lı olduğunu öğrendim. Tanıdık dediler. Selam söylediler. Bir de mektup. Olur ya ters bir durum olur. Gürün trafiğinde ki Karacabeyli hemşerim de ‘’pazartesi burada ol’’ dedi.
''3 Kasım 1996 pazar günü yola çıkarım pazartesi sabahı orada olurum'' dedim.
    Tüm evraklarımı hazırlayınca, pazar günü için Gürün otobüs biletimi aldım. Otobüs saatini sabah orada olacak şekilde planlamıştım. Ama cumartesi öğleden sonra gelen telefon benim Murat 124 bağlandığı müjdesiydi. Arayan Gürün'den İsa isimli bir şahıstı. Buradaki birisinden aldığı aracın Trafikçe bağlandığını, arabayı benim ona sattığımı, onunda ondan aldığını anlattı.
 Arabayı satan kişinin dolandırıcı olduğunu, bana borcu olduğunu ona izah ettim. Arabanın satışı üzerimde dedim. Sakın o kişiye para ödememesini söyledim.
''Ben Hurdacı İsa'' dedi, ''Gürün'de herkes tanır beni. Ne yapacağız'' dedi. ''Ben'' dedim. ''pazartesi sabahı orada olurum. Bana arabanın, cezalarını borcunu ödersiniz, arabanın satışını size veririm''.
Tamam dedi'' Sen gel hele, ben otelde senin yerini ayırtırım. Burada bu işi temizleyelim.''
''Sakın öbür adama, üç kağıtçıya para kaptırma, senin onunla işin yok.
Kaptırdıysan almaya bak.''
''Tamam'' dedi. '' Sen gel hele.''
 Bizim uyanık, yani Eşref anlaşılan arabayı Hurdacı İsa'ya satmış, sanırım biraz da para almış. Olan hurdacı İsa'ya olmuştu. Tabii araba bağlanmasa herkes işine bakacaktı. Araba bağlanınca saadet zinciri İsa'nın aleyhine bozulmuştu.
Gürün'de Musa'nın Murat 124 bağlanmış, emniyet önüne çekilmişti. Hurdacı İsa'nın umudu bendim. İsa dört gözle beni bekliyordu.
      Bursa garajından Malatya otobüsüne binmiş, Gürün yolculuğuna başlamıştım. Bandırma, Bursa, Eskişehir, Ankara, Kırşehir, Kayseri ve Gürün. Bütün gece yol alacağım rotam buydu. Kayseri'den 1992 yılında emekli olmuş, Ekim ayında Kayseri'ye veda etmiştim. Hava ikmal gazinosunda bizim ekip devam ediyordu. Necmi, piyanist Ekrem, Hüseyin, şef garson Osman, aşçı Yahya, müdür Osman yüzbaşı, muhasebeci hepsi oradaydı. Yalnız garson Yusuf'un bir kaza sonucu öldüğü haberini almıştım. 
      Uzun yol boyunca bazen uyudum, buna tam uyumakta diyemezsin, Yanımdaki yol arkadaşımla bazen anlattık, oradan buradan. Pek konuşkan değildi, fazla üstelemedim, kapadım gözlerimi, kıvrıldım yana. Anadolu'nun içlerine indikçe, gecenin buz gibi ayazı içime işlemeye başlamıştı. 3 Kasım mevsim sonbahardı, geceleri artık buralarda oldukça soğuk olmaya başlamıştı.
 Kayseri'ye yaklaştıkça bir heyecan bastı. Bu şehirde çok güzel iki yılım geçmişti. Garajda sabah çayımı içtikten sonra, sabahın alaca karanlığında Kayseri içinden geçtik, şehir dört sene önceki güzelliğine, güzellikler katmış daha da büyümüş, yeni açılan caddeler şehrin cazibesini arttırmıştı. Işıl ışıldı Kayseri sokakları, tabii ki sabahın köründe bomboş. Henüz sabah koşturmalarına hazır değildi Kayseri, sabahın derin uykusundaydı. Tahmini sabah sekiz civarın da Gürün'de olacaktım.
 
 
 
         GÜRÜN
     4 Kasım 1996
 
     Muavin Gürün'de inecek var mı deyince hafif dalmaya çalıştığım uykumdan uyandım. Otobüsün kapıları açılınca buz gibi bir ayaz vurdu yüzüme, yerler tam takırtı, ufak su birikintilerinde buzlanma oluşmuştu. Ana caddede bir yere inmiştim. İlk işim oteli bulmak olacaktı. Şehir yeni uyanmış, cadde üzerindeki çorbacıların ışıkları yanıyor, içeride kıpırtılar göze çarpıyordu. Yüzüme vuran ayaz uyku sersemliğimi açmış, beni kendime getirmişti. İndiğim yerden ileri mi geri mi yürüyeyim kararsızlığını yendikten sonra, sabahın alaca karanlığında, ışıkların ve insanların daha belirginleşmeye başlayıp çoğaldığı yere doğru yürümeye başladım. Hurdacı İsa yerini ayırttım dediği oteli arıyordu gözlerim. Biraz yürüyünce sol tarafta şehrin tek oteli dikkatimi çekti.                                                                      
     Kapıyı açıp girince, otelde kimse yoktu, ufak bir antre ve sol tarafında resepsiyon vardı. '' Günaydın '' diye seslendim. Az sonra açılan bir kapıdan otelci geldi.'' Günaydın, hoş geldiniz'' ‘’Benim yerim ayrılmış olacak, İsa bey ayırttım dedi.''  ''Evet yeriniz hazır ikinci kat, önce kayıt yapalım.''
Malum terör emniyet işi çok sıkı tutuyor.'' ''Tabii'' dedim. ‘’Buyurun kimliğim.'' Otel'in içi sıcacıktı, anlaşılan kaloriferli bir oteldi. Kayıt işlemi bittikten sonra '' Buyurun anahtarınız'' dedi.''204 nolu oda.''
    İnce bir halı ile kaplı merdivenleri çıkarak odamın kapısını açtım. Tek kişilik bir oda, sade ve sevimli, içinde banyo ve tuvaleti var. İki ufak penceresi ana yola bakıyor. Ufak valizimi açıp pijamamı çıkarıp giydim, elimi yüzümü yıkayıp, mesai saatine kadar dinleneyim dedim. Uzandım yatağın üzerine, dalmışım.
    Saat dokuza doğru giyinip, otelin oturma salonuna indim, otelin tek çalışanı, sanırım sahibi, ayak seslerimi duyunca odasından çıkıp ''Günaydın efendim'' dedi. '' Nasıl rahat uyudunuz mu?'' Ben kuş tüyü yataklarda bile uyuyamayan bir olarak, ne cevap vereceğimiz şaşırdım. Evet dedim iyice dinlendim. Rahat bir gece yolculuğundan sonra iki saat kestirmek iyi geldi. '' Tekrar günaydın''  ‘’Yakınlarda kahvaltı edeceğim bir yer var mı?’’  ''Tabii'' dedi otelci.'' karşıya geçin sol tarafta çorbacı ve Pastahane var, orada kahvaltı edebilirsiniz. Ha.. İsa bey biraz önce sizi sordu. Sanırım karşı çorbacı da.’’ Otelcinin tarif ettiği yere doğru yürümeye başladım. Hava buz gibiydi, Yol kenarındaki çamurlar hale donuktu. Her adım atışımda ayakkabım takır takır takırdamaya devam ediyordu. Sivas’ın meşhur soğuğu buymuş meğer. Üşür gibi oldum. Biraz daha büzüldüm montumun içinde.
      Ana yolda sabah trafiği başlamıştı. Malatya-Elazığ yolu buradan geçiyordu. Diyarbakır'a giderken bazen bu yoldan geldiğimiz olurdu. Yolun karşısına geçip, köprünün sağ tarafında bulunan lokantaya doğru yürüdüm. Camları buğu içerisindeydi. Kapıyı yavaşça açtım. İçeride birkaç tane müşteri sabah çorbası içiyordu. ''Günaydın, iyi günler.'' Lokantanın dere manzaralı masasında orta yaşlı, uzun boylu saçları hafif kırlaşmış bir vardı. Beni görünce toparlandı, yabancı olduğumu anlamıştı. Hafif bir tebessümle ayağa kalkarak '' Ben hurdacı İsa '' dedi. Elini uzattı.'' hoş geldiniz ''  ''hoş bulduk'' dedim. ''ben Sedat ''
''Nasılsınız'' dedi. '' dinlenebildiniz mi?''
''Evet'' dedim ''İki saat yetti. İlgine, teşekkürler.'' Bu arada lokanta sahibine seslenerek'' Mahmut bakar mısın?'' Çorba içelim önce '' dedim. ''sonra çayımızı içerken konuyu anlatırım.''
     Gürün’ün buz gibi havasında çorbalarımız yudumlarken arabayı nasıl aldığını anlatmaya başladı.
''Bu Eşref şerefsizinden aldım arabayı, hiç bir sorunu yok’’ dedi. ‘’Biraz peşin verdim, satışı ver al paranı’’ dedim.
''Arabanın ruhsatının isim kısmı yok, fark etmedin mi İsa?’’ dedim.
Cebinden bir sigara çıkarıp, bana uzattı '' içer misin '' Yok’’ dedim ‘’sigarayı bıraktım.’’ Tekrar konuya döndü. ''Eşref sorun yok’’  dedi ‘’ ’’satışı veririm, inandım şerefsize'' 
'' Ne yapacağız sen onu söyle''  
''Araba'' dedim '' şu anda benim üzerime satışı oldu. Sen bana alacağımı vereceksin, arabanın plakalarını söküp evraklarıyla, Bandırma trafikte üzerime geçireceğim, sonra sana buradan noter kanalıyla buradan tanıdık biri adına vekalet vereceğim, o da sana burada arabanın satışını verecek, Eşref'le alacak verecek işini sen halledeceksin. Benim senden istediğim bu masrafların karşılanması. Yoksa arabayı şu anda benden başka kimse alamaz. Ben buradan trafiğe gideceğim, arabanın plakalarını söküp alacağım. Sen düşün taşın kararını ver.’’  
    İsa arabayı istiyordu, ben de bir an önce o eski külüstür Murat’tan kurtulmak istiyordum. Kahvaltıdan sonra doğru trafiğe gittim, bizim 10 plaka Murat 124 kapının önünde mahzun mahzun duruyordu. Biraz daha hırpalanmıştı, belli ki hor kullanılmıştı. Karacabeyli trafik polisi hemşerime uğradım, ilgisi için teşekkür ettim. Arabayı istediğim an alıp götürebileceğini söyledi. Ama bu araba Bandırma'ya gitmez yollarda kalırdı. '' Ben plakaları sökeceğim'' dedim, ''işlemler için gerekli'' Sen bilirsin'' dedi. ''Sorun varsa, sen şehir dışına çıkana kadar onları biraz burada alıkoyarız.'' ''Yok'' dedim ''anlaşacağız inşallah, araba burada kalsın.'' O zaman arabayı karşıda bir yere al, burada kalmasın''
    Öğle yemeğini de ayni lokantada İsa ile beraber yedim. Lokantada et yemekleri çok güzeldi. İsa beni hiç yalnız bırakmıyordu ''akşam yemeği için misafirimsin'' dedi. Ben dedim ''otele gidip dinleneyim, yarın noter işlerini hallederiz akşama da ben Kayseri'ye dönerim.''
O akşam yemek için İsa’nın davet ettiği dere kenarındaki lokantaya gittik. Ana yolun sağ tarafındaydı lokanta, altından dere akan derin bir kanalın sağ tarafındaydı. Kanal tarafındaki masalar dere manzaralıydı. Dere beş metre kadar derinlikteki yatağından hızlı bir debiyle akıyordu. Bu aylarda bazı tepeler kar görmüş, onların eriyen suları bütün bir yaz kurak olan dereye can vermişti. İsa beyin yakınlığı hazırladığı sofranın zenginliğinden belli oluyordu. Bir de ufak rakı açtırmıştı. Lokantanın üç tarafı cam pencereydi. Sağ tarafında mutfak vardı. Mutfağın önünde geniş vitrinli buzdolabı, kapının girişinde sağ tarafında da sıcak yemeklerin olduğu servis yeri vardı. Duvarlarda ki eski Atatürk resimleri dikkatimi çekti. Atatürk’ün Sivas resimleriydi. Bir bölümde de doğa manzaraları olan resimleri. Uzun boylu, sakalları yeni çıkmaya başlamış esmer garson çocuğun gözü masamızdaydı. Ben yarın yapmamız gerekenleri İsa’ya bir bir tekrar izah ettim. Hava oldukça soğumuştu. Lokantanın ortasındaki kömür sobasının sıcaklığı sırtımı ısıtmaya başlamıştı. Bu içeri Eşref girdi. Alçak boylu, kara kuru kirli sakalı biriydi. Fıldır fıldır gözleriyle içerisini taradıktan sonra, masamıza yanaştı ‘’Selamünaleyküm, iyi akşamlar’’ dedi. Hafifçe eğilmiş başı, bizden ilgi ve davet bekliyordu. Niyeti masamıza ve muhabbetimize ortak olmaktı. O gelince İsa hızla ayağa kalkarak ‘’ulen şerefsiz sen ne arıyon burada, nedir senden çektiğim ya, defol git başımdan’’
’’ Hala bana yıkılmaya çalışıyor it.’’
‘’Ya İsa abi ben sana yardımcı olmaya geldim.’’ ‘’Abime de hoş geldin diyecektim.’’ Ya Memed çıkar şu adamı dışarı, başımı belaya sokacak.’’  Eşref içeride ileri geri dolaştıktan sonra sessizce kapıyı açıp dışarı çıktı. Eşref Dışarı çıkınca, İsa’nın gerginleşen ve kızaran alev alev yanıyordu. Gülümsemeye çalışarak
‘’Sedat bey, sen Susurluk’luydun değil mi? Susurluk epey meşhur oldu ya’’ 
‘’Hayrola ne olmuş’’ 
‘’Haberleri dinlemedin mi?’’ 
‘’Yoo’’ dedim. ‘’Dünden beri haberleri dinlemiyorum.’’ 
‘’Biraz sonra haberler başlayacak beraber dinleriz’’
Açık olan televizyonda haberler başlayınca, ilk haber yine dün akşam ben Gürün yolunda iken Susurluk’ta olan kamyon kazasıydı.
Haberlerin kısaca özeti şuydu
‘’3 Kasım 1996'da Kuşadası'ndan yola çıkan, Kemalettin Eröge, Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ'ın kullandığı 06 AC 600 plakalı 600 SEL Mercedes marka otomobil ile Balıkesir'in Susurluk'taki "Hava alanı" mevkiin de Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyonla çarpıştı.
Kazada, Mercedes'i kullanan Hüseyin Kocadağ, üzerinde "Mehmet Özbay" sahte kimliği bulunan, kırmızı bültenle aranan katliam sanığı Abdullah Çatlı ve "Melahat Özbay" sahte kimlikli, sevgilisi Gonca Us öldü.
 DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak
kurtuldu.
Haberin özeti buydu.
    O gece yörenin nefis et yemeklerinin olduğu lokantada yediğim kuzu şiş çok hoşuma gitmişti. Et ağırlıklı bir lokantaydı. İsa ile geç saatlere kadar oturduk. Yarın noterde buluşmak üzere sözleştik, ben müsaade isteyip otele gitmek için lokantadan ayrıldım. Buz gibi hava içime işlemişti. Bereket otel çok yakındı fazla üşümeden, yeni buzlanmaya başlamış sokakta yürüyerek otelin kapalı olan dış kapısını hafifçe iterek içeri girdim. Otelin tek müşterisiydim sanki, lobide kimse yoktu. Otel görevlisi odasında televizyon seyrediyordu. Benim yaşlardaydı. ‘’İyi akşamlar dedim.’’ Onunla biraz sohbet etmekti niyetim, ama televizyondaki filme öyle dalmıştı ki, kalkıp oda anahtarımı verirken bile kulağı televizyondaydı. Anahtarı verirken ‘’İyi geceler efendim’’ dedi. Anahtarı alıp yavaş yavaş merdivenleri çıkarak odama girdim.
Sabah sessizce vurulan kapı sesi uykumdan uyandırdı beni. Saate baktığımda 9.30 dı. Hayrola dedim kendi kendime, beni uyandırın da dememiştim ama. ‘’Buyurun’’ dedim. Yatağımdan doğrularak.
‘’Polis ‘’ dedi. ‘’Polis geldi, Sedat bey sizi istiyor’’
‘’Hayrola’’ dedim. ‘’Savcı sizi istiyormuş’’  Ne polisi ne savcısı dedim içimden.
‘’Tamam giyinip geliyorum.’’ Aşağı indiğimde lobide bir polis vardı.
’’Günaydın memur bey hayrola’’
‘’Hakkınızda şikayet var, savcı bey sizi istedi.’’
‘’Hemen mi?’’
’Evet, al getir’’ dedi.
     Benim ne işim olabilirdi savcılıkta, kim şikayet edebilir ki. Acaba Eşref’in akşam bir olayı mı oldu, beni de karıştırdılar. İçimde bu düşünceler yanımda polis başladık savcılığa doğru yürümeye. Her ihtimali düşünerek yanıma arabanın evraklarını almıştım. Kısa bir yürüyüşten sonra Gürün Cumhuriyet savcısının kapısındaydım.
Kapıyı çalarak içeri girdim. İçerde genç bir savcı vardı. Girdiğimde ayaktaydı.
Ben içeri girince masasına oturdu. Beni istemişsiniz savcı bey dedim.
‘’İsminiz?’’ dedi.
Kendimi tanıttıktan sonra.
‘’Hakkınızda şikayet var’’ dedi. Şaşırmıştım. ‘
’'Ne şikayeti’’ dedim. ‘’Ne olmuş.’’ 
‘’Ne konuda’’ dedim. ‘’Kim şikayet etti.’’
‘’Şikayetçi İsa bey. Dolandırılmış.’’
‘’Ben’’ dedim ‘’arabanın sorunlarının çözülmesi için  buradayım. Şikayetçi olması gereken bir varsa o da benim. Asıl dolandırılan benim. İsa ile de akşam konuşmuştuk. Araba benim üzerime. Ben akşam kendisine her şeyi anlattım. Sanırım gece ben ayrıldıktan sonra tekrar kafası karışmış ya da karıştırmışlar. Onun için şikayette bulunmuş.’’
     Savcı beye olayların gelişimini hızlı bir şekilde anlattım. Böyle tanışmak istemezdim, ben size uğrayacaktım zaten. Bandırmadan ailenizden selam getirdim. Kısmet böyle tanışmakmış’’ dedim. Savcı oldukça gençti. Hemşerimizin bana yaklaşımı biraz soğuk gelmişti. Görev icabı oturun bile diyemedi. Çıkabilirsin deyince. Benim de onunla bir işim olmayınca odasından çıkıp, lokantaya gittim. Bir daha da oraya uğramadım.
Sabah kahvaltım sıcak bir çorbaydı. Bir müddet aşağıda akan çayı seyrettim.
‘’Çayın suyu her geçen gün artar’’ dedi. Lokantacı. ‘’Müsaadenizle’’ deyip yanımdaki sandalyeye ilişti. Dağlara yavaş yavaş kar inmeye başladı, gündüzleri eriyen kar suları bu güzel çayımıza suyunu salmaya başladı.’’
‘’ Siz bu çayı baharda göreceksiniz, nasıl gürül gürül akar.’’
Bu küçük kasabanın yabancısı olduğum için, benimle laflamak, benimle ve yaşadığım yerle ilgili haberleri ilk ağızdan almak istiyordu.
‘’Susurluklusunuz sanırım?’’
‘’Evet’’ dedim.
‘’Televizyon dünden beri Susurluk diyor. Kamyonla Mercedes çarpışmış, ölenler varmış.’’ ‘’akşam yolda olduğum için sizden duydum, haberleri izleyemedim.’’
‘’İsa gelirse otele uğrasın. Akşama dönmem lazım.’’
Lokantadan çıktım otele gitmek üzereyken karşıdan İsa’nın geldiğini gördüm. Biraz mahcup bir edayla ‘’ Ya kusura bakma akşam sen gidince arkadaşlarla konuştuk, kafam epey karıştı. Olayı körüklediler. Seni enayi buldular, dolandıracaklar dediler’’
 ‘’Gece hiç uyumadım sabah hemen savcılığa gittim. Senden ve Eşref’ten şikayetçi oldum.
‘’Şimdi savcıdan geliyorum. Ona gerekli açıklamaları yaptım.’’ ‘’Gel’’ dedim ‘’Notere gidelim. Notere olayı anlatalım çözümde o yardımcı olsun. O ne yapılması gerektiğini, anlayacağın lisanla sana anlatsın. Benim önerimi de ona anlatırız. Bu işin başka çözümü yok. Eğer hayır dersen ben arabayı alıp giderim veya birisine satarım.’’
‘’Bir çorba içelim de kafam yerine gelsin’’ dedi.
 ‘’Tamam’’ dedim. ‘’Sen çorbanı iç sonra doğru notere gel. Ben de arabanın evraklarını alayım.  Bana ödeyeceğin para belli. Bir miktar noter masrafları ve aracın alım satım masrafları olacak.’’
     Kafasının karışıklığı hala berraklaşmamıştı. Ben lokantadan çıkıp otele yöneldim. Gürün küçük bir kasabaydı, bu havada gezilecek yeri yoktu. Otele yönelmeden trafiğe gidip Polis hemşerime hem teşekkür edeyim hem de allahaısmarladık diyeyim. Öyle de yaptım. Çok memnun oldu. Çayını içerken bol bol Bandırma’dan anlattık. Polis arkadaşlardan ayrıldıktan sonra arabanın yanına giderek plakalarını söktüm. 
    Öğleden sonra notere gittim. İsa oradaydı. Onun belirlediği bir arkadaşa arabanın satış vekaletini verdim. Talep ettiğim parayı da ödeyince onunla aramızda sorun kalmamıştı. Sağ olsun otel, lokanta masraflarımı elinde geldiğince karşılamaya çalıştı. Bu araba olayında o da ben de zarar etmiştik ama sonunda her şey istediğimiz şekilde sonuçlanmıştı.
     O gün noterde işimiz bitince ilk otobüsle Kayseri’ye hareket ettim. Kayseri’ye indiğimde hava yeni kararmaya başlamıştı. Hemen ilk dolmuşla Hava ikmale gittim. Eski dostlara Bir merhaba demek için. Öncelikle otelde kendime yatacak bir yer ayarladım. Mesai bitiği için sadece nöbetçiler ve aşçılar kalmıştı. Necmi Keser’le buluştuk. Daha doğrusu geldiğimi duyunca arabasına atlayıp yanıma geldi. Evine yemeğe götürdü. Akşam yemeğini onlarda yedik. Garson Yusuf Bir kazada ölmüştü. Şef Osman hala görevdeydi. Emekli olacak dedi. Muhasebeye Oktay Bakıyormuş. Piyanist, gitarist Ekrem iyi dedi. Bas gitarist Hüseyin hala satın almaya bakıyordu. Bizim eski müdür Osman yüzbaşıyı da göremedim. Ekrem’in gözleri daha kötü olmuş. Eşi öğretmendi Necmi’nin Bir kızı bir oğlu vardı. Yemekten sonra Hava ikmale geldik. Orada yemeğe devam ettik. İçkiye devam ediyordu. Bırakmaya da niyeti yoktu. Dört sene önce iki sene görev yaptığım bu yer artık soğuk gelmişti bana. Gözüm yoldaydı artık. Sabah mesaiye gelen diğer arkadaşlarla da görüştüm. Ekrem’i göremedim. İzinli miydi neydi. O gün Düven önünden bir miktar pastırma ve sucuk aldıktan sonra akşamüstü Necmi beni garaja bıraktı.
     Bandırma’ya döner dönmez arabanın işlemleri yaptıktan sonra evrakları Gürün’e İsa’ya gönderdim. O hafta satışı alıp işlemleri bitirmiş. Çok memnun oldu. O günden sonra İsa beni sık sık aramaya başladı. Araba var mı falan diye. Para göndereyim bana uygun araba gönder diye.
 
 
Toplam blog
: 12
: 121
Kayıt tarihi
: 29.12.12
 
 

1950 da Susurluk'ta doğdum, ilk ve ortaokulu Susurlukta okuduktan sonra,1965 yılında Balıkesir Sa..