- Kategori
- Güncel
Paramızla öldürüyorlar bizi

paramızla-ölüyoruz
Para vererek intihar edilir mi? Düşünün biraz! İnsanın aptal olması lazım değil mi, bedava ve masrafsız ölmesi için. Ama öyle değil! Maalesef hepimiz parasını da ödeyerek hayatımızla oynuyoruz. Nasıl mı?
İçinde uyarıcı maddeler bulunan kahve, çay, kola, enerji içecekleri, bisküvi, çikolata, sigara ve alkol. Cep telefonu, televizyon, baz istasyonları, Lcd ekranlar, plazma TV’ler, cep bilgisayarları, mavi diş kulaklıklar, artık herkesin tasması olmuş müzik çalarlar ya da cep telefonu kulaklıkları, uydu takip sistemleri (GPS), mobese kameraları, manyetik tarama geçişleri, röntgen filmler, MR’lar, talyumlar, ışınlar, röntgen, termal kameralar, kızıl ve mor ötesi cihazlar, tarımda kullanılan kimyasal ilaçlar. Genetiği oynanmış gıdalar. Daha uzun raflarda kalsın diye içine bilmem ne E’si konulan ürünler. Daha ucuza nasıl daha iyi kokarız diye çıkarılan deo-parfümler. Şampuanlar, saç boyaları, ojeler, rujlar. Yıkanma kültürümüzü unutturmaya çalışan ve bunun yerine “Yıkanmaya gerek yok. Fıs et koltuk altına yeter.” ürünleri. Deterjanlar, beyazlatıcılar, mutfak temizleyicileri, kimyasallar. Kimyasal yollarla deforme edilmiş kot pantolonlar, giysiler. Evde doğal olarak hazırlanan ürünler yerine satın alınan hazır, konsantre, doğranmış, dondurulmuş gıdalar. Tahin-pekmez ortaklığını bozarcasına kendini ucuzlatan “unutellalar” ve bu üçkâğıtçılığa ayak uyduran yerli markalar. Evinizde kullandığınız çelik tencere, teflon, eşinize giydirdiğiniz naylon çorap, artık kullanmaya başladığınız tıraş köpüğü ve cildiniz bozulmasın diye sürdüğünüz kremler, ayağınız kokmasın diye aldığınız ayakkabı-sprey-çoraplar. Çocuğunuzu susturduğunuz hamburger-kola-ketçap üçlemesi. Daha ince ve daha transparan diye alınan cep telefonları. Arabanızın boyası çizilmesin diye fırçasız, süngersiz yıkama adına kullanılan kimyasal ilaçlar… Daha da sayayım mı?
70'li yıllarda, “modern yaşamın gereği eşyalar” diye -gazeteler ve sonrasında “siyah-beyaz TV’lerde” pohpohlanarak- aşırı bir tüketim çılgınlığı başladı. Önceleri bir kaç çeşidi bulunan ürünler korkunç bir hızla çoğaldı. Sosyal bir yaşam göstergesi ve güç olarak vitrin edilen bu ürünlerden herkes, deyim yerindeyse- toprağını, altınını satarak- aldı. Hala da satın alınmaya devam ediliyor. Reklâmlarda ne zaman yeni bir ürün çıksa hemen satın almak için kuyruğa giriliyor. Batının daha doğrusu Amerika’nın 2. dünya savaşı sonrasında ülkesini zora sokup ta bundan maddi çıkar sağlaması bilen ve insanları “tüketici toplum” olmaya özendiren zihniyeti tüm dünyaya yayılmıştır. Önceleri savunma ve sağlık sanayisinde kullanılan ve sır gibi saklanan milli ar-ge (araştırma-geliştirme) ürünleri, daha gelişmişi bulununca hemen sivilleştiriliyor. Bundan sonrası tam bir gelir kaynağı. Bu buluşlar, icatlar markalaştırılarak halka sunuluyor. Reklâm ve sinema filmleri ile bu ürünleri tüm dünyaya tanıtıyorlar. Gerisini biliyorsunuz. “Aaa bak ne çıkmış. Bi koşu gidip, bende alayım.” Amerikan savunma sanayisinin sır gibi kullandığı ve işine yaramaz hale gelince sivilleştirdiği bu ürünleri merak ettiniz değil mi? Sayalım bir kaç tane.
Listeyi uzatabilirim. Sadece bu ürünler değil para kazandıran. Fast-food ile: mesela hamburger, kola, patates ile şişmanlatıp para kazanıyorlar. Sonra “Hamburger yağlı, kola şekerli” deyip, diyet modellerini çıkarıp size tekrar satarak para kazanıyorlar. Bitmedi! Sonrasında zayıflama merkezleri, diyet ürünler ve sözde bitkisel haplar, kapsüller ile para kazanma çarkını büyütüyorlar. Önce öldüren ürün çıkıyor, ardından ortaya çıkan rezilliği toparlamak için anti- öldürücü ürün peydahlanıyor. Önce fast food ardından zayıflama merkezleri. Ve üstelik ikisinde de kendimiz para ödüyoruz bu hizmetleri almak için. Önce beyazı, sonrasında daha beyaz, bembeyaz, ultra beyaz, mega beyaz, beyazdan da beyaz, deterjanlar. Önce sertleştiren deterjanlar sonrasında yumuşatan yumuşatıcılar. Önce yağlandıran, kepek yapan şampuanlar, sonrasında ipeksi saçlar için, yağlandırmayan, dökmeyen, kepek yapmayan şampuanlar. Önce bitkisel margarin, sonrasında doymamış yağlı, omegalı, kolesterolsüz, sütlü, ballı, güllü dallı margarinler. Önce efendi ve delikanlı yoğurt, süt, peynir vs gıdalar. Peşine light yani yağı, gazı, şekeri bir de siniri alınmış gıdalar.
Yahu öldürüyorlar bizi! “Daha beyazı, daha pratiği, daha ucuzu vs.” diyerek ve daha da para harcatarak bizi, “Kolay ve pratik yaşam” adına öldürüyorlar! Uyansanıza!
Çocukluğunuzu anımsayın! Yaşı 35'in üzerinde olanlar iyi bilir. O zamanlar kasaptan et alırken, kasap müşteriye eti yağsız verdiğinde kasabı dövüyorlardı. Şimdi ise en yağsız ete daha fazla para veriyoruz. O zamanlar şampuan mı vardı? Teflon, naylon poşet mi vardı? Kokulu kimyasal temizleyiciler mi vardı? Bitkisel margarinler, light ürünler mi vardı?
Pazar filesi vardı. Kâğıt kese torbası, toprak kaplar, zeytinyağı, asitsiz Arap sabunları, ve daha bir sürü sentetik olmayan doğal ürünler. Eksik değildik, ve kandırılmıyorduk. Zaten hakkımız olan sağlığa, zararsız ürünler için bir de ekstradan para ödemiyorduk!
O zamanlar, kendi paramızla bizi öldürmelerine izin vermiyorduk!
Ya şimdi!
Benzer yazılar: http://www.ayhandemiral.com/