- Kategori
- Öykü
Parçalanmış bedenler
Ruhunu arayan tuval Ormanın yeşilinde, serçelerin cıvıltısında, serinliğinde, dinginliğinde, toprağının kokusunda, börtü böceğinin şakasında, yaşlı kaplumbağasının hışırtısında, kekliğinde, tilkisinde, tavşanında, saksağanında, bademinde, gelinciginde, papatyasında, ballıbabasında, devedikeninde de aradığını bulamamıştı. Başlamıştı önündeki tuvale kendi bedenini ve arzularını resmetmeye. Fırça darbeleri parçalanmış hissettiği bedenini birleştirebilirimiydi? Sahip olamıyordu bedenine renklerin ışığında sahip olabilirimiydi? Düşünceleri sahip olamadığı bedenini arzuluyordu. Arzuları ışığa renge dönüşüp tuvalde bari canlanabilseydi, yaşayabilseydi hoyratçasına. Elindeki palet, fırça, sehpadaki tuval ve hoyratça hoplamasını, zıplamasını, dans etmesini kanatırcasına sevişmesini istediği yüreğini tenini bırakıp kuytu bir ağaç altına uzaklaştı oradan. Resmi sahibinin peşinden koşarken yakaladım. Çıldırmış gibi saçını başını yoluyordu. “Canlanamadım, yaşatamadım. Nolurdu beni biraz daha sevseydi sonsuza kadar yaşatacaktım onu.”diye. Teselli ettim resmi evimin duvarlarında. Söz verdim sahibini arayacaktım. Ama hemen değil otuz yıl sonraya gün verdim ona boynu bükük bekleyecekti. Otuz yıl sonra o ve ben yaşıyorsak o gün o tuvalde aradığını bulup bulamadığını soracağım ona . 28/05/2010 öveçler.ş.dertli 10, 30