- Kategori
- Ankara
Pardon evinizi yanlışlıkla yıkacakmışız

Yukarıdaki ibarelere dikkat bu bir trafik kazası değil vinç kazası olacaktı az kalsın. Olmadı ama olacaktı. Ben Aktaşın çocuğum.Çocukluğum o yıkık dökük evlerde geçti. Cebi boş ama yüreği dolu insanlardı 1976 nın aktaşının ahalisi. Akşam yemeklerinde yemeği olmayan komşuya bir acı kuru soğan bir sahan bulgur pilavı da olsa gönderiliverdi evin küçük çocuğundan. Komşu açken geçmezdi lokmalarımız boğazımızdan. Açlıklaydı savaşımız. Bazen anlamsız bugün bile neden olduğunu tam kavrayamadığım bacaklarımızın arasından kurşunlar geçerek büyüdük sağ sol kavgalarında Benim insanımı kendi kendine kırdıran açlığın siyaseti olmadığını kavramayan anlamsız kara bir zihniyetle. Bizim kavgamız hep aynıydı aslında demir topla, su sat onurunla ne yaparsan yap eve bir ekmek getir çocukluğunu yaşamadan. Tek eğlencen su sattığın kaldırımlardaki eski gazeteleri okumak olsun. Birde eve verdiğin paralardan artarsa boyalı kaynamış yumurtalardan ekmek arası yapıp yemek. 1982 lerde yse ekmek tüp ve sana yağ kuyruklarında galip gelmenin keyfini yaşamak. Gün geldi devran döndü okuduk ekmeğimizi elimize alıp uzaklaştık oralardan. Çünkü aktaş demek sofradaki eksik ekmek, yanıp yenis, alınamış önlük, delik pabuç demekti. Kül yığınları arasından kömür toplamak, pazardan çürümüş pateslerin sağlam yarısını aramak. Atılmış limonları toplayıp limonata yaparak ekmeğini çıkarmaya çalışmak demekti. Çikolata değil ama çocuk aklında yeteri kadar ekmek hayal etmek. Birde bayramda alınan bir yeni pabuç.
Geçenlerde çocukluğumu yaşadığım mekanlara döndüm Bakkal Hasan amca ölmüş ama Medine teyze yaşıyordu. Belediye evleri yıkıyor bir tek bakkal kalmış komik bir şekilde ortada. Ben geldim ama canlı bir müze gibi benim buranın geçmişi ve bugününü insanlara hatırlatmakla görevli insanlar hala orada nöbet başında.
İlerlememiş Aktaş da hayat standardı aksine gerilemiş. Bir şeylerde değişmiş elbet benim oyun oynadığım kayalıklarda rivayete göre toz satıyorlarmış. İnsanlar ellerinde makaslar, elektrik tellerini kesip çaldığı için elektrikler daha çok kesiliyormuş. Yolları yıkım ekipleri yıktığı içinde sürekli cambaz gibi zıplamak zorunda olduğundan insanların kilo problemi kalmamış. Ortalığı kaplayan toz duman ve yıkıntılar arsında insanlar kışlık yakacaklarını çıkarmaya çalışıyor benim burnumu göstermeye korktuğum ağustos sıcaklarında.
Birde belediyenin teknik hataları tabiî ki. Nasıl bir hatamı? Orada yıkım müdürü haşa yarı Allah demek insanların kaderine neyin nasıl olacağına o karar verir. Mesela iyi geçinirsen müdürle belki yıkılan evinden kalan kırık dökük eşyalarını götürülmesine yardım edebilir eğer sığınacak bir göz oda bulmuşsan tabiî ki . Yoksa vay haline. Netice bizimkilerin evi yıkılacak ama ne hikmetse herhangi bir emir resmi belge olmadan ansızın bir eleman gelip elektriği suyu kesiveriyor. Yalvar yakar hepsi nafile Nuh der Peygamber demez bizim müdür. Garibim Aktaş’ ımın insanı anlamaz ki bürokrasi, hak adalet nedir? Nasıl aranır? Bilse de ulaşamaz ki doğru kaynaklara. Arasa da hakkını alamayacağını bilir çünkü müdür demek devlet demektir devlet istemişse yıkacaktır evini. Garibim Emine teyze kendi yıkar evini onların evine bırakmaya kıyamaz. Elektrik su tesisatını söker, kapıları kırar yılların verdiği ezilmişliğin hırsıyla. Sonuç yanlışlık olmuş. Emine teyzem evini harabeye çevirmeden önce yıkım emrini sormayı akıl bile edemez.mahkemeye gitse ne olacak ki devletin dili yazıdır kanıtlayamaz ki müdür de bunu bilir’’ hiçbir şey yapamazsın’’ der pişkin pişkin. Suç müdürün mü yoksa ona insan haklarına saygıyı öğretmeyen zihniyetin mi bilinmez.
Bu arada başka bir aile ev tutar kaparo verir iki aylık kira peşin. Maaş 600 ye ye bitmez. Kira 350 geriye kalanla gül gibi geçinirsin liseye giden iki çocukla. Ev tutulup boyanır akrabaların yardımıyla. Yıkım ekibi gelir. Aslında gelir demek yanlış oldu çünkü belediye binasının önünde üç gün yatak döşek durumundan sonra çıkar vaziyet ortaya.’Pardon yanlışlık olmuş elektriğinizi suyunuzu yeniden bağlayabilirsiniz sizin ev daha en az 6 ay yıkılmaz’’.Belki de bir yıl. Allaha havale etmekten başka çaresi yoktur. Vazgeçilir tutulan eve gitmekten ve ve 650 milyon zararla devam eldir Aktaştaki eski yaşantıya. Netice evi belediye ekibi yıkmadı vatandaş kendi yıktı birkaç parça odunu kurtarmak için ama yanlışlık olmuş.
Şimdi soruyorum. Bu adamlar buraya eşkıyalık edip gelmediler o halde birinin tapulu evinde bunca işkenceye maruz kalmalarının açıklaması ne sizce? Kimseyi suçlayamayız çünkü elimizde hiçbir kanıt yok ben yalnızca merak ediyorum bu Aktaş Projesi dedikleri proje daha insanı bir yolla ve insan onurunu zedelemeden yapılamaz mıydı diye? Ve burada yetişen çocuklar nasıl bir kodlamayla yetişir?