Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '10

 
Kategori
Tarih
 

Paşam madem ki sen buradasın… Başımızdasın… Öyleyse mesele yok!

Paşam madem ki sen buradasın… Başımızdasın… Öyleyse mesele yok!
 

Tarih, gelecektir..


Daha önce yazmıştım, hafızası zayıf bir toplumuz biz. Zayıf hafızanın bir sonucu olarak, kendisine empoze edilen "örgütlü ve bilinçli" yanlış tarihi bilgileri, belli bir zaman süreci içerisinde doğru sanan bir toplum.. Pek araştırmayan, okumayan, sorgulamayan..

Bu özelliklerinden dolayı ve tarihi önemli bilgiler kendisine "hap" şeklinde hazırlanıp sunulmadığı için gerçeklerden ve geçmişinden uzaklaşan bir toplum.

E biz de bir hap daha hazırlayalım istedik yine.

Hani Çanakkale'de yazdığımız destanı bile Gazi Mustafa Kemal'in askerlik dehalarına değil, sadece askerlerin rüyalarına giren ak sakallı dedelerin verdiği manevi güçlere borçlu olduğumuz noktasına gelmeye başladık ya.. O Gazi Mustafa Kemal ki, kurtuluş savaşını kazanana dek hayatının neredeyse tamamını savaş alanlarında geçirmemiş de, içki sofralarında keyif sürmüştü sanki!

Bu ülkeyi kurtuluşa götüren o büyük adamın, insanların yüreklerinde nasıl bir inanç haline geldiğine, onları nasıl zafere götürebildiğine dair can alıcı bir olayı nakledelim.

Atatürk'ün yaveri Cevat Abbas'ın anlattığı, Birinci Dünya Harbi'nde Doğu Cephesinde 16. Kolordu Komutanı iken Mustafa Kemal'in bir er ile geçen diyaloğu:

"Bir aralık bir aslanın homurdanmasını andıran bir ses dikkatimizi çekti:

-Üç gün, üç gece dikine dikine süngü salladım, beni buraya niçin çektiler? İki saat evvel taburumla süngü hücumu yaptık, düşman çekildi. Amma bizi de buraya çektiler, niçin çektiler?

Kumandanım da ben de erin kıyafetinde idik. Erin tanımadan yaptığı konuşmanın komutanımı rencide edebileceği kaygısını taşırken, Mustafa Kemal bana sakin olmamı işaret etti ve başladı erle manga arkadaşı gibi konuşmaya. Köyünü kasabasını öğreniyor, babası, yavuklusu olup olmadığını, memleketinde ne işle uğraştığını soruyor, alayını, taburunu, bölüğünü söyletiyordu... Onu sakinleştirdikten sonra bununla da kalmadı O büyük dâhi, askere üç gün üç gece devam eden muharebenin ayrıntılı hesabını da verdi. Müteakiben:

-Beş on gün sonra size Muş'u zaptettireceğim dedi.

Balıkesirli İsmail, bütün askerî vaziyetini takınarak, bir şey sormasına müsaade istedi:

-Zatınız Mustafa Kemal Paşa mısınız?

-Evet, ben Mustafa Kemal'im.

-Paşam mademki sen buradasın... Başımızdasın... Öyleyse mesele yok!

diyerek şiddetlenen düşman ateşine yanımızdaki siperinde cevap veren arkadaşlarının arasına katıldı."

Sanırım yine aynı soruyu soracağım: Bu olayı, büyük kurtarıcının her bakımdan tam bağımsız ve hür yaşaması uğruna ömrünü adadığı milletinin yüzde kaçı biliyor? Bu sorunun cevabının bize anlatacağı çok şey olduğu kanaatindeyim.

Oysa o günün insanları biliyordu, ne demektir "Mustafa Kemal Paşa'nın askeri" olmak!

Mustafa Kemal'i bugün ihmal etmiş, "1881-1938, Selanik'de doğdu, dokuzu beş geçe Dolmabahçe'de öldü" klişelerine ve karga kovaladığına takılmış ve sıkışmış kalmış insanım! Yıpratılmaya çalışılan Ata'na sahip çık. Onu oku, onu anla.. Avrupa'lıların da dahil olduğu müthiş bir kampanyayla dolaylı, yavaş, zamana yayılarak ve sindire sindire yıpratılmaya çalışıldığını asla aklından çıkarma. O'nu yıkmadan bizi yıkamayacaklarını biliyorlar.. Çünkü dün bizi kurtaran O olduğu gibi, bugün de bizi koruyan O'nun fikirleri ve eserleridir.

Saygılarımla..

 
Toplam blog
: 293
: 1063
Kayıt tarihi
: 07.11.08
 
 

Sporun bir kavgadan çok; ahlak, mücadele, eğitim, zeka ve dürüstlük olduğuna inanıyorum. Doğaya, ..