Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '14

 
Kategori
İstanbul
 

Pazar günü Taksim Meydanı'ndaki genç adam

Pazar günü Taksim Meydanı'ndaki genç adam
 

Üniversite öğrenciliği de dahil,  öğrenim hayatı boyunca hep İstanbul’daydı genç adam.

Ayrıca  okuldan  çok   kütüphanelerde geçmişti vâkti. Yok,  öyle sabah akşam kitap okuduğundan  falan değil.  Çünkü sadece kitap okuyanların okuma salonundaki  sıralı dizilişleri  etkilerdi bazen onu ve onları  izlemeye giderdi. Meselâ  Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin okuma salonu.

Sahafların kokusunun sindiği eski taş duvarlar,  İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nün entelektüel kimyası sıçramış  gibi dururdu okuma masalarının üzerine.  O  meşhur Meydan ve  artık aileden olmuş  güvercinler  de  olmazsa olmazıydı o günlerin.

Bir keresinde Grup Yorum üyelerini  kütüphanede  gördüğünde çok şaşırmıştı.  Ama sonra kendi kendine düşünmüş  ve  şarkı sözlerindeki  o  telmihin  kaynağının   buralarda  filizlendiğine  kâni olmuştu.

Kafasında bu düşüncelerle  İstanbul  Metrosu’nun  Taksim  istasyonunda  indi.  Ahmed Arif’in deyişiyle  “zemheri  de  uzadıkça uzamıştı”.  Ocak ayıydı ve  hava soğuktu. Soğuktan nefret ederdi.  En az  Nurullah Ataç’ın soğuktan nefret ettiği kadar  nefret ederdi  hem de. Eylül 1953’teki  güncesinde nasıl da  dillendirmişti soğuk  düşmanlığını ünlü denemeci…

Genç adamın öğrenciliği zamanında, doksanların başında yani,  Metro dendiğinde  İstanbul’da akla gelen ilk şey bir çikolata markasıydı.  Şimdilerdeyse  İstanbul Metrosu,  Taksim’le  iç içe  girmiş şekilde telaffuz ediliyordu.

Metro’nun içinde ilerlerken, anonim halk sanatçılarının  duvar dibi  soslu  mini konserlerinin ve enstrümanlarının  önünden geçti.

Merdivenlerin önüne geldiğinde   Ahmet Haşim’in  “ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden” deyişini düşündü. Otomatik merdivenler insan sağlığına zararlıydı zaten, kullanmamalıydı. Onun yerine, en sağlıklısı yürüyerek  ağır ağır  çıkmasıydı aslında. Ama…

Hedonist duyguları  galebe çalmıştı.  Teknoloji yine üstün gelmişti.

Meydan’a  çıktığında İstiklal Caddesi’nin girişindeki  gençleri  gördü.  Gençlerdi  ve   sanki  kutularca  serüven hapı içmiş gibiydiler.

O çocukların babalarını düşündü.  Babalarına göre,  Deniz Gezmiş  vatan haini bir anarşistti.  Ama o babaların çocukları, bugün Taksim Meydanı’nda Deniz Gezmiş’in  fotoğraflarını taşıyorlardı.

O babaların solculuk oynayan avantürcü evlâtları değillerdi  de neydi peki bunlar?  Onları gözledi uzaktan. Birazdan yanlarından geçecekti.

Deniz’in  idam sehpasında  haykırdıklarını, onların yüzüne haykırmayacağına dair söz verdi kendine.

İlerledi, ilerledi.

Yanlarına yaklaştı.  Cahilâne bir  kayıtsızlık maskesi taktı yüzüne.  Hiçbir şeyden anlamayan ve hatta o kalabalığın orada niçin toplandığını bile idrakten yoksun, şaşkın, duyarsız bir insan kimliğiyle yanlarına kadar gitti. Çarpmaya göre  “bir”, toplamaya göre  “sıfır”  neyse, o da o anda öyle göründü oradakilerin gözüne. Etkisizdi.

Kimse bir şey anlamadı. Aralarından hızlı adımlarla geçti. Kendine verdiği sözü tutmanın verdiği direngenlikle, mareşal unvanlı kumandan edasındaydı artık.

İstiklal Caddesi’nin girişindeki insan kalabalığının arasında  gözden kayboldu.

Sabrın sonu ile

 
Toplam blog
: 269
: 1885
Kayıt tarihi
: 08.01.07
 
 

Kabataş Erkek Lisesi Matematik (1992) Marmara Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Mak..