- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Pirinç mercimek mevzu, modernizmin sonu

Sosyal ekolojist, çevreci ne derseniz deyin 20 -30 yıldır uyarıyoruz, tınlayan yok; felâketler teker, teker geliyor kendini tanıtıyor; yerkürenin tamamını tehdit ediyor.
Birincisi geçen yıl doğrudan yaşadığımız sıcaklarla, susuzlukla, kendini öğretti; "Küresel ısınma."
İkincisi Pirinç Meselesi ile kendini öğretiyor:"Açlık"
Sıcaklar ve susuzluk küresel felaketin birinci habercisi ise; pirinç "küresel felaket"in ikinci habercisidir.
Pirinç fiyatının kısa sürede ikiye katlanması ve ardından hayatta kalmaları bu besin kaynağına bağlı olan bazı ülkeler de insanlar sokaklara döküldü.
Başımıza gelmeden anlamıyoruz; anlasak ta çaresiziz.
*Hala Kyoto imzalanmadı.
*Nükleer santral ihaleleri açılıyor.
Pirinç çuvalı hediye ediliyor Kadir Çöpdemir'in programında; ardında gerçekten ne olduğuna bakan çok az insan.
Siyaset kalkınma naraları atıyor, 20 yıl sonra dünyanın en güçlü ülkesi olacağız diye boş hayallerle şişiriliyor bir ülke.
Evet acil "301 kaldırılmalıdır, " "Taksim'dir 1 Mayıs alanı" ancak geleceğe "küresel" bakmayı ihmal etmemeliyiz. İlk önce bu sorunları yaşayacak yoksullar, yoksun bırakılmışlar ve ötekiler; biçare, avare, her üretileni nasıl tüketsem derdinde, kafası karıştırılmış çoğunluk.
Bu hayat tarzını bize dayatan ne; tabi olduğumuz "çalışma düzeni"nin yönü işlevi hedefi.Bilim-teknoloji-endüstrileşme üçlüsünün öğüttükleriyiz biz: insan ve doğa. Doğa kaldıramıyor artık ya insanoğlu; hayata kendine samimiyetsiz; kendini kandırıcak bi ton yol buluyor ve hala çocuk yapıyor; kavrulsun diye..
Batı dünyaya ulaşılması gereken bir amaç olarak sundu kendi modelini, tüketim modelini; sonu gelmez mi diyorsunuz hala, bu modelin yol açtığı yeni eşitsizlik ve kıtlığın üzerinde yaşayan 6 milyar insanla birlikte yeryüzü hızla cehenneme dönüyor:
Şehirleşme her yıl toprağı 3 milyon hektar yol, bina ve alışveriş merkezleriyle kaplıyor. Tarım açısından bakın.
1950-1996 arasında üç katına çıkan tahıl üretimi artışı yok, artık durmuş. Çin'in tahıl üretimi 1998'den bugüne 392 milyon tondan 322'e inmiş.Yani yeryüzünün nüfusu en yüksek ülkesi beslenme açısından artık kendi kendine yeter halde değildir. Çin'in (artık parası da çok) bu çerçevede dünya pazarlarından 40-60 milyon ton ürün çekmesi fiyatları gecikmeden ikiye katlayacak deniyor.
Bu gidişin sonunda, ülkelerin beslenme açısından bağımsızlıkları, enerji açısından bağımsızlıkları ölçüsünde konuşulur olacakmış, ne çare..
Besin kaynaklarının israfı konusunda yeni sayılacak bir gelişme de şeker kamışı, soya, buğday, mısır gibi ürünlerin giderek artan biçimde biyoyakıt üretimi için kullanılması imiş. Çinlilerin bisikleti bırakıp otomobil sahibi olduklarını düşünün.
ABD'de şimdiden (iki yıl öncesinin rakamı) mısır başta olmak üzere tahıl üretiminin 1/10'u yakıt elde etmek için kullanılıyormuş. Yakıt bildiğiniz yakıt. “Yavaş şehir” diyoruz küçük burjuva diyolar.
Ya aşkına özlem duyduğumuz Andre Gorz'un 30 yıl önce belirttikleri; "şimdiye kadar bir endüstri işletmesindeki üç etkenden yalnızca ikisi yeniden -üretime sokuluyordu. Yenilenenler yalnızca bu iki etken, yani üretim araçları ve emek-gücü idi. Doğal kaynaklar hiç tükenmeyeceği sanılan bedava (hava), yeniden-üretime sokulmayan bir etkendi. Üretim araçlarının yeniden-üretimini belli yasalar (rekabet vb.) zorunlu kılarken, emek gücünün korunması, yenilenmesi için zamanla sendikalar doğarken, doğal kaynaklar etkenini söz konusu eden yoktu. Ekoloji bugün bu etkeni tartışmaya sokmaktadır.” Politik Ekoloji'ye davetti bu anlayana.
Bu Andre Gorz'un, otuz yıl önce hazırladığı rapor idi. Bu raporu bir de bugünün koşullarını dikkate alarak, güncelleyin. Otuz yıl önce; ortada henüz “şahlanan” Çin ve Hindistan'dan eser yoktu...
Bu yüzden de geleceğe ilişkin karar alma mekanizmalarında olmalıyız; yerel ve küresel demokratik kurumsallaşma acildir. Ülkemizde akıl almaz şekilde, hiç bir gelecek öngörüsü olmayan işe yaramaz mekanizmalar üzerinde iktidar kollamak peşinde olan bir avuç elitin elinde oyuncak olmuş, gurüh olmaktan kurtulmalıyız. Bunun yolu, toplumsallaşmanın yolu demokratikleşmeden katılımdan geçer; geleceğimiz üzerinde söz sahibi olmaktır bu yol.
Yerel bağnazlıkları aşıp küresele dahil olamazsak hem kavrulacağız hem aç kalacağız, dünyanın gidişatına olumlu hiç bir etkimiz olmayacak. İstediğin kadar ulus ol, laik ol, dindar ol, devleti koru, milleti hızaya getir, millileştir.
BM Gıda Hakkı Raportörü Jean Ziegler, küresel gıda fiyatları artışının “sessiz bir katliama” yol açmakta olduğunu ve yoksul ülkelerdeki kitlesel açlığın sorumlusunun Batı olduğunu hatırlattıktan sonra, gelinen noktayı Fransız Devrimi ile mukayese ederek günün birinde aç insanların zalimlere karşı ayaklanacağını düşündüğünü söylüyor. Modern diye yuttuğumuzun altı barbarlık; dünya savaşlarından sonra getirdikleri nokta küresel felaketlerin eşiği.
"Doğayı mağlup etmiş dünyanın efendisi" sayıyor kendini faydacı, uygarlık..
"Dünyanın yaradılışı 6 günde gerçekleşti. (4 milyar yıl)
Dünya Pazartesi doğdu.
Pazartesi-Salı- Çarşamba (öğlene kadar) şekillendi.
Hayat Çarşamba (saat 12) başladı ve 4 gün boyunca gelişti.
Pazar (saat 16) büyük sürüngenler belirdi.
Pazar (saat 24'e 3 dakika kala) insan doğdu.
Pazar (saat 24'e çeyrek saniye kala) İsa.
Pazar (saat 24'e 1/40 saniye kala) endüstri devrimi başladı.
Ve şimdi (Pazar gece yarısı) etrafımızda, 1/40 saniyedir yaptıklarının sonsuza kadar süreceğine inanan bir sürü insan bulunuyor." diyor, Davit Brower
Kaynak: "Batı'da Devlet ve Çocuk" Kürşat BUMİN)
Kaynak:"Politik Ekoloji'ye davet” (123) Kurşat BUMİN (Googleye yazıyorsunuz kaynak geliyor.)