- Kategori
- Deneme
Pişmanlık

Önce bir rüzgar hissediceksin, yavaş yavaş üşümeye başlayacaksın,
Her yer soğuyacak, yaşlandığını hissedeceksin.
Aynaya bir bakacaksın ki, tanımyacaksın kendini,
Üzüleceksin.
Ağlayacaksın,
Birden geçmişin gelecek aklına,
Ve bir damla gözyaşı daha süzülecek güzel gözlerinden.
Neleri kaçırdığını anlayacaksın.
Bir şans daha isteyeceksin .
Verilmeyecek...!
"Keşke " diyeceksin, "keşke"
Beni tekrar sevseler, tekrar peşimden koşsalar.
Ama kimseyi göremeyeksin etrafında.
İşte o an ben geleceğim aklına,
Beni gerçekten sevmişti diyeceksin.
Tabi geç olmuş olacaksın,
Ben kendi yuvamda mutluyken sen gelmeyeceksin aklıma,
Demişti diyeceksin.
Gidiyorum tut ellerimden, ileride pişman olma" diye
Pişman olacaksın!
Bahar geldi ama bahardan eser yok ruhumda. Betondan bi dünya sanki . Etraftan farkı yok ruhumun zaten. Çalkantıları durmuş, arzuları ölmüş, hazanlar hüküm sürer olmuş son zamanlarında. Soğuk da değil, ılık da hava. Zaten Ankara'da mevsimleri izlemek de öyle kolay değil; her yer beton ve insanlar karınca misali ordan oraya koşuşturup duruyor. Ancak elbiselerin şekil değişmesinden, eteklerin kısalmasından, göğüs göbek dekoltesinden anlıyoruz ki sıcaklar başlamış, yaz kapıda. Mevsimler geldi geçti, geçmeyen tek şey "geçim" derdi, "geçinme "derdi. Geçim derken hem bilindik hayat kavgası, ekonomi ile ilgili olan, hem de insanlarla, sevdikleriniz ve yakınlarınızla olan geçimden söz ediyorum. Geç kalınmış çok şeye belki. Adını bilmediğimiz, yapmaktan çekindiğimiz bir çok geç kalınmış şey. Bir de "keşke olmasaydı, keşke yapmasaydım" dediklerimiz var. Onların çözümü de yok, geri alınma gibi bir imkanı da. Hayat öğretmeden sınav yaptı bizleri. Öğrendik sonradan bir çok şeyi ama, öğrendiklerimiz öldürdüklerimizi geri getirmeye yetmedi. Yitip gitti her güzellik gibi. Yeniden bahar geliyor, bir bende baharlar yok; hep kış, her yer kar kaplı sanki bedenimde, etraftaki her mekanda. Yoksa ayı mıyım? Bu ne bitmez kış uykusudur bende? Sözün bittiği yer. Zaten sözü kar etmeyenin sözü, kuru harften ibaret kalıyor. Sakal da dinletmiyor artık sözümü. Bunca salaklıktan sonra neylesin sakal?
Hayatımız pişmanlıklara feda edilecek kadar uzun değil oysa. Ne güzel dile getirilmiş dün, bugün, yarın ve pişmanlık kavramları :
İnsan dünü düşünüp pişman oldu,
yarını düşünüp telaşlandı ama işin ilginç tarafı, tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı ,
Farkında olmadan rezil etti bugününü.
Oysa yarın, bugüne dün diyor, dünde bugüne "yarın" diyordu.
Bir türlü beceremedi.
Bir eliyle yarına, diğer eliyle düne yapıştı .
Bugünü eline yüzüne bulaştırdı. Ve ne gariiptir ki yarının telaşınıda dünün pişmanlığınıda hep bugün yaşadı ama bugününü hiç yaşamadı,
YAŞAYAMADI...*
Duygularıma tercüman olsun diye değil; benimki para etmedi ya, belki aynı sözler başkasından duyulunca farkedilir de duyulur diye. Aynalara bakarak anlamak lazım hayatı, zamanı, mutlu olup olmadığımızı. Aynalarla aramız kötüleştiği an, felaket kapıdadır ruh sağlığımız adına. Adını anmadan andım seni, anılarda kalsanda adın bende saklı; adımı anmaya yeminli olsan da adım kalbinde saklı...