Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Platonik Aşk Kodlamamız ve Kökenleri

"PLATONİK" AŞK KODLAMAMIZIN KÖKENLERİ
Kadın ve erkek arasında ki cinsel çekimin bir yüceltme haline dönüştüğü duruma "Aşk" deneceği fikri üzerine bir yazı olacak bu defa ki. Bu konuyu irdelememe neden olan bir gözlem ve sonarasında ki açılımları paylaşmayı istedim sizlerle.
"Kadın ve erkek" ve bir de içinde cinsel çekim olduğunda konu doğası gereği (özellikle de Ortaçağ Romantik döneminden beri) genellikle iki farklı yola ayrılmaktadır.
Cinsel çekimin büyüsüne kapılarak yaşanan bedensel ve nispeten platonik aşka nazaran kısa sürecek olan; bedensel keyif yada bunun yüceltilmesi yoluna gidilerek yaşanacak süreğen durum yani: "Platonik aşk"
Platonik aşk tabiri: Ünlü düşünür Eflatun(Platon)un isminden alır adını. Platon'un görüşüne göre: Aşk bilgeliktir. Aşk enerjidir. Aşk benzerliktir. Aşkın cansızlarda bile yaşam olduğunu söyler Platon. Ve aşkı yüceltir...
Yine Platon'a göre; aşk güzel, adil, iyi ve gerçeğe eşittir. Başka türlüsünü yapamadığından aşkın peşinde koşar kişi. Başka birisinde bizden eksilen ruhu yani bizim için iyi, güzel, gerçek, adil olan her şeyi hayata geçiren birisini bulmak içindir bu arayış ve arama süreci.
Platonik aşkın dilimizdeki "Karşılıksız Aşk" manasına gelişi, tamamen yanlış anlaşılan ve ifade edilen bir durumdur. Platonik aşkta aşk gizemini ve var oluşunun devamını, erişilmez oluşundan aldıkça beslenecek ve büyüyecektir. 
Zamanımızda anlık bedensel istek ve doyum arayışının rastgele objelerde giderilme çabasından farklı olarak burada; arzu aynı kalmakla beraber kendini var ediş şekli bambaşkadır.
Tüm edebiyat klasikleri benzer tutku ve “erişilemezliğin” izlerini taşırken ölümsüzleşmiş olup, buradaki "ölümsüzlük" anlamındaki benzerlikte dikkate değerdir. Aşkı besleyenin "ulaşılmaz olma" fikri olup olmadığı kişisel görüşlere ve yaşayış biçimlerine bağlı olmalı diye düşünüyorum. Ancak buna rağmen, tarih boyunca yaşanan bu ortaklıkta oldukça ilginçtir.
Örneğin: Orta çağda aşk ve cinsellik konulu bir araştırma yazısında; soylular ve kölelerin aşk ve cinsellik merkezli ilişkileri konu ediliyordu. Burada özellikle ortaçağ da sınıflar arası ilişkileri konu alındığı bölümlerde o dönemde erkeğin kadına duyduğu "cinsel ilginin" yücelerek "aşk" haline alışına kadar geçilen psikolojik merhaleler irdeleniyordu.
Sınıflar arası ilişkileri irdeleyen kısımları incelerken verilen örneklerde: Şövalyeler ve altsınıf kadınların arasında "cinsel ilişki" olabileceğinden, fakat soylu sınıfa ait kadınlarla bir şovalyenin yaşayabilceğinin sadece "aşk" olabileceğinden bahsediliyordu.
"Sadece aşk" diyorum çünkü: Yine soylu sınıfa ait olmasına rağmen söz konusu olan bir şövalye dahi olsa, üst sınıftan bir kadınla arasında yaşanan asla "cinsel beraberlik" olamaz. Geriye kalansa, sadece aşk" oluyor bu durumda...
Bu üst sınıf aristokrat kadınların şövalyeler için "ideal kadın" ın cisimleşmiş hali olduğundan bahsediyordu yazıda. Bu yüceltmenin, erişememenin en can alıcı kısmı, belki de hayat bulduğu, var oluş sebebi niteliğinde tetikleyicilerinden biri de: Bu ideal kadınların, çoğu zaman bir başka bir soylu ve güçlü kişinin eşi olması gerçeğiydi.

Pek tabidir ki, bu durumda baştan yenik olan şövalyelere düşen: Yenilgiyi seçmek, aşkını fedakarlık ve kibarlığının, aşk şiirleri ve serenatların, kahramanlığının, karalılığı ve prensip sahibi oluşunun ardına çekilmek olmaktadır.
Yani şövalye, çoğunlukla iddia edilenin aksine bütün kadınlara değil, "ideal kadın"ı kendinde cisimleştirmiş olan, "erişilmez" kadına karşı saygı duyacaktır.
Cinsel arzularının objesi haline gelen kadına duydukları saygı ve yüceltmenin onların kendileri için erişilmez oluşundan beslenen şövalyeler, duydukları güdüsel itkiyi; saygıya dönüştürerek hayatlarını devam ettire dursunlar, yaşam realitede yaşanmayan aşkların, vücut bulmayan sevdaların, ütopik hayallerin ve gökkuşağının ardından yaşanacak denli büyülü aşk gecelerinin zamanı değil artık.
Kadın ve erkek arasında ki çekimin günümüz dünyasında halen "eğlenilecek kadın" "evlenilecek kadın" ayrımına vardırılmasının kaynağı, belki de bu bildik tanıdık platoncu düşüncenin çağımızda ki yaşanış biçminden ibarettir ne dersiniz? Bu ikilemin kökenlerin hangi çağlara değin uznadığını öğrendiğimden beri ,sanki zırhlarını kuşanıp gezen o asil şövalyeler ve cinderella larla karşılaştığımda kendi kendime gülümsüyorum. Ve yüzümdeki bu tuaf gülümsemeyi fark edenlere de sadece önce tebessümle karşılık verip, ardında da "Until" isimli parçayı dinlemelerini yada "Kate and Leopold" isimli romantik komediyi izlemelerini önermekle yetiniyorum...

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..