Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '14

 
Kategori
Edebiyat
 

Postacı - 1949-1950 Bir Aşkın Hazin Bilançosu" Kitabının Yazarı Zeynep Ülker Sülün ile Röportaj

Postacı - 1949-1950 Bir Aşkın Hazin Bilançosu" Kitabının Yazarı Zeynep Ülker Sülün ile Röportaj
 

BİR AŞK HİÇ BU KADAR SANATSAL ANLATILMAMIŞTI


 
Baki Evkaralı (Bakican) : Sizi okurlarımıza tanıtmak istiyoruz, kısaca kendinizden bahseder misiniz?
 
Zeynep Ülker Sülün : 1961 İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi gene İstanbul’da yaptım. Aslında çocukluğumun tamamı Kasımpaşa’da geçtiği için tam manasıyla Kasımpaşalıyım diyebilirim. Babam ve dedem de Kasımpaşalıdırlar. 1970’den itibaren de Küçük Çekmece, Florya, Yeşilköy arasında mekik dokudum. Buna göre de tam bir Avrupa Yakalıyım… İstanbul memleketim, özlemim, sılam, aşkım, sevdiğim vefasızım, tutkum, çocukluğum, ilk gençliğim. Hayatımın bütününü nerede olursam olayım İstanbul teşkil etmekte… 1980 yılı itibariyle de Bursalı oldum. 20 sene orada yaşadım. Bursa’nın büyümesine, serpilmesine, gelişmesine şahitlik ettim. Bir tarafım da Bursalıdır benim. Şimdi de Konyalıyım… “İnsanın doğduğu yer değil doyduğu yer memleketi olurmuş” derler ya bu söz adeta benim için söylenmiş olmalı diyorum. Hayatım boyunca, yaşamımı idame ettirebilme gayesiyle çeşitli işlerde çalıştım. Hiç yüksünmem ben, alın teriyle, namusuyla ekmek kazanmanın utanılacak yeri yoktur hayatımda… Mesela ilk gençlik yıllarımda balıkçıydım, Menekşe, Florya Yaz Kamplarında çok balık sattım. Sonra Bursa’da pidecilik yaptım, modaevi işlettim… Böyle sıra sıra gidildikçe çeşitlenen işlerde çalıştım. Sırasında bulaşıkçıydım, sırasında garson, sıra geldi ahcı oldum, sırasında da patron. Terzi oldum, stilistlik, modelistlik yaptım. Şimdi de yazar olmaya çalışıyorum.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Yazmak sizin için nedir?
 
Zeynep Ülker Sülün : Yazmak, benim için yaşamdır, yaşamaktır, yaşatmaktır. Doğumdur, doğurmaktır. Kalemle kader tayin etmektir. Uçsuz bucaksız, sınırsız hakimiyettir. Kendi krallığınızdır. Karakterleriniz, emrinize amade kullarınızdır. Ol dersiniz, olurlar. Öl dersiniz, ölürler. Öte yandan melek de sizsiniz, şeytan da sizsiniz. Yeri gelir hakim olursunuz, yeri gelir savcı, suçlu, maktul, mağdur, müsebbip olursunuz. Orada aslında hepsi sizsinizdir. Yazarın kendisidir. Gizemli ve çok başka bir dünyaya açılan kapıdır yazmak. Kendinizi tanıma biçiminizdir. Kişisel eğitiminiz, gelişiminizdir. Gerçekte yapamadıklarınızı ya da asla yapmayacaklarınızı karakterlerinizin üzerinden yapışlarınızdır. Deneyimlerinizdir. Neden, sonuç ilişkilerinizdir. Olmayacak olanı olduruşlarınızdır ya da tam tersi olacak olanı oldurmayışlarınızdır…
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Karakterlerinizi yaratırken nelere dikkat ediyorsunuz?
 
Zeynep Ülker Sülün : Gerçek kişilerden seçerim genelde karakterlerimi. Bazen bir iki ve hatta üç kişinin karakteristik özelliklerini tek bir kişi üzerine monte ederim. Bazen de tek bir gerçek kişiliği salt kullanırım. Yazdığım olay karşısında davranış ve tepkilerinin ne olabileceği üzerine beyin fırtınası yaparım. Olayın gidişatını değiştirip düşünürüm: “O, olsaydı ne yapardı?” düşüncesinden yola çıkarım. Yani yazdıklarımda her zaman hayatın içinden birileri vardır. Ayrı ayrı gerçek yaşanmış olayları da aynı sahneye taşıyabilirim. Daha önce de dediğim gibi kalem ve kağıtla kurduğum krallığın tek hakimi benim, “olsun” derim, oldururum; “olmasın” derim oldurmam. Olaylar karşısında başlangıçta melek olan karakterim şeytana dönüşebilir. Kişilik değişimi yaşayabilir.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Kitabınızı biraz anlatır mısınız?
 
Zeynep Ülker Sülün : Bu benim okuyucu ile ilk randevum… İlk yazdığım kitap değil ama okuyucu ile birlikte nefes almaya başlayan ilk doğumum. Hayat öpücüğünü, her okuyucu kendi nefesiyle üfleyecek ve her biri ayrı ayrı kendi kişilik özellikleriyle yorumlayıp değişik anlamlar yükleyerek bir çok hayatlara şahit edeceklerdir POSTACI’yı… Bu bağlamda yazım hayatına attığım ilk mektup olduğundan adı tam olarak durumla uyum sağlıyor diye düşünüyorum. Yazmaya gönlümü kaptırmış, bu gönül ilişkisiyle halvet olurken babamın hatıra defteri ummadığım şekilde elime geçti. Babam sanki gelecekte yazmaya gönlümü kaptıracağımı bilmiş gibi sürpriz hazırlamıştı adeta. Kendisi PTT’de seyyar memurdu. Şehirler arası seferlere çıkar, değerli koli ve posta iletirdi. Mesleğinin tanımı seyyar memurluktu ama o kendisine POSTACI denmesini tercih ederdi. Neden Postacı diye düşündüğümüzde karşımıza değişik anlam yüklemeleri çıkar. Argoda “posta koymak” kastından yola çıkarsak posta koyan yani şimdiki tabirle atarlı, çapulcu, muhalif, karşı çıkan, lafını esirgemeyen, erdemlerinden ve kendi bildiğinden şaşmayıp olanların üzerine giden manasında Postacı’dır o. Vefat ettiğinde ki çok erken kaybettik babamızı, mezar taşına bu sevdiği tanımlamayı yazdırdık: POSTACI (1924-1982) Babamın sürpriz bir şekilde önüme düşen hikayesini kaleme aldığımda; onun lokomotifin hemen arkasındaki posta vagonunda trenin başını çektiğini düşünerek ilk kitabım bu olmalı dedim. Babam benim lokomotifim olmalıydı, ardındaki vagonları çeken güç kaynağımdı benim çünkü. Yaşantım boyunca içine düştüğüm her çıkmazda “babam benim yerimde olsaydı ne yapardı?” sorusunu kendime sorup, onun gibi davranarak düştüğüm yerden kalkmışımdır. Yaşamımım lokomotifi, marşandizi, yol göstericisi zaten babamdı; ışığımdı; ışığımdır… Gelelim POSTACI’nın konusuna: Yaşanmış mı, yaşanmamış mı bilemiyoruz ama babamın elinde yaşanmışlığı var elbette. Babam yazarken yaşamış olduğundan yaşanmış gerçek bir hikaye diyebiliriz. 1949’da yola çıkan bir postanın 2012’de adresine teslim edilmesi gibi bir şey söz konusu. Yıllar öncesinde yazılmış bir hatıratın ya da POSTACI’nın muhtıra dediği gibi bir ikazın bomba misali tesir sahasını düşünürsek benim üzerimde bıraktığı etkiyi katarak yazdığım bir kitap. Orada çok acı bir aşk var. Birkaç cana kıyan bir aşk. Kıyıcı, kıyıcı olduğu kadar da duygu katili bir aşk. Menfaatlerle hislerin çarpışması. Vicdanla görevin ayrı taraflara düşerek mücadelesi. Vicdanın asla kabul edemeyeceğini, idealler uğruna hizmet aşkıyla yerine getirilmesinin verdiği acılar var.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Sizin edebiyat alanında örnek aldığınız yazarlar kimlerdir?
 
Zeynep Ülker Sülün : Edebiyat alanında çok sevdiğim, hayranlık duyduğum bir çok yazar var. İşte bu diye işaret etmek diğer yazarlara haksızlık olur. Her kalemdar takdiri hak eder. Çünkü orada gerçekten cesur bir savaşçıdır yazar. Her ne olursa olsun, beğenmediklerimizin dahi harcadığı emeği düşünürsek her yazar örnek teşkil eder bize. Özellikle beğenmediğim bir kitabı okuduğumda yazara cesaretinden dolayı hayranlık duyarım; “aa bak bunu bile yazmış, kitap çıkartmış” diyerek yazma konusunda kendime olan güvenimi kazanırım. Bunun için hiçbir yazarı hedef gösteremem, her birinin ayrı ayrı değerleri vardır benim okuduğum kitaplarında. 
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Kitap okuma oranı bu derecede düşükken böyle bir kitap yazmak size ne düşündürüyor?
 
Zeynep Ülker Sülün : Yazma eylemini ticari düşünmüyorum, gönül işidir, manevi tatmindir, başarma duygusudur. Okuma oranı evet çok düşük günümüzde ama okuyacak olanların kitap gönüllüsü olduğunu yadsıyamayız. Az ya da çok okunsun ne fark eder ki; bir kişi bile okusa yazılan kitap gene hayat bulur. Yazma eylemi, okuyucu ile tamamlanır. Eylemin mutlu sonunun azlığı, çokluğu söz konusu olabilir mi? Tek bir kişinin okuması olayı tamamlıyorsa okuyucu kitlesinin azlığı da çokluğu da bir şey ifade etmez aslında.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Karakterlerinizde sizi zorlayan oldu mu?
 
Zeynep Ülker Sülün : Olmaz mı? Elbette oldu. En keyiflisi de zorlayan karakteri istediğiniz şekilde yoğurmaktır.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Yazdıklarınızda hayalle gerçek arasındaki payı dağıtsanız ne kadarı gerçek ne kadarı hayaldir? Ürünlerinizi hangisine dayandırarak yazarsınız?
 
Zeynep Ülker Sülün : Gerçek olaylardan yola çıkarım genellikle, olaylar bana yol açar. Açılan yolda ilerlerken hayalimdekileri katarım. Yani gerçekle hayali harmanlarım. Gerçek olana hayali boyut katmak kurgunun kendisi değil midir zaten?
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Kendinize ait yazmak ile ilgili belirlediğiniz kurallar var mıdır?
 
Zeynep Ülker Sülün : Hayır, hiçbir kuralım yok. Kurallar insanı kısıtladığı gibi kalemi de kısıtlar. O zaman ortaya kısıtlı, tutuklu bir şey çıkar ki bu kalemin erdemine aykırıdır. Kalem özgür olmalıdır, korkmamalı, titrememeli gerekirse edepsizliği ele almalıdır. Yaşama dair her ne varsa; kavga, küfür, aldatma, ahlaksızlık, hırsızlık, kötülük, cinayet, kıskançlık, sevgi, ego, iddia, hırs, aşk, sefillik, aşağılık duygusu, küçük görme, yüksünme, tiksinme bunlar saymakla bitmez ama yaşamın ta kendisidir, gerçeğidir. Kalem bunları çekinmeden yazmalıdır. Kalemin sahibi yani kalemdar “insanlar hakkımda ne düşünür”e saplanırsa kaleminin idaresini, krallığını başkalarına teslim etmiş olur. İşte bu yüzden kuralsızım ben. Beni yerden yere vurmalarından korkmuyorum. Yazarken korkularımı, yasaklarımı, ahlaki değerlerimi, erdemlerimi çıkarıp kapının arkasına asıyorum, kaleme misafirlik ederken kağıda dedikoducu bir resim çiziyorum. Yazan kişi, yarattığı karakterlerin arasından dedikodu yapar aslında değil mi?
 
Baki Evkaralı (Bakican) : En çok sevmediğiniz yönünüz nedir?
 
Zeynep Ülker Sülün : En zor soru bu sanırım… Gerçek yaşamdaki Zeynep’in insanlara çok çabuk kanmasına kızıyorum. Çok biriktirip birden patlamasına da kızıyorum. Ufak ufak gazını sal değil mi? Yok, Zeynep biriktirir biriktirir, “acaba böyle midir, yanlış mı düşünüyorum, ben yanılıyorumdur, bu kadar olamaz, bunu bana yapmaz, yapamaz, içim kötü benim” diye yanılma paylarını hep kendisine verir, üst üste mesnetsiz dizer sonra birden yıkılıverir. İşte bu yönümü sevmiyorum. İnsanları kırmamak için kendim kırılıyorum. Patlamalarım gene kendime oluyor da o beni yaralayanların hiçbir şeyden haberi olmuyor. Yani tavşanın dağa küsmesi gibi; tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış…
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Sevdiğiniz yönünüz nedir?
 
Zeynep Ülker Sülün : Herkes gibi, kendimi seviyorum genel anlamda. Kaderimi seviyorum bir de. Bu size komik gelebilir ama beni ben yapan her acıyı, üzüntüyü, zorluğu ve sevinçlerimi, mutluluklarımı, şanslı yanlarımı seviyorum. Nedir şanslı yanlarım? Yaşadıklarım; Allah’ın bana bahşettikleri, nasip ettikleri, gösterdikleri, yaşattıkları yani O’nun bana yazdığı yazgıyı seviyorum. Çünkü beni O yarattı. Tüm bunları toparlarsam: En hoşnut olduğum yer Allah sevgimdir. İnşallah O’da benden hoşnuttur. Başıma gelen her olumsuzluğun O’ndan geldiğini biliyorum, farkındayım. Bazen olaylar çok fazla üstüme gelirse:” Ya Rabbim, benimle şakalaşmayı çok seviyorsun ama…”diye başlarım kendi kendime konuşmaya. O’nun beni dinlediğini, duyduğunu bilirim. Deli bu diyenlerim çoktur ama işte en çok da bu deliliğimi seviyorum.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Bu kelimeler size neyi ifade ediyor?
 
Zeynep Ülker Sülün : 
 
Aşk: Beni Yaradan Allah
 
Huzur: Vicdan
 
Okur: Dost
 
Sevgi: Ruhum
 
Kitap: Aydınlanma, bilgi, başka alem, ışık, evlat.
 
Umut: Tükenmemek, daimiyet.
 
Yazmak: Terapi
 
Şiir: Dilsizin dili; Lal olmuşun dile gelişi; tercüman.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Yayınevinizden ve hizmetlerinden memnun musunuz?
 
Zeynep Ülker Sülün : Bu benim ilk tecrübem biliyorsunuz. Buna rağmen benim heyecan ve sabırsızlığımın dışında bir sıkıntımız olmadı çok şükür. Şimdiye kadar gayet memnunum, bundan sonrası için de aynı memnuniyetimin devam edeceğini umuyorum ve diğer kitaplarımın da aynı yayın evinden çıkmasını temenni ediyorum. Zaman ne hazırladı bize bilinmez; Yüce Rabbim sürprizleri sever ama… Kısmet diyelim gerisi Allah’a kalmış.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Yeni yazar olacak adaylara önermek istediğiniz var mı?
 
Zeynep Ülker Sülün : Haşa! Ben kimim ki? Bu konuda öneri verecek mertebede değilim. Sadece cesaret diyebilirim, cahil cesareti, deli cesareti ceplerinde uğur olarak bulunsun.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Son olarak imza gününüz ve gelecek çalışmalarınızla ilgili bilgiler verir misiniz?
 
Zeynep Ülker Sülün : CNR’ Kitap Fuarı’nda ilk kez okuyucumla buluşmanın heyecanını yaşıyorum. 8 Mart 2014 Cumartesi Günü saat 14.00’ de kitap severleri ve dostlarımı yanımda görmek bana hem destek verecek, hem de şans getirecektir inanıyorum. Orada kitap severlerle buluşma şerefine nail olursam şayet Allah’tan daha büyük ne isteyebilirim ki? Okuyucunun beni onurlandırmasını diliyorum… Saygılarımla.
 
Baki Evkaralı (Bakican) : Zamanınızı bizle harcadığınız ve gönül muhabbetiniz için çok teşekkür eder, saygılar sunarım.
 
 
Toplam blog
: 121
: 758
Kayıt tarihi
: 13.03.14
 
 

1979 yılında Denizli'de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Serinhisar ilçesinde tamamladıktan son..