- Kategori
- Felsefe
Postmodern Bilgelik ya da Postmodern Güçsüzlük
Postmodern bilgelik, postmodern güçsüzlüktür.
Postmodern perspektif daha fazla bilgelik sağlarken, postmodern ortam bu bilgelik temelinde hareket etmeyi zorlaştırır. Postmodern zamanın “krizler içinde yaşam” olarak hissedilmesinin nedeni budur.
Yirminci yüzyılın sonlarından başlayarak ardı ardına sıralanan teknolojik buluşlar, saydamlaşan duvarlar, buharlaşan sınırlar ve maddeleşen bilgiyle hızla yenilenen dünya; diğer yanda akıl-özne gerilimiyle kendine yabancılaşan insanlar, toplumsal örgütlenme biçimlerindeki yapısal çözülmeler, yükselen şiddet ve kriz dalgalanmalarıyla yüzyıl başındaki “eski dünya”yı çağrıştırmaya başlamıştır.
Postmodern zihin; görünüşteki hedefiyle ölçüldüğünde etkili olsun ya da olmasın, her yerel, özelleştirilmiş ve odaklanmış tedavinin, onardığından fazlasını değilse bile en az onardığı kadarını bozduğunun farkındadır. Bu, en genel hatlarıyla “postmodern bilgelik” denebilecek şeydir. Postmodern ortam, postmodern bilgelikle hareket etmek için pek az fırsat sunar. Tüm biraraya gelmeler ve güçleri birleştirmeler, başarıları sonuç olarak ortaya çıkan bölünmelerin sıklığıyla ölçülen hamlelerdir. Bu nedenle postmodernizm, parçalanma (fragmentation) terimi etrafında odaklanır.
Postmodernizm kavram olarak bir kültüre, bir düşünme eğilimine atıfta bulunur. “Anti” veya “non” modernizm değildir, “post” modernizmdir. Postmodernizmin modernizmin devamı olup olmadığı veya postmodernizmin modernizmden radikal bir kopuş olup olmadığı konusu; tarihin bütününü göz önünde bulundurmadan parçasını, parçasını göz önünde bulundurmadan bütününü ele almak yanlış olduğu için anlamlı değildir.
Tarih, içinde radikal ya da radikal olmayan kopuşlar taşıyan bir sürekliliktir. Tek başına süreklilik ve tek başına kopuş anlamsızdır. Çünkü kopuş, bir şeyden kopmayı gerektirir; kırılabilme özelliğine sahip bir şey önceden varolmalıdır. Bu bağlamda; tarihsel olarak kendisinden önce gelenle her zaman çatışma içinde olan modern, her zaman “post” bir şeydir. Modernin kendi kendisiyle savaşa girip postmodern hale gelmesi, modern-postmodern dönüşümünün mantığıdır. Çünkü postmodernizm, “tam şimdi”nin, kendisinden önce gelen “tam şimdi”yi olumsuzlaması ikileminden doğar.
“Akıl ile özne arasındaki bağıntı” olarak tanımladığı modernliğin değerlendirmesinde, Touraine’e göre, çelişkili ve fakat birbirini tamamlayan iki süreç birlikte ortaya çıkar: “Rasyonelleş(tir)me ve özneleş(tir)me”. Bu paradoksta bir yanda “insan düşüncesi tarafından anlaşılabilir ve rasyonel yasalar tarafından yönetilen bir dünyanın yaratılması” hedeflenirken; diğer yanda insanın bir “özne” olarak oluşumu, “rasyonel düşünceyi öğrenmek, geleneğin ve arzuların baskılarına direnme kapasitesine ulaşmak, yalnızca aklın ilkelerine göre hareket etmek” ile bir tutulur. Böylelikle modernizm, kendi diğer yarısına karşı gelişerek; özne ile aklın etkileşimi olmaktan çıkar, özneyi eritir ve kendi kendini çürüterek postmodernleşir.
Postmodernistler toplumsal hayatın, Jean Gebser’in ifadesiyle “karşıtı olmayan bir dünya” olarak anlaşılabileceğini öne sürerler. Anlam ve amaç formüllerde aranmaz; anlam ve amaç hakikat arayışının temeli olan söylemden doğar. “Bu birliktelikte Sen; ister bir ortak, ister bir dünya, ister bir ilah olsun; artık bir karşıt olarak düşünülmez, anlaşılmaz ya da kavranmaz” der Gebser. Bu nedenle postmodern dünya bir bütün haline gelmiş, somut ve gözlemlenebilir bir çerçeve olarak tasarlanabilir. Martin Buber’e göre “Hakikat, öznelliği nesnellikten ayıran mesafeyi dolduran arada bulunur”.
Postmodern durumu, eski modern durumun yerini alıyor olarak görmemek gerektiğini vurgulayan Lyotard’ın ifadesiyle postmodernite; kendini-olumsuzlayan uzantısındaki modernitenin kendisidir. Berman’a göre modern olmak, paradokslarla dolu bir yaşam sürmek demektir. Modern olmak aynı anda hem devrimci, hem muhafazakâr olmak; hem yeni deneyimlere kucak açmak, hem çoğu modern serüvenin yol açtığı nihilistçe derinlikler karşısında korkuya kapılmak; her şey buhar olup giderken bile gerçek bir şeyler yaratıp, onlara tutunmak istemiyle yanıp tutuşmak demektir.
Postmodernizm teriminin hem güzel sanatlara hem de yazın kuramı, felsefe ve toplum bilimleri disiplinleri içindeki eğilimlere kadar genişlemesini sağlayan, Boyne ve Rutansi’ye göre, hepsinin “temsilde kriz” diye tanımlanabilecek ortak bir durumu paylaşmalarıdır.
Varılan yerde; yenilendikçe eskiyen, büyüdükçe küçülerek “global köy” olarak nitelenen, ilişkiler ağıyla örülü, soyut, değişken, bağımlı, karmaşık, duygusal, hızlı, dinamik, uçucu, paradoksal, bulanık, akışkan postmodern dünya; “eski özgürlükler ve yeni teknolojiler” sentezine doğru yol almaktadır…