- Kategori
- Deneme
Postmodern kişisel krallık
Postmodernizm gündelik yaşamda insanın tutum ve davranışlarına etki edebiliyor.
Bir insan gündelik yaşantısının içinde, çıplak ve sade varoluşuyla bir post modern sayılabilir mi?
Benim için bu sorunun cevabı evet, ama sadece bir yönüyle; o da, modernizmi yıkmayı talep ettiği ölçüde. Kelimenin ‘modernizmi aşan’ anlamını ise çöpe atalı bayağı bir zaman oluyor; çünkü geçmiş yıllarda bir yazımda irdelediğim gibi modernizmin henüz kendini tüketmediğine inanırım ve buna da dünyanın dörtte üçünün yaşam biçimleri ve refah açısından pro-modern bir düzeyde kalmalarını örnek veririm.
O halde şöyle diyebilirim: benim post modern durumum birincisi mikro ölçekte, ikincisi modernizmi aşma kaygısından değil, onu yıkma düşünden doğuyor ve üçüncüsü düşünsel ile reel gündelik yaşam arasında gidip geliyor ki, bilindiği gibi bu belirsizlik, tanımsızlık ve esneklik zaten post modern olan durumun ya da şeyin özünün ta kendisi.
Roman yazınında kullanmadığım, bundan sonra kullanıp kullanmayacağımı kestiremediğim böylesi bir post modern yaklaşım gündelik yaşamımda büyük bir yer kaplıyor her nedense.
İşte bu nedenler, sonuçlarını pek önemsemeksizin ilgimi çekiyor ve bu yazıyı yazmamın da sebebi bu.
Örneğin, gazetelerde son zamanlarda en çok aklımda kalan ve ilgimi çeken haberleri (ya da yazıları) şöyle bir sıralayınca durumu daha iyi anlıyorum.
1.Doktorunun Berlusconi’nin seks gücünü övdüğü, onun bu yaşında bile hiçbir ilaç almaksızın günde 5 kez ilişkiye girebileceğine dair küçük bir gazete haberi. Silvio’nun bunga bunga partilerinde hangi erkek olmak istemez, dürüst olalım.
2.Türkiye’nin geçen ay %11 büyüme ile dünya rekoru kırması üstüne çıkan yazılar ve bunun bende uyandırdığı ‘neye göre, kime göre?’ düşünceleri.
3.Serdar Turgut’un siyaset dışı uçuk kaçık, bir delinin kaleminden çıktığı izlenimini veren yazıları.
4.Ayşe Özyılmazel gibi Türkiye’nin (bence) en seksi kadınlarından birisinin, bir o kadar itici bulduğum bir adamla evlenmesi haberleri. Bu habere çok gıcık olduğumu anlamışsınızdır.
5.Eski IMF başkanı DSK’nın bir sahtekarın yalanlarına kurban gittiğinin anlaşılması ve serbest kalma ihtimalinin ortaya çıkması.
6.Yunanistan’da kemer sıkma paketinin meclisten geçmesinden sonra anarşist ve komünistlerin Atina’da ayaklanmaları.
Evet işte son zamanlarda en çok ilgimi çeken haberleri şöyle bir gözden geçirince mikro ölçekte bir post modern durumun gündelik yaşamımın üzerindeki etkisini daha iyi anlayabiliyorum. Dikkat etmişsinizdir, meclisteki yemin krizi zerre kadar ilgimi çekmedi geçtiğimiz hafta boyunca.
Evet, hiç mi hiç ilgilenmedim bununla, çünkü bu tipte politik krizlerin değişim ya da dönüşümden ziyade statik devam eden modern bir gidişatın gereği olarak yaşandığına inanıyorum. Oysa ne demiştim, modernizmi aşma iddiasında değil, onu yıkmayı talep ettiği ölçüde post modern hal ve durumlarla haşır neşir olmayı seviyorum. Meclis krizinden daha çok Silvio’nun Bunga Bunga partileri ve yaşlı kurdun cinsel performansı hakkında çıkan övgü dolu yazıları daha ilgi çekici bulmam bundan. Çünkü, işte tam da burada post modern bir durum söz konusu. Oysa Modernizm bir Başbakanın cinsel yaşantısının bu denli ortaya dökülmesine pek de hoş bakmaz kuşkusuz; çünkü modernizmin en temel özelliği kurallar inşa etmesi ve işleyişin o kurallar dahilinde devam etmesidir.
Gelgelelim yeni nesil gazete okuyucusu da benzer taleplerle ortaya çıkıyor. Kanımca gelecekte gazetelerde sadece siyasi bile olsa magazinsel ve mizah yönü ağır basan haberler revaçta olacak. İdeolojilerin yıkımı aynı zamanda ciddiyeti de yok etti. Yeni bir ideoloji kurulacaksa bile, göreceksiniz, bu kesinlikle post modern bir çizgide şekillenecek. Yani bir kurallar ve doktrinler toplamından değil, dağınıklığın ve karmaşanın içinden doğacak bir birliktelikten ortaya çıkacak. Buna da, mikro post modern durumların oluşturduğu bir ‘post modern toplumsallık’ diyeceğiz belki de.
Özetle, Modernizmin dayattığı kuralların ve insanı disiplin altında tutma amacıyla ördüğü duvarların verdiği iç sıkıntısı ve onu yıkma arzum, kendi krallığımın post modernizminde yukarıda anlatmaya çalıştığım düşüncelerden doğuyor.
Ve merak ediyorum.
Post modernizm, modernizmin yarattığı sıkıntıya karşı etkili bir silah olabilir mi gerçekten?