Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '08

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'dan

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'dan
 

alıntı


Bizi neler hasta ediyor?

A.Rasim K.Usta

Dünyamız değişiyor. Havamız, suyumuz, ormanlarımız, evimiz, işimiz, arabalarımız, telefonlarımız, yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz, ilaçlarımız, doktorlarımız, hastanelerimiz... Her şeyimiz değişiyor.
Cansın Erol’un Nostalji şiirinde anlattığı gibi değişiyor:

Çiçekler vardı, duman, is bilmezdik biz
O zamanlar yuvalar sıcaktı, sobalar vardı;
Geleceğe sevgi, ümit ekerdik,
Hayal hanemiz küçük sinemalardı.
Yerli malı haftaları yapılırdı okulda,
Öğrenmeye evvel ‘A’dan başladık.
Oyuncaklar teldendi ya da tahtadan,
Mutluluğu duygularda yaşardık.
Önce çiçekler soldu, sonra gökyüzü,
Işıklar arttıkça karardı sokaklar.
İnsanlar büyüdü, saygılar küçüldükçe,
Para denen kağıda hep soldu haklar.
Şimdi sevdalar farklı, eller öksüz kaldı,
Artık aşklar yaşanmıyor gözlerde.
Hep aldıkça tembelleşti sevgiler
Bir arayış sitem var yorgun gönüllerde.


Dünyada her alandaki değişmeden tıp da kendine düşen payı alıyor. Sağlık hızla ‘piyasalaşıyor’... Her şey para ile ölçülür oluyor, sağlık alınıp satılan ‘ticari bir hizmet’ háline geliyor...

Gelişen teknoloji hasta hekim ilişkilerini de ciddi şekilde yaralıyor. Tıpta baş döndürücü ilerlemeler oluyor ve neredeyse her gün yeni bir inceleme yöntemi çıkıyor. Hastalıkların teşhisinde hastanın dinlenmesi ve dikkatli muayenesi önemini giderek yitiriyor. Hekimin bilgi, tecrübe ve yeteneğinin yerini ‘elektronik aletler’ alıyor.

Hastalık teşhisini çoğu zaman doktorlar değil, biyokimya ve radyoloji laboratuarları koyuyor. Ameliyatları mahir eller değil ‘robotlar’ yapıyor. Hastalar arasında ‘Şu doktor çok iyi’ sözünün yerini ‘Şu hastanenin aletleri en iyi’ sözü alıyor. Bu gidişte gazetelerde ‘başarılı teşhis ve tedavileri için Siemens ve Olympus firmalarına teşekkür eden hasta ilanlarına’ da hazırlıklı olmamız gerekiyor.

Doktorlar ve ilaç firmaları arasındaki karşılıklı çıkar ilişkileri de değişiyor ve gelişiyor. Doktorların hiçbir para ödemeden birkaç bin dolarlık kongrelere gönderilmeleri... Bilgisayar, cep telefonu, televizyon... vb akla hayále gelmeyecek pahalı hediyelerin serbestçe verilmesi...

Tıp eğitimi de değişimden nasibini alıyor. Tıp fakültelerinin puanlarının her geçen sene düşmesi... Eğitimin giderek nitelik kaybetmesi... Usta-çırak ilişkisinin bitme noktasına gelmesi... Eğitimin ezbere dayanması... Hekim kalitesini ciddi şekilde etkiliyor... Hekim hataları artıyor.

Hükümetlerin ve sağlık bakanlığının yanlış politikaları da çok önemli: Popülizme yönelik geçmişten gelen uygulamalar... Sistemdeki tüm olumsuzlukların doktorlara mál edilmesi... Sağlığın kalitesinin doktor sayısı ile ölçülür olması... Hastanelerde rehin tutulan hastalardan doktorların suçlanması... Hekim dağılımındaki dengesizlik... Alt yapı ve hemşire, hastabakıcı, laborant, teknisyen... gibi yardımcı sağlık personeli yetersizlikleri... bunlardan sadece birkaçı.

Doktorların yataktan diş macununa, çocuk bezinden kadın bağına... çeşitli ürünlerin reklámlarında boy göstermelerini ve ‘medyatik doktorların’ ünlü olma, hasta kapma adına yaptıkları yanlışların yarattığı güven kaybını da dikkate almak gerek.

Medyada, doğruluğu kanıtlanmamış hasta şikáyetlerinin -hatta bazen iftiraların- hekimi suçlayan haberler olarak yayınlanması, hekimin gerçekten kusurlu olduğu münferit bir olayın sık yapılan bir yanlış gibi sunulması; sağlıkla ilgili her olumsuzlukta doktorların suçlanması... da yabana atılmaması gereken faktörler.

Şimdi, bundan 50 sene kadar önce ölen ünlü hiciv şairimiz Neyzen Tevfik’in, daha tıbbın hayatımıza bu kadar girmediği bir çağda söylediklerine kulak verelim:

Bir hazakatzedeyim, midemi tıp tepti benim
Kırk katır tepse yıkılmazdı bu muhkem bedenim
Kapladı her yanımı sancı, elem, ağrı, bere
Bir mezar oldu vücut, sanki etibba haşere
Hastane sanarak çok yere girdim çıktım
İbret aldım oralardan da canımdan bıktım.

‘İyi ki Neyzen bu günleri görmemiş, yoksa tıbbın da doktorların da háli yaman olacakmış’ diyelim ve sözü gene Cansın Erol’a bırakalım:

Ama biliyorum bir yerlerde bir dolu kalp var.
Güzelliklerde sevmek, sevmek diye çarpan
Hangi güç döndürürdü ki dünyayı hálá
Var olmasaydı sevgi dolu yüce insan.

 
Toplam blog
: 181
: 613
Kayıt tarihi
: 15.01.08
 
 

Öğretmen olan anne ve babam. Ankara'da geçen cocukluk ve gençlik yıllarım. Evimize sık,sık gelen bab..