- Kategori
- Blog
Radyo 1'de blog dayanışması

Bu sabah çok güzel bir olay yaşadım. Blogdan arkadaşımız Vakayivünis'ün TRT 1 radyosundaki sabah programına konuk oldum. Program 15 günde bir Radyo 1'de Cumartesi sabahı yayınlanıyor ve arkadaşımız burada yapımcı. Öncelikle henüz görmediğim (Yayına telefonla katıldım) Vakayivünis'in nezaketine, inceliğine, mütevaziliğine, hoşgörüsüne burada teşekkür etmek istiyorum.
Yaklaşık 15 dakika süren telefon bağlantısında hem Milliyet Bloğu hem de kitabımı anlatma fırsatı buldum. Keşke blogdan bu yayını dinleme imkanı bulan arkadaşlarımız olsaydı.
Canlı yayın sonrasında Vakayivinüs arkadaşıma teşekkür ettim. O da bana teşekkür etti yayına katıldığım için. Dedim ya Vakayivünis gerçekten son derece ince, nezaket sahibi bir insan. Artık günümüzde iyice azalan o hoşgörülü insanlardan biri Vakayivünis.
Efendim şimdi gelelim bu canlı yayının Vakayivünis'in bilmediği perde arkasına. Şimdi canlı yayına katılacağım ama benim evde telefon ne gezer. Mecburen sabaha karşı üst kattaki ev sahibinin açık unuttuğu penceresine merdiven dayayıp içeri daldım. Bizim ev sahibi hanımıyla yatak odasında horul horul uyuyor. Geçtim salona aradım radyoyu, numarayı verdim başladım beklemeye.
Radyodan aradılar ve sohbet başladı. Aynen aktarıyorum.
"İyi günler Kemal bey..."
"Teşekkürler..."
"Çılgın Günler Türkiye adlı kitabınız için sizi kutluyoruz. Bize kitapla ilgili bilgi verir misiniz. Kitabın hikayesini konusunu anlatır mısınız?"
Tam o sırada ev sahibi uyanmış. Elinde pompalı tüfek başıma dikilmez mi? Radyoda canlı yayındayım ama cansız olma riski içindeyim.
"Kemal bey kitabın ana mesajı ne?"
Radyodan sunucu arkadaşımız soruyor. Salonda da elinde tüfek ev sahibi soruyor. Biri canlı biri cansız yayın.
"Kemal bey kitabın ana mesajı ne?"
"Lan lavuk senin benim evimde ne işin var?"
"Eee Hulki bey ben de şu an bu soruyu soruyordum kendime. Benim bu evde ne işim var? Hayat bu işte insanın ne zaman ne olacağı belli olmuyor."
"Kelimeyi şehadet getir ulan vurucam seni."
Bu arada canlı yayındayız ya sunucu da soruyor.
"Kemal bey Hulki bey kitabın kahramanı mı?"
"Hulki bey kitabımızın kötü karakteri. Birazdan katil olacak kendisi."
"Çok heyecanlı Kemal bey. Polisiye bir hikaye demek ki?"
"Evet. Biri polise haber verse iyi olacak."
Bu arada bizim Hulki bey pompalı tüfeğe mermiyi sürüyor. Ben de kendisini ikna etmeye çalışıyorum beni vurmaması için.
"Hulki bey elinizi kana bulamayın efendim. Benim için değmez. Ben zaten öleceğim beyefendi. Dün doktora gittim. Bana hem kanser, hem Hetatip A-B hatta Hetatip A'dan Z'ye teşhisi koydular. Doktor Hetatip A'dan ölmezsen Z'de mutlaka geberirsin dedi. Sen zahmet etme abi."
Canlı yayındaki sunucu arkadaşımız elbette durumu bilmiyor.
"Kemal bey sağlık kitabı mı bu yoksa?"
Ev sahibim çıldırmış durumda.
"Ulan nedir senden çektiğim be. Kira ödemiyorsun. Elektriğini, suyunu, doğalgazını ben ödüyorum. Bu da yetmiyormuş gibi bir de evime giriyorsun. Yaktım ulan seni. Geberteceğim seni. Ceza da almam anasını satayım. Haneye tecavüz bu. Vurucam ulan. Son dileğini söyle."
Bu son şansımdı. Fıkra gibi. Kaçırır mıyım fırsatı.
"Kiramı ödemek istiyorum."
"Ulan saçmalama sen kira mira ödemezsin ben de vuramam seni."
"Luna Park'a gitmek istiyorum. Belinda Carlisle'den La Luna'yı dinlemek istiyorum. İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı şiiri eşliğinde İstanbul'u gezmek istiyorum."
"Benimle dalga geçersin haaaa."
Bu arada yayındayız tabii.
"Kemal Bey şiir kitabı mı yoksa?"
Efendim ev sahibim tam beni vuracakken açık pencereden attım aşağı kendimi. Şu anda kaldırıldığım hastanenin başhekiminin bilgisayarından yazıyorum bu bloğu. Vakayivünis arkadaşıma bu içten daveti ve yayını için çok ama çok teşekkür ediyorum.