Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Nurettin Erdoğan Yönetici

http://blog.milliyet.com.tr/nurettinerdogan

03 Mayıs '20

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Ramazan ve Virüs

Mübarek Ramazan ayındayız hem açlık hem de Cobit 19 denen Virüs illetinden dolayı çoğumuz evlerimizdeyiz.

Ramazan'dır, oruç tutulur deyip de aç kalanlara değil, Gerçek oruç tutanlara, aynı zamanda haftalarca evlerinden çıkmayanlara Allah kolaylık versin, Allah hem tuttuğumuz oruçları kabul eylesin, hem de evlerinden çıkmadan sabredenlere de Sabırlar versin. Ramazan'da bir boş yere aç kalanlar vardır, bir de yapılması gerekenlere ve yasaklara uyarak oruç tutanlar vardır.

Diyeceksiniz ki, nereden çıktı şimdi bu konu?

Bir kere Oruç sadece aç kalmak değil, nefsi terbiye etmektir. Oruç açın halinden anlayabilmektir, lüks lokantalarda sen karnını doyururken, sokaklarda ya da evlerinde o yemekleri bulamayanların da olduğunu aklının bir kenarına yerleştirmektir. Acaba bu sefer bonfile mi yesem, pirzola mı? Dana Antrikot... Yok yok fajita olsun etli. Ya yok bunu canım istemedi. Aman kalkalım buradan Sushi çekti canım, haydi Sushi yiyelim. Zıkkımın perkini ye, yalan, vallahi yalan. O Sushi'yi sevdiğinden değil, hava basacak arkadaşlarına şımarık.

Oruç, böyle durumlarda insana düşünmeyi öğretir.
-Yahu açlık kötü; biliyorum ben açlığı
- yaa siz eskiden fakir miydiniz? Nerden biliyorsun açlığı?
- yok fakir değildik ama ben oruç tuttum aç kaldım saatlerce, bilirim açlığın ne demek olduğunu
Diyerek kuru ekmeği bulamayanların olduğunu hatırlatır oruç.


Hele bu Ramazan evlerinden çıkmadan oruç tutuyor insanlar, hem de her istediğini parası olsa da dışarı çıkamadığı için alamayanlar, sipariş verse de her istediği siparişi getiremeyen marketler var. Bütün bunları gördükten sonra biraz daha düşünmemiz gerek diye düşünüyorum.

Evlerinde oturup, son model arabası aşağıda dururken binemeyenler, malı olup da satamayanlar var.
Bütün dünya virüsten dolayı evlerine çekilmiş ve dehşet içinde bu işin sonu nereye gidecek diye düşünenlerin sayısı büyük çoğunlukta; bundan sonra psikolojileri bozulanlar olacak ve belki de bilinç altına yerleşen bu psikolojik travmalar ömrünün sonuna kadar devam edecek. Gelecek kaygısı olanlar zaten had safhada.

Bütün bunları düşündüren nedir diye soruyorum kendime… Hem Ramazan ayının ve hem de virüs illetinin birleşmesiyle birlikte buradan alacağımız dersler.

Bu günlerde evlerimizde Ramazan’la birlikte kendimizi sorguya çekmemizin de zamanıdır. Daha önceki günlerimizi düşündüğümde ben kendime şunu söylüyorum: Çok şımarmışız aslında. Canımız ne isterse yaparken, onları bulamayanları hiç düşünmemişiz. Har vurup, harman savurmuşuz adeta. Yeri gelmiş, evde yapılan yemekleri beğenmemişiz, bugün haydi şu yemeği yiyelim, canım çekti demiş ve canımızın çektiği yemeği canı çekip de alamayanları düşünmemişiz.

İnsanların kalplerini çok kırmışız, kalplerini kırdığımız insanları yaratan Allah’ı da incittiğimizin farkına bile varmamışız. Yaratılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü diye felsefe yapmışız ama, dediğimiz gibi davranmamışız.
Doğanın güzelliklerinden bahsederiz, doğa aşığı olduğumuzu söyleriz her fırsatta ama ne kadar büyük yalancı olduğumuzu, evlerimize kapandığımızda doğanın nasıl canlandığını, boğaza, Venedik’teki kanallara Yunusların girdiğini görünce, meğer ona ne büyük işkenceler yaptığımızı, onu nasıl kirlettiğimizi görünce anladık.

Ramazan’da Kalp kırmamalı, birisi kendisine bela çıkarmaya geldiğinde, içinden ben oruçluyum diyerek, sabrı da öğretiyor. İbadet etmenin iç huzurunu da gösteriyor. Hele iftar yaklaşırken o tatlı heyecanın nasıl güzel bir duygu olduğunu, aç insanlar, aç hayvanların da yemeğin hayalini nasıl kurduklarını da öğretiyor.
Her Ramazan bizlere bunu öğretiyordu ama, işin bilincinde değildik; ta ki bu virüs illeti gelip kapımıza dayanana kadar.

Ramazan’dan önce de bu virüs illeti yüzünden evlerimizde her canımızın istediğini anında bulamıyorduk; öyle değil mi? İnşâallah bu Ramazan’da daha büyük dersler alan, orucunu layıkıyla tutanlardan oluruz.

Gerçek oruç tutanlara selam olsun. Sadece aç kalanlara da selam olsun, Allah ıslah eylesin.

Bir de oruçlarını mazeretlerinden dolayı tutamayanlar vardır; hastalıktan, yaşlılıktan dolayı, bunun kolaylığını da vermiş Rabbim, bunun bedeli var. Fidye ver demiş. Yani her tutamadığın gün, bir kişiyi doyur. Her gün bir kişiyi doyurmakla mükellefsin demiş, bu da parası olana.
Fidye verirken de bir işe yarasın; ne olur. Çünkü hiç ihtiyacı olmadığı halde fidye ve zekât alanlar da var. Gerçek ihtiyaç sahiplerini bulmalıyız. Aracı kurumlar, şunlar bunları da boş verin, verdiğiniz paranın bir işe yarayıp yaramadığını görmek için, ihtiyaç sahiplerini kendiniz bulun, doğru yere gittiğinden emin olun ve iç huzuru içinde başınızı yastığa koyun.

Bazı insanlar var, kafasında nasıl kalmışsa, fitre, zekât ya da fidye verirken: Aldın kabul ettin mi diye verirler. Bu davranış çok ama çok kötüdür; böyle bir şey asla yoktur. Sağ elinin verdiğini sol elin görmemeli der bizim dinimiz. Mümkünse Fitre, zekât ya da fidye olarak değil de, sana uzun süredir almak istediğim bir hediye vardı, izin verirsen bunu almak istiyorum diye verilebilir, yahut da başka bir arkadaşı vasıtasıyla bizim verdiğimizi göstermeden vermek en iyisidir. Ben birine bu tip bir şey vereceksem, direkt olarak vermem, mutlaka bir aracı vasıtasıyla veririm çünkü benimle karşılaştığında boynunu yere eğmesin. Böyle bir şey olursa ben kahrolurum.

Velhasıl dostlar, Ramazandayız; başımızda bir de üstüne üstlük virüs illeti var; sakin olalım, bari hazır ibadeti yapıyoruz, incir çekirdeğini doldurmayacak kadar küçücük bir şey için boşuna öfkeye kapılmayalım.
Sevdiklerimizden uzaktayız, sevginin ne denli büyük bir nimet ve iç huzuru olduğunun şimdi bilincine vardık; bu günler geçtikten sonra bu bilincimizi yitirmeyelim.
 
Kimseyi hakir görmeyelim. Sahip olduğumuz zenginlikleri kendimiz kazandık, istediğimiz gibi harcarız, istediğimize istediğimiz gibi davranırız, benim emrim altında çalışanlara istediğimi yaparım, mal da benim, mülk de benim demeyelim. Haydi bakalım, mal senin ve istediğini yap!..  
Allah Filler üzerine Ebabil kuşlarını saldı da ağızlarındaki küçücük taşları bırakan Ebabil kuşları fillerin beyinlerini deldiği gibi Rabbim bir virüs gönderir de nereden geldiğini bilemezsin.

Sevelim, sevilelim; hoşgörü ve adaleti elden bırakmayalım. Sevgiyle kalınız...

 
Toplam blog
: 41
: 702
Kayıt tarihi
: 31.05.16
 
 

Kabataş Liseli olan Nurettin Erdoğan, ömür boyu eğitime inanan bir yönetici. Küçük yaşlarda girdi..