- Kategori
- Gündelik Yaşam
Raylar ecel olmamalı
Dün İstanbul Feneryolu tren istasyonunda , tren tekerlekleri altına düşen bir kadının parçalanmasıyla sonuçlanan o inanılmaz ve feci kazanın görüntüleri karşısında etkilenmemek mümkün değil.
İstanbul gibi 15 milyon insanın yaşadığı bir şehirde kazanın, belanın her türlüsüne her zaman rastlamak, her zaman maruz kalmak ve her türlü kazaya, belaya her zaman şahit olup duymak var ama bu yaşanan son olay, bu son dram, bu şehirde insanların nasıl yok yere bir anda yitirildiğinin, tren gibi en güvenilir bir ulaşım aracının, insanı nasıl parçalara ayıran bir ölüm aletine dönüştüğünün ne yazık ki yaşanan bir örneğidir.
Bir genç kadın, bir anne. Yanında 4 yşında oğlu. Bir çocuğunu annesine en düşkün olduğu, ona en çok ihtiyaç duyduğu bir yaş. Mutlulukla trene binip, bir yere gidiyorlar. Kim bilebilir ki, annesiyle en mutlu olduğu bir anda o ufacık çocuğun, birkaç saniye içinde annesini kaybedeceği ve bir daha hayatı boyunca annsiz kalacağını kim tahmin edebilir ki?
Ve o trende veya o istasyonda hangi görevli böyle yürekleri dağlayan bir drama şahit veya sebep olmak isterdi ki?
Ama oluyor işte.
İnsana değer verilmeyen, insanın hayatının sudan ucuz olduğu, her şeyin para kazanma düzeni üzerine kurulduğu bir şehirde yaşanan sıradan bir insanlık dramından başka bir şey değildir aslında bu olay.
Her zaman gelmesi mukadder bir belanın düzenlediği ölüm piyangosunun isabet ettiği zavallı kadına mı acırsınız, en güzel günü pisi pisine cehenneme dönüp, hayatı boyunca annesinin yokluğuna alışamayacak o zavallı yavruya mı?
Belki bir tesadüf, 2 yıl önce, torunumuzu Feneryolu’na yuvaya götürüp, getirdik eşimle. Pusetle. Tren kapısı açılıp, içeri girene kadar o korku ve heyecanı biz de hep yaşadık.
Çünkü,
Trenle, peron arasında boşluk var. Bu boşluk bazı istasyonlarda daha belirgin. O peronlar kara tren devrinden kalma.
İkici ve en büyük sebep, tren kapıları çok çabuk kapanıyor. İnsanlar bir an önce içeri girebilmek için acele etmek zorunda kalıyor. Elinde puset, yanında bir de ufak çocuk varsa, panik kaçınılmaz oluyor.
Üçüncüsü ise maalesef ,işte böyle insanlar daha tam hazır olmadan tren hareket ediyor. Trenin içinden bir görevli, tamam düdüğü çalıyor, tren gidiyor. Dışardan, bir peron görevlisi bu haeket emrini verse, o kadıncağız bugün yaşıyor olacak, o yavru yetim kalmayacak, aile perişan olmayacak.
Acelen ne?. Nereye?...Yok mudur bu işi dışardan kontrol eden bir görevli. Makinistin önüne ibr kamera koyulamaz mı da içerden biri bir düdük çalar da çeker gider?.
Kapıda puset mi sıkştı? Kapılar kapanınca o kadıncağız, yavrusundan ayrı kalmamak için annelik içgüdüsüyle kapıya nı yaslandı, ne oldu? O boşlğa nasıl düştü, neden tren hareket etti?
Bilinmez. Biline tek gerçek bir ihmaller zincirinin raylarda kan ile yazdığı ‘’ölüm’’ kelimesidir.
‘’Her canlı ölümü mutlaka tadacaktır’’ kesin fakat rahat rahat koltokta oturup seyahat etmek varken, o trenin demir tekerlekleri altında parçalanmak değildir ecel.
Bunun adı kader olmamalıdır,
Ray'lar insanlar rahat etsin diye olmalıdır,
Anneler parçalansın, çocuklar yetim kalsın diye değil.