Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '10

 
Kategori
Siyaset
 

Referandumdan ne çıkarsa...

"Evetli-Hayırlı", referandum heyecanlı bir bayrama denk geldik bu sene. Öncelikle herkese iyi bayramlar dilerim. Gönülden arzum o ki Türkiye için yapılan her tercih en güzel biçimde sonuçlanır.

Bayram ertesi Ramazan ayının nispi sakinliğinin aksine tartışma ve gerginliklerin had safhaya ulaşacağı toplumsal gündemle başbaşa kalacağız. 20 Eylül tarihine kadar terör örgütünün ateşkes ilan etmesiyle kansız bir referandum sürecine tanıklık ettik. Geçici ateşkes döneminin benim açımdan oldukça kuşkulu yönler taşımasını bir kenara bıraksak bile sınırlarımız içerisinde olanca hızıyla siyasi ivme kazanan Kürt Sorunu ile yan yana yaşadığımız gerçeği değişmeyecek. Sorunun sınıraşan boyutunu da hesaba katarsak sandıkların açılmasıyla birlikte terör gene ilk konuşulacak konu olmaya devam edecek.

Terör belasının can acıtıcı olması, uzun vadede çözüm bulunabilmesi, birbirleriyle bağlantılı politikalarla yok edilebilmesi... gibi özelliklere sahip olmasının yanı sıra gelecek sene ABD güçlerinin Irak'ı terk etmesiyle bölgede başlayacak iç savaşın PKK'yı iyice güçlendirmesi ihtimali konunun özelinde yukarıda saydığımız maddelere eklenmelidir. I. Körfez Savaşı'nın Kuzey Irak'tan Türkiye'ye göçe sebebiyet vermesinin yanı sıra hali hazırdaki Kürt Devletçiği'nin temelini atması, II. Körfez Savaşı'nın bizim açımızdan nasıl sonuçlanabileceğinin göstergesi sayılamaz mı? Bekle-gör politikası referandum uyuşukluğunun yaşandığı ülkemizde öncelikli tercihler açısından bakılırsa lüks kalıyor.

TOPLUMSAL AYRIŞMANIN TEMEL NEDENİ...

Orta sınıfın zayıflayıp işsizliğin artmasıyla yükselen milliyetçilik dalgası Batı kentlerini teröre daha duyarlı hale getiriyor. Cemaatleşmeye yol açan kurumların büyük şehirlere göç olgusu sayesinde bireyi hem toplumsal hem de kişisel açıdan kuşatıp daha muhafazakar kılması; cemaat mensuplarının etnik bilincin yerine dini kimliklerini kullanarak zenginleşme arzularının işareti değil mi? G.Doğu, Akdeniz ve Karadeniz kıyıları ile Orta Anadolu'da etnik milliyetçiliğin gitgide hız kazanmasını orta sınıfını sermayedar sınıf ve dış pazarlara karşı yeterince korumayan ekonomi politikalarına bağlayabiliriz. Muhafazakar kitlelerin küçük esnaf, sanatkar, köylü ya da işçi kesiminden mürekkep olduğu klişesini bir kenara bırakırsak toplum zenginleşmek adına giderek muhafazakarlaşan; bu sebeple yaşam tercihlerini yozlaştıran; dış dünyadan alabildiğine uzak bir kimliğe bürünüyor. Kimliksiz kalmanın ifadesi ise kimi yerlerde ırkçılığa yakın faşizm oluyor. Gelir dağılımının bu denli bozulması karşısında şartlı reflekslerini milliyetçi-muhafazakar yönde gösterenler dini ya da laik otoriter yönetimlere rahatlıkla meyledebilirler. Aralarında esasa dair herhangi bir farklılık aramamak gerekir. Yüzyıllık alışkanlıklar kolay kolay değiştirilemez bu topraklarda.

Darbe anayasasını değiştireceğim deyip sivil darbe peşinde koşanların kurduğu hukuk tuzaklarına düşmemek bizim elimizde.Yarınımızın bugünümüzden daha yoksul ve özgürlükten yoksun durumda olmaması için eğri oturup doğru karar vermemiz gerekir. "Yetmez ama Evet" taraftarları peşinden gittikleri tercihin içerdiği sakıncaların farkında değiller sanırım. "Yeni Dünya Düzeni" veya "Medeniyetler İttifakı" yalanında katalizör işlevi gören bir siyasi partiyi sandıkta yeniden diriltmek "Büyük Ortadoğu Projesi" ne destek vermekle eş değer.

Ekonomik terör diyebileceğimiz gelir adaletsizliği sorunu varlıklı sınıfların küreselleşmenin imkanlarından azami derecede faydalandığı halde çalışan geniş kesimlerin reel ücretlerinde gerileme yaşandığı son 20 senede hızlandı. Ergenekon ekonomisinde insanların ihtiyacından fazla tüketmeye teşvik edilip kredi kartlarına, tüketici kredisi borçlarına, ev kirasına, gıdaya yeterince para ayıramayıp üstüne üstlük işsiz kalmaları ilk tercih olarak bir süredir sandığa kaldırdıkları etnik kimliklerini ortaya çıkarmalarına neden teşkil etti.

Diğer yandan bakarsak yolsuzluğa dayalı ekonomide Cumhuriyetin ilk 40 yılında yaratılan devlet merkezli şehirli burjuva sınıfı mevcut rantı başkalarıyla paylaşmaktan istemediğinden son 30 senede Anadolu'da ticari hayata katılıp zenginleşen kırsal kesim kökenli yeni zenginleri dışlıyorlar. Tasarruf düşüklüğünden dolayı ihtiyaç duyulan paranın dış dünyadan yüksek faizle edinilmesi borçla yürüyen altyapıyı iki tarafı keskin bıçak haline getiriyor. Tablonun bir yanında yaratılan rantı birbirleriyle paylaşmak istemeyen burjuva kesimi bulunurken diğer yanında işsizlik sebebiyle göç ettikleri büyük şehirlerde rant kavgasından pay almak için muhafazakarlaşmak zorunda kalan kitlelerle aç kaldığını unutmak adına etnik kimliklerine sarılanlar mevcut. Adil paylaşım politikaları uygulanmadığı sürece toplumun çürümeye meyyal hali gittikçe güçlenecek. Çağdaş sol siyasetin meydanda bulunmayıp onun yerine sahtesinin gezdirilmesi sosyo-ekonomik çözümsüzlüğün ana damarını teşkil ediyor.

İşte bu sebeple referandumda evet ya da hayır çıkması hiçbir şeyi değiştirmeyecek.2001 Finans Krizi'nde işsiz kalan sınıflar AKP'yi iktidara taşırlarken 2008 Krizi ile birlikte değişimi talep ediyorlar. Referandum sosuyla gizlenmek istenen en nihayetinde adil paylaşım kavgasıdır. Paraya sahip olanın gücü elinde tuttuğu günümüz dünyasından bilgiye sahip olanın ekonomiyi yeniden var edeceği geleceğin dünyasına orta sınıfı çökmüş toplum enkazıyla adım atamayız. Konunun özünü teşkil eden orta sınıfın belinin kırılması hali tüm şiddetiyle hüküm sürüyor. Mevcut iktidarın baskıyla kotardığı cemaat içi rant dağıtım işinin kendi istedikleri biçimde devam ettirilmeye çalışılması Küresel Ekonomik Kriz'le birlikte çözümsüzlüğe mahkum kalmaktadır.

Buradan konuya devam edersek Adalet ve Kalkınma Partisi ile yandaşlarının Referandum süreci boyunca "evet" çıkması için tüm muhalefetten fazla para harcamaları rant paylaşım işine verdikleri önemin işareti. Varlıklarını borçlu oldukları cemaatler kaynaklarını yitirmeye başlayınca yukarıdakileri sıkıştırırken hesapsızca yapılan harcamalar hepimizin başına dert açacak.

2011 yılına dikkat etmek gerekir. Kaosun matematiği gelecek senenin seçim yılından öte geçim yılı adıyla nitelenebileceğini gösteriyor. Stagflasyon tehlikesini ciddiye almamız lazım. Toplum çapında büyüyen gerginlik halen zayıf durumda bulunan güven ortamını daha da zedeleyerek toplam üretim miktarını geriletecek işaretleri bünyesinde taşıyor. Borçların geri çağrılması bankaları sıkıştırırken reel sektörün bu durumdan bigane kalacağını düşünmek hiç de akıl karı değil.

 
Toplam blog
: 93
: 472
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

21-07-1973 tarihinde İstanbul'da doğdum. M.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-T.V. Bölümü'nden 1995 yılı..