Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '07

     
    Kategori
    Basın Yayın / Medya
     

    Reyting

    Süne bir tarım zararlısı. Genellikle Meralarda çoğalır. En tehlikeliside Zarar vereceği tarlaların etrafınaki meralarda yetişendir. Aynı süne gibi Etrafımızda yetişip Özsuyumuzla beslenmeye çalışan PKK gibi.

    Bu zararlı ile mücadelenin en etkin olanı Nimf dönemi dediğimiz yumurtadan ilk çıktığı dönemdirki, bunun için meraları ilaçlamak gerekir. Bir dişi ergin süne yaklaşık 80 yumurta bırakır ki , Ergin olmasını ve tarlana gelmesini beklersen çok geç kalmış olursun. Zira merada beslenip tarlana giren süneyi ilaçla öldürmekte etkili ilaç bulmakta zorlaşır. Mücadelede başarı sağlasanda çok ağır zararlar verir tarlaya elde ettiğin buğdaydan un ve makarna olmayacağı gibi besin değeride olmaz. Buğday başak döneminde iken kurt boğumu denilen Başağın sapının öz duyunu emerek, başağın gelişmesini önler ve Boş başak'la başbaşa kalınır.

    Bu süne ile PKK arasında inanılmaz bir benzerlik vardır.PKK terörü de komşuda beslenip çoğalıyor ve Ülkemize giriş yapıyor. Beslenme ve Çoğalma alanında yok edilmeyen süne gibi PKK da komşuda semirip ülkeye giriyor vede inanılmaz zarar veriyor. Mücadele zorlaşıyor. O halde Yumurtadan çıktığı yerde ilaçlanmalıdır.

    Mera senin olmasada mademki orda beslenip çoğalıyor orda ilaçlanmalıdır. Bunu tartışma konusu yapmakla zaten başından kaybedersin. Okyanuslar ötesinden kendi güvenliği ve sömürüsü adına Irak'ı yerle bir eden ABD Tarlamıza ağır zararlar veren sünenin merada yok edilmesine karışamaz. Bunun için görüşmek anlamsız.

    Sistemi öylesine kurmuşlarki. Meralarda süne'yi çoğaltıyorlar. Tarlamıza salıyorlar vede ilaç , alet adavatı da parayla satıyorlar. Kısacası adamlar bir taşla birçok kuş vururken, biz neden kararsız kasımlık yaparız anlamakta zorlanırım. Uluslar arası hukuka göre bu meranın tarafımızdan ilaçlanmasından doğal ne olabilirki?
    Böyle reytinge hayır
    Reyting sistemi bir aldatmacadır! Tamamen yanlış bir uygulamadır! Ülkeye, gençlere, çocuklarımıza, ailelere hiçbir yararı yoktur!

    Her programın hizmet ettiği bir şey vardır. Bu sistemle toplumsal hiçbir kazanım yoktur.

    Ülkesini, halkını biraz olsun seviyorsa, yayıncılar, televizyon sahipleri profesyoneller, reklam şirketlerin, iş dünyası, daha duyarlı olmalıdır.

    Toplumsal çürüme içindeyiz. Bunda medya çok etkili.

    Eğer bir yarışma söz konusuysa, kalitede yarışalım. Halkın reflekslerini bu yönde geliştirelim.

    Evet televizyonların yaşaması reklamlara bağlı, reyting denen sistem de dikkat çelmeye dayalı. Yani daha çok dikkat çekene daha çok reklam mantığı. Bunun için de bağırmak, çağırmak, ağlatmak, kavga etmek ya da ettirmek bilinçli olarak yaptırılıyor.Yanıbaşımızda bir gürültü olsa dönüp bakmaz mıyız? Ya da güzel bir kadın dikkat çekmez mi? Ama bunun ölçüsü kaçmıştır. Bu kalitesizlik halka birşey vermemekte, çok şey almaktadır.

    Dizi yazarlarının kullandığı dil Türkçeyi çalıp bitiriyor! Bu dil günlük yaşamda herkesin ağzına yerleşiyor. Komedi oynadığını sanan kukla gibi oyuncular dolu ekranlar. Konfiçyus, “bir toplumu çökertmek için ne yapardınız?” sorusuna, “işe önce dilden başlardım” diyor. Çünkü toplumsal iletişimi bozarak tüm sistemi çökeceğini biliyor.

    Eskiden müzisyenlere iyi yorumcu ya da kötü yorumcu denirdi. Şimdi ise reytingi iyi deniyor. Böyle şey olur mu? O zaman ekranlarda kötü yorumcular ama ilgi toplayan şarlatanlar artıyor.

    Geçenlerde Almanya'da TV seyrediyorum. Saat 17:00 civarında bir magazin programı vardı. Ne selülit haberleri, ne bayağı aşklar, ne de sapık kameramanların çekimi imajı veren defileler vardı! Mahalle dedikoducuları gibi pisliğe de çanak tutmadılar. Artistler, oyuncular, sporcuların görüntülerinin ve röportajların yer aldığı daha hafif tarzda ve daha gülen ama sulu olmayan bir programdı. Ardından gelen ana haber saatinde ise, ülkenin ve dünyanın ciddi haberleri yer aldı. Bizim ana haberlerde gerçek habere ulaşana kadar sinir krizi geçiriyoruz. Yok efendim kedi ağaca çıkmış 15 dakika onun haberi, reklam aşkları, çok özel konular, az sonra, az sonra vs.

    Üretenler, mesleklerine sadece ekmek parası olarak bakamaz! Mesleklerinin ve kişiliklerinin değeri hiç mi yok? Ayrıca kendilerini geliştirmek de zorundadırlar. Milyonlara program üretmenin sorumluluğu vardır. Ekranlar kimsenin babasının çiftliği değildir!

    Stüdyolarda paralı program seyircileri ise ayrı komedi. Hepsi artist olmuş! Geçen bir kadın programında “O kadar göbek attık ama bizi çekmiyorsunuz” diyenler vardı. Program program dolaşıyorlar. Şikayette haksız da sayılmazlar, “benim çıkanlardan ne eksiğim var” diye düşünüyorlardır belki.

    Belden aşağı söz yazan ve sözüm ona insanları eğlendirdiğini söyleyen şarkıcılar ise içler acısı durum. Geçen günkü bir gündüz programında, stüdyodaki bir kadının, “arabada 5, evde 15, çok beğenirsem sana beleş” gibi sözlerle kızını da karşısına alıp evde oynayıp eğlendiklerini söylemesi ve “ne var bunda” demesi artık ekranların son noktasıdır!

    Televizyon sahipleri, reklam şirketleri, iş adamları, gerçek yayıncılar, gerçek müzisyenler, meslek sahibi profesyoneller, gelecekten, çocuklarından, kültüründen, değerlerinden, ülkesinden kaygı duyan, eğitimli eğitimsiz herkes, bundan böyle daha duyarlı olmalıdır. İnsanlara kötü işler ve modeller sunuluyor. Gözümüzü para kaplamış kör olmuşuz! Kötü programların değil, iyi ve kaliteli programların reytingi için yarışalım.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 267
    Kayıt tarihi
    : 21.02.07
     
     

    İşletme Fakültesi mezunuyum. Mali İşler Müd. olarak özel bir firmada çalışmaktayım. İlgi alanlarım; ..