Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '12

 
Kategori
Dünya
 

Roma İmparatorluğu, ABD ve hep aynı tiyatro

Roma İmparatorluğu, ABD ve hep aynı tiyatro
 

Dünya siyasetinde rol oynayan ülkeleri ve kendilerine biçtikleri rolleri anlayabilmenin yolu hem günümüz koşullarını ve olaylarını dikkatlice izlemek hem de geçmişte yaşananları derinlemesine analiz etmekten geçmektedir. Babam küçüklüğümde dünyanın, senaryosunun ana hatlarıyla aynı kaldığı, oyuncularının ve ufak bazı detayların değişim veya gelişim gösterdiği bir tiyatro oyunu olduğunu söylerdi. Bugün okuduklarıma ve yaşananlara baktığımda bu iddianın çok da uçuk ve yersiz olmadığını görüyorum.

Babil’de tüm ihtişamın ve zenginliğin içerisinde o güne kadar dünyaya geldiği bilinen en güçlü hükümdar, Büyük İsknder M.Ö. 323’te ölmüş; arkasında ise 12 yıl 8 ay gibi kısacık hükümdarlığı döneminde gelmiş geçmiş en büyük sınırlara ulaşan imparatorluğunu kaosa bırakmıştı. Dünya büyük İskender’e bile kalmamıştı yani!

Anadolu parçalanmıştı, İskender’in vali atadığı bölgelerde irili ufaklı krallıklar kurulmuş, tıpkı Osmanlı Devleti’nden önceki beylik dönemi gibi bir süreç yaşanmaya başlamıştı. Anadolu’nun kuzey batısında Bithynia, kuzey doğusunda Pontus, batısında Bergama ve güney doğusunda Selevkos Krallığı bağımsız bir hayat sürerek egemenlik alanlarını genişletmek amacıyla rekabete başlamıştı ki dünya yine tek kutbun varlığını tecrübe etmeye hazırlanıyordu. Her ne kadar Persler ve Makedonlar kadar güçlü olmasa da, batıda büyük bir uygarlık inşa eden Roma gözünü doğuya çevirmiş Anadolu’ya bakıyordu.

Kartacalı Hannibal’i zar zor alt eden koca Roma, Perslerden de İskender’den de çok daha tehlikeliydi, çünkü ülke sınırlarını genişletmenin savaşarak mümkün olmadığını; bunu ancak politika ile başrabileceğini taa o devirde anlamıştı!

Anadolu’daki Helenistik medeniyetler iktidar mücadelesine girişmişken, batıdan sinsice izliyor, komutanlarını dönem dönem Anadolu’ya göndererek savaşlara diplomatik müdahalelerde bulunuyordu.

Önce Bergama Krallığı düşmüştü, çok da alışılmadık bir şekilde... III. Attalos hükümdarken ülkesini Roma’ya vasiyet etmiş, her ne kadar Attalos’un yeğeni bunu engellemek için isyan etse de Roma bu fırsatı kaçırmamıştır. Anadolu medeniyetleri birbiri ile çekişirken zayıflamış ve yavaş yavaş düşmeye başlamıştır. Bergama’yı Bithynia Krallığı izlemiş, IV. Nikomedes de ülkesini Roma’ya vasiyet ederek hayata gözlerini yummuştur! Pontus ve Selevkos Krallıkları ise kendilerini savunacak güçleri kalmadığında Roma vilayeti halini alarak dünya tarihinden yok olup gitmişlerdir.

Anadolu’nun Helenistik medeniyerlerine olanlardan 2000 yıl sonra ise dünya, bu sefer de ABD’nin eksenine girmiştir. Gözünü diktiği topraklardan Vietnam’a, Afganistan’a ve Irak’a birinci elden girdiğinde gerçekliği gören ABD dünyanın İskender zamanındaki dünya olmadığını da; ABD’nin bir Makedonya olmadığını da anlamıştır.

Arap Baharı adını verdikleri süreç, neden ve sonuçları ile ayan beyan ortadayken Arap Yarımadası ve Ortadoğu’da yaşanan gerçekleri emperyalist basından maalesef izleyemiyoruz. Cezayir, Tunus ve Mısır’daki demokratik halk isyanlarını (!) ve NATO’nun Libya’ya demokrasi götürmesini tüm detaylarıyla ballandıra ballandıra anlatan ülkemizin gelişmiş ve bir o kadar satılmış basını, çok garip bir şekilde Bahreyn’i, Katar ve Suudi Arabistan’ı es geçti. Bahreyn’deki monarşi yönetimine karşı halkın 3’te 1’inin isyan ettiği ve bu isyanın Şii halkın Sunni yönetime karşı mezhep odaklı bir isyan olduğu idda edilirken, iddia edilirken diyorum çünkü bağımsız basınımız bunu ısrarla es geçiyor, Suudi Arabistan’ın ve yardakçıları Fas ile Ürdün’ün gönderdiği askeri kuvvetle, isyan bastırılma aşamasına çoktan geçmişti.

Libya’da ABD maşalığı görevini Türkiye’den bile daha iyi yapan Katar Büyük Ortadoğu Projesi’nin yıldız ve gelecek vaat eden ülkelerinden biri konumuna yükselirken Suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez İşbirliği Konseyi çok önemli bir karara imza attı. Bölgedeki 6 ülke tarafından Birleşik Arap Ordusu’nun kurulması ve bulundukları coğrafyada çıkan sorunlara müdahale etmesi kararlaştırıldı. .

Eş zamanlı olarak Arap Baharı’nın son kurbanı olan Suriye’nin kaderi de yavaş yavaş belli olmaya başlamıştı. Tıpkı Libya’daki gibi Suriye’deki demokrasi dönüşümünde de Türkiye ve Katar’ın önplana çıkması kaçınılmaz. Önce Katar’ın Doha kentinde Suriyeli muhalifler toplandı hemen ardından da bu grup İstanbul’da bir toplantı yaparak  Suriye’deki demokrasi hareketine önderlik yapacak Ulusal Geçiş Konseyi’ni kurdu.

Hem Birleşik Arap Ordusu’nun hem de Suriye’deki demokrasi hareketinin görünürdeki ortak noktası ise hiç kuşkusuz İran... İran’ın bölgedeki nüfuzunu azaltarak yalnızlaştırma adına atılan adımlarda artık son noktaya gelinmiş gözüküyor.

Tabii ki İran’ı da aşan nihai bir hedef var. Libya ile İran’ın dünya siyasetini etkileyen en büyük ortak noktası Çin’in stratejik işbirlikçileri olmaları. Libya’daki dönüşümün ardından Suriye ve İran’da olabilecek emperyalist devrimler, daha birkaç gün önce Japonya ile ticaretinde doları kaldıran Çin’in bir hamle ile hem kalesini hem de atını almak anlamına geliyor.

Ancak bu hamleyi doğrudan yapacak ekonomik ve askeri güç ABD’de şu an için mevcut değil, tıpkı 2000 sene önce Roma’da mevcut olmadığı gibi! Vietnam, Afganistan ve Irakt’tan sonra da olsa bunu anlayabilmek ve dış politikayı bu doğrultuda revize edebilmek dünyanın geri kalan toplumları düşünüldüğünde her şeye rağmen çok büyük bir başarı olarak karşımızda duruyor.

Dünyanın en büyük emperyalist ülkesinde bile ezilenlerin %99 olduklarını anlayabildiği bu çağda bizim hala Bithynia, Bergama veya Selevkos Krallığı’ndan bir adım öteye gidememiş olmamız da takdire şayandır!

Emperyalist güçlerin maşalığını yerine getirenlere son bir soru sormak istiyorum. Asırlar sonra tarih kitaplarında III. Attalos ve IV. Nikomedes gibi mi hatırlanmak istersiniz yoksa başarısız da olsa şerefi ile intihar eden Hannibal gibi mi?

Karar sizin....

Serhat ÇETİN

03.01.2011

 
Toplam blog
: 12
: 5647
Kayıt tarihi
: 11.08.10
 
 

İTÜ mezunu İşletme Mühendisi ..