Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '14

 
Kategori
Öykü
 

Rutubet böcekleri 3

Rutubet böcekleri 3
 

Ben evin tek kızı olarak yeni kayıt olduğum hayat okuluna uyum sağlamaya çalışıyordum. Boyumdan, yaşımdan büyük, hazırlıksız olduğum sorumluluklarımın altına gömerek anne acısını, anne olmaya çalışıyordum hem kendime hem kardeşlerime. Sadece annemden öğrendiğim anne sevgisiyle sarılabiliyordum kardeşlerime. Onlar ağlarken ben gözyaşlarımı içime akıtıyordum. Ağlamaya hakkım yoktu onların gözünün önünde. Yalnız kalıp yastığa başım değdiğinde boğulduğum gözyaşlarımla rahatlıyordum. Büyüyordum acılarımla büyüterek onları.

Babam işe gitmeye başladığında ben okulumdan mezun olmuştum bile. Kâğıtlarım, kalemlerim ve içimde biriktirdiğim hayallerim iki numaralı kardeşime kalmıştı benden miras. Ne biliyordum ki ben? Ne öğretebilirdim onlara? Evcilik oyunlarından aklımda kalanlar da oyun olarak kalıyor, bir işe yaramıyordu. Çaresiz erkenden büyüdüm.Ya babam? Başa çıkmakta nasıl zorlandığını anlamak için büyümeye gerek yoktu.Daha fazla baba olabilmek için fazla mesai yapıyor yine de eksik kalıyordu. Evi çekip çeviren annemin neler yapabildiğini yaşayarak öğreniyorduk. Gözle görülmeyen ya da bizim göremediğimiz ne çok işin altından kalkıyormuş annem. Hesap kitap işleri annemizin yokluğunda karıştı birbirine. Bizim ihtiyaçlarımız çoğalmadı eskiye göre ama hesabımızı şaşırdık. Anne demek ne demek bunu öğrenmeye başladık. Yokluğunu hissettiğimiz her yerde şaşırdık, bocaladık. Zaman geldi sarıldık, ağlaştık. İçinden çıkamadığımız anlarda gözyaşlarımızdan yardım dilendik. Hayatımızdan çıkmak zorunda kalan annemizin yerini doldurmak için verdiğimiz savaşta yenildik, başaramadık.

Babam yokluğunu en çok hissedendi. Çocuklarına yetemediğinde, hayat arkadaşını yitirmiş olması onun ruhunda açılan yarayı kanatıyordu çaresiz. Büyüklerimiz sürekli “Bu eve bir kadın lazım.” muhabbetini açıyordu. Babamda hak veriyordu onlara. O güçlü adam sanki annemle birlikte ölmüştü. Meğer gücünü annem besliyormuş babamın. O da eve bir kadın gerekli düşüncesini benimsemişti. Kim bilir kendince haklıydı da. Yalnız başına çocuklarıyla baş edemeyecekti. Kader diye baktı acısına. Kaderin bir oyunuydu ona göre bu. Bir şans istedi bizden. Ben büyümek için acelesi olan çocukların başında geliyordum zaten. Olgunluğumu ispat etmek istercesine evet, dedim babama. Bir üvey annemiz olacaktı.Babam böyle olmayacağını garantilese de sözlerinde, yaşarken öyle olmadığını göreceğini düşünemedi belli ki. Yine o dar zamanların gönüllüleri iş başındaydı. Aradılar bıkmadan usanmadan. Bize bakabileceğini, babama yakışacağını düşündükleri hatta emin oldukları bir üvey anne adayıyla tanıştırdılar babamı. Seçme hakkı da şansı da yoktu babamın. Sanki sarılmak istediği, destek alabileceği birisini bekliyordu.  Yeteri kadar düşünmeden kabul etti. İlk evliliği olduğunu söyleyen üvey anne adayı da istedi aç gözlülükle. Üç çocuğun sorumluluğu deyip daha en baştan sömürdü babamı. İtiraz hakkı olmadığını düşünüyordu babam. Kim olsa böyle istekleri olur, biz kabul ettiğine şükredelim,diyordu.

Kardeşlerin en küçüğü, bütün bu olanları çocuk saflığında izliyordu. Can ile ben biraz daha farkındaydık yaşanılanların. O da bunu biliyordu işte. Bu yüzden gösterisine bizim üzerimizden başlamıştı. Bizimle çok ilgiliymiş gibi yapıyordu. Özellikle da etrafta insanlar dolaşırken… Sonra yalnız kalındığında aklı başka yerlerde, yok oluyordu yanımızdan. O şirin görünen kadının bir anda nasıl ruhsuz ve acımasız olduğunu biz görüyorduk sadece. Evimize, içimize girmesine az kalmıştı.

Babam alışmıştı annemin yokluğuna. Acısını saklamıştı yüreğine. Şimdi yeni bir başlangıç için hazırlıyordu kendini ve tabii ki bizi. “Kardeşlerin rahat edecek. Sende okuluna dönebilirsin. Senin de geleceğin kararmaz daha fazla. Ben sizleri düşündüğüm için evlenmek istiyorum.” diyordu. Çaresizdik. Çaresizlik kadar kötü ne vardır ki şu dünyada? Hayır dediğiniz, itiraz ettiğiniz ne varsa tam tersini yaptırır size. Üstelik nasıl olup da kabullendiğinize siz bile şaşar kalırsınız.

Bir yıl geçmişti annemin ölümünden bu yana. Otopsi raporunda söylendiğine göre kalp kriziydi ölüm sebebi. Genetik faktörlere bağlı olabilir diye de not düşmüşlerdi altına. Neler yaşamadık ki o bir yıl içinde. Yemek diye tencereye koyduğum şeyleri kaç kez yaktım. Kaç kez yıkadığım bulaşıkları babam yeniden yıkadı. Yıkamasını bilmediğim çamaşırları zaman zaman yeniden giydik kirli kirli. Ben bir ablaydım, bir çocuktum. Anne olamazdım ki!.. Elimden geleni yaptım, denedim ama yetemedim, başaramadım.

Babama ister istemez evet, dedik ve annemizin yerini alacak üvey anne girdi kapıdan içeri. Öylesine girdi ki o güne kadar bizim olan her şey bir anda onun oldu. Annemin özenle koruduğu eşyaları, saygıda kusur etmediği kocası ve üç canı sanki ona hediye edilmişti. Kabullendik mi? Tabii ki hayır. Peki, o bizi kabullendi mi? O da hayır. Ne o bizi sevdi nede biz onu. Kolaylaşacağını düşündüğümüz hayatımız daha da zorlaştı. Sevemedik annemizin yerini alan, babamızı elimizden alan kadını. Bizim annemiz, o kadın evimize geldiği gün bir kez daha öldü. Babamızı da ölüm döşeğine yatırdı bizim gözümüzde. Üç kardeş sanki yapayalnız kalmıştık artık. Hayatın zorluklarıyla, acı içinde ve her gün onlara bir yenisi daha eklenerek tanışıyorduk. Sığıntı gibi köşelerde saklıyorduk çocukluğumuzu, acının rehber olduğu yarınlara

DEVAM EDECEK

 
Toplam blog
: 111
: 161
Kayıt tarihi
: 24.12.11
 
 

1965 Zonguldak doğumlu ve halen Zonguldak'ta yaşamaktayım.Yazarım ve çeşitli platformlarda sunucu..