Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

25 Kasım '12

 
Kategori
Öykü
 

Haber peşinde

Haber peşinde
 

medyaradar.com dan alınmıştır.


Alper gazetecilik mesleğine başlayalı beş yıl olmuştu. Bu mesleğe gönül vereli çok daha uzun . İnsanları seviyordu, onların dertlerine derman olabilmeyi, seslerini duyurabilmelerine aracı olmayı.... Heyecan duyuyordu bir haber çıktığında, şehir şehir, sokak sokak koşturmak hiç zoruna gitmiyordu, sonuna kadar kovalıyordu işini. Hatta bazen başını belaya bile sokuyordu bu uğurda. Hep aklında kendinin yakalayacağı, farklı, sürükleyici, merak uyandıran bir habere ulaşıp, peşine düşmek vardı.

Zengin bir aileye mensuptu aslında, boğazda yalıları, büyük bir İplik Fabrikaları, sonsuz imkanları vardı. İstese hemen Fabrikanın başına geçer, babasını da çok sevindirebilirdi. Ama o, bunları hiç görmüyordu, işine vermişti tüm dikkat ve özenini. Bakırköy'de tek başına yaşıyordu, iki üç haftada bir de ailesini ziyarete gidiyordu. Her gidişinde de, kendini o gösterişli dünyadan daha uzak hissederek geri dönüyordu. Babası pek belli etmese de kırgındı, kendi işleriyle ilgili olmadığından. Annesi çocuklarını çok seven ancak, hiçbir zaman çok becerikli olamamış bir anneydi. Bir kız kardeşi vardı Alper'in. Ailede en sıkı ilişkiler içinde olduğu, çok sevdiği nazar boncuğu, kız kardeşi Ayşe. Londra'dan geleli 2 yıl olmuştu. Orada okumuştu , üniversiteyi bitirip, babasının ısrarları üzerine dönmüştü, şirketin başına geçmek üzere yetiştirilmek için. Ayşe ve Alper aslında çok farklı iki kardeşti, ama birbirlerinin eksik bazı yönlerini karşılarında görüyorlar, bu da onları mutlu ediyordu. Ayşe, zenginliği, lüksü, gezip tozmayı seviyordu, ama hava atmayı seven, şımarık biri değildi. Alper onunla sohbet etmekten, onun maceralarını dinlemekten çok hoşlanıyordu, kendi yapamadıklarını onda görüyordu. Ayşe sık sık Londra, Paris, Milano arasında yol kat ediyordu. Üniversiteden edindiği arkadaşlarına gidiyor, hem gezip, hem eğleniyor, yaşamayı seviyordu. Sohbetlerinde hep, Alper ile en kısa zamanda birlikte gitmeyi ve anlattıkları yerleri tekrar keşfetmeyi planlıyorlardı. Ama Alper bir türlü zaman bulamıyordu. O da sürekli bir yerlerdeydi ama, hep bir haber peşinde. En sevdikleri o İtalyan restoranında buluşuyorlardı hep, Alper de ona haber peşinde yaşadıklarını anlatıyor, kardeşine insanları iyi tanımasını, herkese güvenmemesini öğütlüyordu hep. Sohbet her zamanki gibi Ayşe'nin artık hala olmak istemesine, Alper'in yanında birini, ona yakışan bir kız arkadaş görmek istemesine bağlanıyor, kilitlenip, kalıyordu. Ayşe'ye kimseleri yakıştıramayan Alper, birinin olup, olmadığını direkt sormasa da konuşma sırasında anlamaya çalışıyordu kendince. Çok konuşuyorlar, ama aslında birbirlerini ne kadar tanıyorlardı ki?

En son Ayşe ile buluşmasının  ardından 1,5 ay geçmişti Alper'in. Nedense son görüşmeleri biraz farklıydı. Sanki Ayşe yaşama sevincini kaybetmişti, keyifle anlattığı maceraları, alışverişleri yoktu. Buğulu bir perde vardı gözlerinde Alper'in ulaşmasını istemediği. Alper sordu ' Aşık mı oldun yoksa, bir derdin mi var anlatsana'  şeklinde şaka yollu. Ama alamadı ağzından birşey. Vedalaşırken bir iki saniyelik bakış, dikkatini çekmişti, birşey mi anlatmaya çalışıyordu ki.... Bir daha da haber alamamışlardı ondan. Sadece Alper'in telefonuna numaranın tesbit edilemediği, sessiz telefonlar vardı. Her açılışında belki kardeşi dinliyordur diye konuşuyordu bıkmadan 'Ne olur Ayşe dön, bunu bize yapma.' Avucunun içi gibi bildiği, Londra'da kaybolmuştu Ayşe. Aramadıkları yer, konuşmadıkları hiçbir bağlantı kalmamıştı. Polis uluslararası boyutta seferberdi. Anne babası perişandı. Babası daha geçen hafta geçirdiği kalp krizinden sonra, yattığı hastaneden çıkmıştı. Bütün planlarını üzerine kurduğu kızı, gözünün içine baktığı prensesi bir anda yok olmuştu.

Ayşe kaybolduğu günün sabahında aramıştı annesini. O gün İngiltere'den Manş Denizini hızlı trenle geçerek, Fransa'daki arkadaşı Fiona'ya gideceğini, iki gün kalıp, oradan Orly Havaalanından binerek, İstanbul'a geleceğini söylemişti, saati henüz belli değildi, annesini tekrar arayacaktı. Bunun sonrasında haber alamadıkları için, İngiltere'deki arkadaşları David ve Tina'ya ulaştı aile. Onunla bir günü birlikte geçirdiklerini, anlattılar. Anormal birşey olmadığını gayet neşeli olduğunu da. Tina'nın o akşam dikkatini çeken birşey olduğunu öğrendiler. Ayşe'yi oteline bıraktıkları sırada, otelin geniş girişinde koltuklardan birinde oturan, 35 yaşlarında spor giyimli bir adamın Ayşe'yi görünce elindeki dergiyi bırakıp, birine telefon ettiği ve onu gözüyle izlediğini fark etmişti genç kadın. Bundan sonra, onunla vedalaşıp, dışarı çıktılar, adam kalkıp, Ayşe'nin yanına geldi, birşeyler konuştular, o arada sokağı adımlamaya başlayan Tina ile gözgöze geldiler, David telefonla konuşurken, Ayşe eliyle onlara el salladı ve yüzünde de 'endişelenmeyin, birşey yok, belki de görüşürüz! anlamında işaret verince, tanıdığı olduğunu düşünüp, yola devam ettiklerini anlattı arkadaşı. Fiona ile olan konuşmaları ise daha ilginçti. Fiona, Ayşe ile iki günlük bir plan kurmadıklarını, hatta İngiltere'ye bile geldiğini bilmediğini söylemişti.  Bunlardan sonra Alper daha da endişelenip, hemen İngiltere'ye doğru yola çıktı. İçinde tarifsiz bir acı vardı, hep bu yolculuğa Ayşe ile çıkacağını, birlikte güzel eğlenceli bir tatil geçireceklerini düşünmüştü . Ama ne yazık ki, yalnızdı, hem de hiç olmadığı kadar. Biricik kardeşi, onu tek anlayan insan neredeydi ? Uçaktan indikten sonra Alper, Ayşe'nin kaybolmadan önce kaldığı otele gidip yerleşti. Birşeyler sorabileceğini, o güne dair belki de kayıtlara geçmeyen bir ayrıntıya rastlayabileceğini düşünüyordu. Otel lobisine indi ve oradakilerle biraz konuşmaya başladı. O gece David ve Tina'dan ayrıldıktan sonra yanına gelen kişiyle ayaküstü birşeyler konuştuğunu, sonra da odaya gidip, valizini alıp, gece hesabını kapatarak ayrıldıklarını anlattı, kayıtları alan görevli. Ayrıca, aslında girişi görüntüleyen bir kamera da olduğunu ancak, görüntülerin ve kasedin kaybolduğunu da anlattı. Alper bu işin içinde otelden birilerinin de olduğunu yada düşündüklerinden çok daha büyük boyutlu bir kaçırma eylemiyle karşı karşıya olduklarını düşünüyordu. Ertesi gün  Ayşe'nin okuluna gitti, belki onu tanıyan, yada eski kayıtlardan birilerinin olduğunu düşünerek. İyi ki de gitmişti. Orada Ayşe'nin, eski erkek arkadaşı olduğunu bu zamana kadar gizlediği, ancak varlığını evde bulduğu günlüğünden öğrendiği, Anastosios'ya ulaştı. Önce hiçbirşey bilmediğini söyleyen genç, sonradan hayati tehlikenin söz konusu olduğunu öğrenince, bildiklerini anlatmaya başladı. Ayşe son sınıfdayken edindiği yeni arkadaşları yüzünden Anasto'dan ayrılmıştı, sürekli yalan söylüyor ondan birşeyleri gizliyordu. Artık güvendiği, hayat dolu, masum Ayşe değildi karşısındaki, bambaşka biri olmuştu. Ayrıldıklarından çok kısa bir süre sonra da o yeni çevresinden Brian diye biri girmişti hayatına. 'Defalarca uyardım, ama  inanmak istemedi, onu kıskandığımı sandı. Sadece David ve Tina'yı tanıyordum, zaten yeni arkadaşlarından, yine son sınıfta tanıştığımız.' Pek hoşlanmıyordum, garip tiplerdi. diye anlatmıştı Anasto.Bir kez çocuk aldırdığını duydum, bir kez de hapse girdiğini.' Alper duyduklarından çok şaşırmıştı, sanki izlediği bir haberin peşinde ve başka birileriydi haber. O neşe dolu, tertemiz kardeşi olamazdı bu. Ardından hiç duymadığı bir tarikata ulaştı. Hayatın ancak kişinin kendisi tarafından yönetileceğine, yaşamlarını sonlandırma gücünün de kendilerinde olduğuna inanan, bu yüzden de toplu intiharların yaşandığı bir tarikata. Bu konulardan hiç konuşmamışlardı Ayşe ile, neye inanıyordu, inanıyor muydu, bilmiyordu Alper. Son iki gündür David ve Tina'ya da ulaşamıyor oluşu, Ayşe'nin hayatta olduğunu düşündüren sessiz telefonların da iki gündür kesilmiş oluşu onu iyice endişelendiriyordu. Ardından Anasto'dan gelen telefonla artık yerinde duramıyordu Alper. Anasto ona, David ve Tina'nın da aynı tarikata üye olduğunu ve en çok görüştüğü arkadaşlarının da onlar olduğunu duyduğunu söylemişti.  Zaten iki gün sonra da Alper, polis tarafından çağırılarak gittiği Adli Tıp Merkezinde, morgda buldu Ayşe'nin, David'in ve Tina'nın cesetlerini, bir de tanıdık bir yüz vardı cesetlerin arasında, otelde Alper'in görüştüğü görevli. Büyük ihtimal ile, o gece otelden Ayşe, buluştukları kişi, David ve Tina  birlikte ayrılmışlardı, ardından da birkaç gün önce görüştüğü, delil görüntüleri kaybeden otel görevlisi. Planlı bir ölüm oyunuydu bu. Ya da Alper'in hep yakalamayı umduğu bir haber. Nereden bilecekti ki bu kadar içinde olacağını bunu dilerken.      

 
Toplam blog
: 46
: 826
Kayıt tarihi
: 07.08.12
 
 

Küçük bir gülümseyiş ya da farkındalıklar yaratacak atıştırmalık öyküler yazmayı planlıyorum, bun..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara