Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Şâir Sultanlar

Şâir Sultanlar
 

"Bu "bir" uğraş sonunda bildim; "yüz bin" nedir?.."


MURADÎ (II.Murad)  

Çelebi Sultan Mehmed’in oğlu, Yıldırım Bayezid’in torunudur. ”Ebulhayr” olarak anılmıştır. Babasının ölümü üzerine Vali olarak bulunduğu Amasya’dan Bursa’ya gelmiş, 18 yaşında tahta geçmiştir.  

Devletin dirliğini ve düzenini sağladıktan sonra oğlu Şehzade I. Mehmed’i (Fatih) devletin başına çağırarak bir süre köşesine çekilmiş; fakat oğlunun pek genç ve deneyimsiz olması nedeniyle, “çağrı” üzerine, tekrar devletin başına geçmiştir. Devletin düzenini yeniden tesis ettikten birkaç ay sonra ölmüştür. Bursa’da yatmaktadır. Mezarının üstü açıktır. “Allah’ın rahmeti üzerime gelsin” vasiyetine istinaden mezarının üstü açık bırakılmıştır.  

II. Murad güçlü bir Şâirdir. Yaşamı boyunca sevgilisi Sırp Prensesi Mara’ya olan delicesine aşkı unutulmayan özelliklerindendir. Bu sevginin Şairliğine ve içli yönüne (sanatçı ruhuna) etkisi büyüktür.  

Şâirliği için, “Sehi Bey Tezkiresi”nde Sehi Bey, “Bugünkü Türkçe'nin karşılığı ile, şunları söyler: “ Çok üstün derecede hoş doğuşlu ve ince yaradılışlı şiirler söylerdi.Nazma (şiir) gücü yeten Padişah’tı.Hatta konuşurken, çoğu vakit duygularını nazım halinde söylerdi.”  

Muradî mahlasını (takma ad) kullanan II. Murad’ın şiirlerinden örnekler:  

1.  

Tenim nizâr olalı bilmedim karar nedir  

Bilemeyince beni bilmedim ki yâr nedir  

Miyân-ı âb ile hâki koyup halas oldum  

Düşüp denizine bildim ki cüybâr nedir  

Yüzüm vücuduna sürdüm hayat edip ilmim  

Bu elf cehd ile bildim ki sad hezar nedir  

Tınab-ı himmet ile haymen oldu ber eflak  

Urundu habl-i yakîn anladım ki ter nedir  

Edib ü ismet ile çün edeptedir bu Murad  

Kelâmın anlamayan bilmedi vekar nedir  

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE:  

Tenim zayıf düşünceye dek bilmedim dinlenme, karar nedir?  

Kendimi bilmeyince ben, bilmedim ki yar nedir?  

Suyun ortası ile toprağı bırakıp kurtuldum,  

Düşüp denizin bildim ırmak nedir?  

Yüzüm vücuduna sürdüm, bilgime canlılık kazandırıp  

Bu “bir”* uğraş sonunda bildim yüz bin** nedir?  

O’nun yardım ipiyle çadırım kuruldu bulutlara  

Bağlandı “yakîn” olmanın ipi, anlamam ben ter nedir?  

Terbiye ve dürüstlükte edep içredir bu Murad***  

Sözünü anlamayan bilmedi ağır başlılık nedir?  

*/*  

*Elif:”Bir”lik, Allah’ın birliği  

**sad hezar: yüz bin, sayısız, sonsuz  

***Murad: “Tevriye” ile, II.Murad ve “dilek, arzu”  

2.  

Bu hüsn-i cihan ara peyda neden olmuştur  

Bu izzet-i bî hemta peyda neden olmuştur  

Mihr-ü kamer envarı dünyayı muhit oldu  

Bu kudret ü bu ezva peyda neden olmuştur  

Encar temevüçte eşcar teselsülde  

Deryab yedi derya peyda neden olmuştur  

Harf ile nukat geldi bir yire kelâm oldu  

Bu ilm ile bu ma’nâ peyda neden olmuştur  

Gel anla Muradî’nin bu kavl-i muammasın  

Levh ü kalem ü inşa peyda neden olmuştur  

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE:  

Evreni süsleyen bu güzellik neden ortaya çıkmıştır?  

Bu benzersiz yücelik neden ortaya çıkmıştır?  

Güneşle ay’ın nurları dünyayı çevreledi.  

Bu kudretle bu ışıklar, nasıl oldu da ortaya çıkmıştır?  

Denizler dalgalanmada ağaç süre gitmede(=sürgün vermede)  

Dikkat et, kavra! Bu yedi deniz neden ortaya çıkmıştır  

Harf ile nokta geldi “Bir Yere”; “Söz” oldu…  

Bu bilimle bu anlam neden ortaya çıkmıştır?  

Gel anla, Murâdî’nin bu muammalı sözünü  

Ezelde “Yazı”mızın yazıldığı kağıt, onu yazan kalem ve bu yazı nasıl ortaya çıkmıştır?  

3.  

Bana sundular ezel bezminde çün cam-ı safa  

Pür safa olup özümden geçmişim ben mutlaka  

Nolduğumu bilmedim kalmadı benlikten eser  

Pes erişti sem’ime bir hoş nida-yı can feza  

Eyyühel müştak irci’ v’etrükülgam v’ebtahic  

(Leyse mislük le firâke fi’l ebed min beynenâ)*  

Çün işittim bu nidayı kesbedip bunca ferah  

Kalmadı asla kusurum eyledim hamd ü sena  

Bir acep halim işittim kendi kendimden yine  

Didi kim “niçin dürür halinden öz halin hafa”  

Pes cevabını verip didi Muradî merd olan  

Kimsene halini bilmez hal eder halinde ca  

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE:  

Çünkü ezel sofrasında sundular bana mutluluk kadehini  

Görüyorum neşe ile coşup özümden geçtiğimi  

Ne halde olduğumu bilmez oldum, kalmadı benlikten eser  

Sonradan kulağım, cana can katan bir ses işitti.  

“Ey bana susamış olan! Dön bana, bırak sevinci tasayı  

(Leyse mislük la firake fil edep min beynena)*  

Bu sözü işitince bunca rahatlık duyarak  

Kalmadı eksiğim eyledim Rabbime şükür  

Şaşılacak biçimde kendimden bir hal sezindim, bir şeyler işittim.  

Dedi ki; “niçin senin öz ve asıl halin dış halinden gizli?”  

Verdi cevabını Murâdî: “Merd olan kimse  

Ne halde olduğunu bilmez, onun halinde başka bir “HAL”, yer tutar.”  

*/*  

*(Ey özlenen insan, geri dön, kederlenme, senin benzerin yok.Seninle sonsuzlukta beraberiz.)  

Yegâh Elif Mirzâde  

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..