Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

02 Mayıs '08

 
Kategori
Deneme
 

Sadece kral değil bütün halk çıplak (1)

Sadece kral değil bütün halk çıplak (1)
 

SADECE KRAL DEĞİL BÜTÜN HALK ÇIPLAK


Çocukken kesilmişti biletim bir tren yolculuğuna, o trene bindiğimde, nereye diye soramayacak kadar sorusunu bilememiştim hayatın.

Cevaplar ise, hayat yolculuğunun ömür treninde giderken, başımı hayat tren’inin penceresine yaslatıp seyretmelere kalmıştı.

Zaten öyle değil midir? Yaşanılan ve seyredilen hayat ve ben deniz Dilek FIRAT’IN dediği gibi, (Hayat kendini insanlara yaşatarak tanıtmaya mecbur, insanlarsa hayatta her şeyi kaybederek öğrenmeye mah küm) Ve diyorum ki, böyle olmamalıydı öğrenmeler, kaybederek değil, görerek ve seyrederek artı olmalıydı öğrenmeler.

Yolculuğun da olduğum hayat treninin camından dışarı baktığımda neler mi gördüm?

Neler görmedim ki! Hayatın gerçek bir film sahnesi olduğunu, bu sahnede herkesin bir rolü ve rollerini nasıl oynadıklarını ve bu oyuncuların sadece kendi rollerini ezberleyip oynadıklarını, film içindeki diğer oyuncuların rollerini bilmediklerini ve ben seyirci olarak hepsinin tek tek ve rollerini nasıl oynadıklarını gördüm.

Çünkü benim hayat içindeki rolümse tamamen seyirci olmaktı. Televizyon ekranlarında oyuncu az, seyirci çok, hayat içindeki oyuncular çok, seyirciler yok denecek kadar az ve bu azınlık içindeki ben, Dilek FIRAT, Kral çıplak diye bağıran o çocuk oldum hep.

Masalın kahramanı çocuk Kral’a duyurdu da sesini.

Günümüzde sadece Kral değil, çıplak olan halka sesimi duyuramamanın yorgunluğuyla içimdeki öfkelerimin atını her ne kadar şahlandırıyorsam da doğrulara, doğrular o kadar az takılıyor ki gözlerime.

Hani vardır ya Kral’ı giydirdiğini söyleyip, Kral’ı çıplak bırakan terzisi ve terzisine güvenerek giyindiğini zannettiği kıyafeti çok beğenen, çıplak olduğunun farkında bile olmayan bir halk…

Ve bu kadar batan yanlışlarının içinde kalıp, değerlerinin ellerinden tutamayacak kadar eksileriyle kendilerini çağdaş, medeni zanneden zihniyetler bilmezler ki, duvar yarıdan sonra örülmez, duvar temelinden örülür, temelinde örülmeyen ve temelini tutmayan duvar yıkılmaya mahkümdur.

İnsanlar tabi ki çağdaş ve ilerici olmalı ama manevi değerlerine sahip çıkmadan çağdaşlığa adım atıyorlarsa, bilsinler ki cehaletin enkazında kalacaklardır.
Kendinden eksi veriyorsan çağdaşlığa, o halde artı sende değildir.

Eğer kişilik duvarında taşları yerine uygun oturtmamışsan, o halde kişilikte, kişi de sende değildir.

Aslında yazılacak o kadar çok şey var ki detaylara takılacak.

Olmamalıydı bu halka istediği kıyafeti giydiren terziler.

Avrupa’nın Türklere, büyük şehirlerin küçük şehirlere, illerin ilçelere, ilçelerin köylere, köylerin mahallelere mükemmeliyetçiliği oynayıp, küçümsenen toplumlar, büyük toplumlara alkış tutmaya mah küm bırakılmamalıydılar.

Doğru bildikleri yanlışları empoze etmeye çalışan düşünceler bilmeliydiler ki oynayarak değil, eğer kişiliklerinde mükemmellerse, mükemmeldirler.

Hani vardır ya Avrupa merakı.
Avrupa’nın bizlere mükemmeliyetçiliği gösterip, bizim de alkış tutmamız gibi.

Onlar gerçekten de mükemmel olabilirler; Çünkü onlar kendileri gibi, onlar başka ülkelerin benliklerine bürünüp, başka kimliklerde kişilik aramayan bir toplum, hem insan haklarının savunucuları. İyi de bizler mükemmel değil miydik? Onlarda hiç olmayan değerlerimiz vardı, hem de insanın başını göklere şahlandıran değerlerimiz ve bütün bir dünya toplumuna örnek olacak örnek insanlığımız vardı.

Yolculuğunu yaptığım hayat treninin penceresinden şimdilerde ölen insanlığı seyrederken İnsanların insanlığı yargıladığını görüyor ve irkiliyorum.
İnsanların bir virüs gibi insanlığı kemirdiğini, artık gözlerine kadar yalanla dolu olduklarını görüyor ve en çok ta buna haykırıyorum.

Böyle değildi bizim çocukken tanıdığımız insanlık.

Böyle soğuk değildi bizim çocukken tanıdığımız o kıpır kıpır mutluluk. Mutluluk, insanları sevdiğin sürece senindi, tıpkı bir ayna gibi yansımaydı, hayata, insanlara gülerek baktığın gibi bakıyordu sana.

Mutluluk, aynalara bakıldığında, kişilerden önce gösteriyordu kendilerini insanlara.

Oysa şimdi o aynalarda birçok kare kırılıp tuzla buz oldu, birçok kare yozlaştı medeniyete ve insanlığa dair.

Giderek yozlaşan manevi değerlerinden kopmuş, bırakın akraba ilişkilerini, artık aile bağlarının dahi olmadığı bir toplum olduk ne yazık ki ve ben en çok da çocuklara üzülüyorum.

Neden mi? Artık içinde kin, nefret, kıskançlık tohumları taşıyan bir toplumuz. Hani ilaçların üstünde, çocukların ulaşamayacağı yerlere koyunuz diye yazarlar ya, biz o ilaçları çok yükseklere, çocukların erişemeyeceği yerlere koyarız, böylece çocuklarımız ulaşamazlar. Yalnız, içimizdeki kin ve nefret duygularını her ne kadar yüreğimizde en gizli saklı ve en yüksek yerlere saklasak ta, çocuklarımız gözlerimizin içine bakarak alıyorlar kin ve nefret duygularımızı, yüreğimizin en gizli saklı ve en yüksek yerlerinden bile.

Çocuklarımızın yüreklerine sevgi tohumları ekmezsek, yarın çok geç olabilir. Bizim çocukluğumuzda imkânsızlıkların teknesindeydik, paylaşımlarımızla hayat teknesinin küreklerini çektik ve çok ta mutluyduk. İmkânın merkezinde, bırakın hayat küreklerini çekmeyi, doğuştan yüzme imkânı olan halk mutsuz; Çünkü paylaşım ve insan sevgisi yok.

Anlamıyorum hayatın, yaşamın, insanların, doğruların ve yanlışların seyircisi
ben Dilek EJDER ve benim gibi azınlık içindeki Kral çıplak diyen Dilek EJDER'LER Ya biz tek bir insanın bir adım ilerisinde değil de, bütün bir toplumun arkasında kalmışız, ya da birçok ülkenin çok gerisinde kalan toplum düşüncesini arkamıza almış, beynimize sırtlamışız demektir. Benimkisi, değerlerinden koparak, yanlışları çağdaşlık diye hükmeden terzisine güvenen halka, hayır! Sadece Kral değil, bütün halk çıplak diyen naçizane bir sitemdir... Takdir sizin

DİLEK EJDER

(Not: Eski soyadı Dilek FIRAT'TI)

 
Toplam blog
: 52
: 596
Kayıt tarihi
: 22.04.08
 
 

Araştırmacı yazar, şair, aforizmacı, ressam, besteci... Kardelenler diyarı Sarıkamış’ta doğdu..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara