- Kategori
- Aşk - Evlilik
Sahi, Gerçek Bir Aşk Yok mu?

“Bana bunları nasıl söylersin? Senin için o kadar yaptıklarımdan sonra nasıl da seni sevmediğimi iddia edersin?! Seni yıkadım, pakladım, saçlarını taradım, yemeğini, ütünü, temizliğini yaptım, çocuklarınla dans ettim, şarkı söyledim. Söylediğini kulağın duyuyor mu?”.
Bütün bunlar kafasında yankılanıyordu. Anımsadıkça –yaptığı hataları- kendine aynada bakamıyordu: “Aşka inanmayan ben miyim?”.
Traş bıçağıyla yüzünü kesti. Oluk oluk kan akıyordu. İstemsizce akan kanları yüzünün tümüne bulaştırdı. Utancını kanıyla belirlemişti. Aynaya baktığı kişiden intikam alırcasına nefretle baktı kendine. Sonra kendine bağırdı: “Hayatın sonuna kadar yalnız yaşayacaksın!”.
Bir gece evvel garip bir rüya görmüştü:
Sahabeler Muhammed’in karşısına geçmiş Ali’yi niye onlardan ayırdığını soruyorlardı. Peygamber sadece gözlerini kısarak Ali’yi çağırttı. “ Ali” dedi; “Bir kişi sana her daim kötülük yapsa sen ona kötülükle cevap verir miydin?”. Ali: “Asla!”. “İşte bu yüzden” döndü sahabelere; “Siz dayanamayıp cevap verirsiniz!”.
“Ben Ali gibi miyim? Ben de bana karşı yapılan kötülüklere böyle cevap vermiyor muyum?”.
Yüzünü süratle yıkadı. Lavabo kıpkırmızı oldu. Kesiğine tuz sürdü. Yüreğinin acısı başka acılar duymayı engelliyordu. Havaya kolunu kaldırdı; kanamayı kesmek için. Bu şekilde bir dakika kaldı. Sanki suçunu itiraf etmiş bir öğrenci gibi hisetti kendini. Kan kesildi.
Bir şarkı işitti kulaklarında;
“Yalnızlık kollarına
Pusu kurmuş beklemekte”
Kendine aynada son kez bakarak “Düş artık yakamdan” diye haykırdı.
Aceleyle mutfağa koşup haşlanmış yumurtalarını yedi, tam 2 tane. Nefesi kesik kesik, sorunlu bir hali vardı. “Bugünün böyle geçmesine izin vermeyeceğim!”.
Bir yazar olarak o günün nasıl geçtiği hakkında bir fikrimiz yok. Çünkü söz konusu kişiyi tanımıyoruz. Şimdi bambaşka kişilerin yakarışlarına tanıklık edelim:
“Seni seviyorum! Gerçekten de seni seviyorum; buna niye inanmıyorsun!” dedi adam.
Kadın: “Niye sana inanayım ki? Beş dakika evvel çılgınca bana bağırıyordun. Söylemediğin laf kalmadı. Ve en acısı da ne biliyor musun? Seni sevmediğimi söyledin. Nasıl cüret edersin? Bu tartışmadan haklı çıkmak adına bana saldırıyorsun. Beni yıkıyorsun. Beni öldürdüğün yetmezmiş gibi ilişkimizi de hakaretlerinle yok ediyorsun. Soruyorum sana niye? Ne fark eder ki? Geçmişte yaşanmış ve bitmişler üzerine bu tartışma niye senin için bu kadar önemli ki? Diyelim ki o adamı sevmiş olayım ya da sevmemiş olayım, neyi değiştirir ki bu durum? Sana aşık olmam neden sana bu kadar ağır geliyor ki? Beni sevip kollaman, niye seni kişi olarak yıkıyor, anlayamıyorum. Bu tartışmadan tek öğrendiğim şey beni sevmiyor olman. Beni sevseydin gerçekten niye canımı acıtmaya çalışasın ki?”
Erkek:” Anlattığın kadar kolay değil her şey. Sen benim yaşadıklarımı bilmiyorsun!”
Kadın: “Bilsem ne değişir ki? Bana işkence etmeni neden anlayışla karşılayım? Seni sevmem demek bana tacizlerine katlanmak anlamına mı geliyor? Evet, doğrudur, ilk sevdiğim insan değilsin. Belki de geçmişte birini senden daha çok sevmiş de olabilirim. Ama adı üstünde GEÇMİŞ, gitmiş, yok olmuş! Yok olan bir şey üzerinden beni nasıl yargılarsın? Hem sonra bana dürüst ol diyen sen değil miydin? Dürüst olunca karşılığı bu mu olacaktı? Karşılığı beni SEVMEMEN Mİ OLACAKTI?!”
Erkek: “Seni seviyorum anlasana, kendimden bile daha fazla seviyorum!”
Aşk, sevgi, ne karmaşık konudur değil mi sayın okuyucularım. Onca yazar, binlerce kez, bu birbirine geçmiş iki duyguyu tanımlarken ne kadar da çok zorlanmışlardır. Oysa şayet aşk ve sevgi bir yerlerde buluşursa, aşkın insafı olup sevgiye dönüşürse, sonsuz bir mutluluk yakalanabilir mi?
Birilerini duyar gibi oluyorum ve diyorlar ki bilimsel olarak ispatlandığına göre aşkın bir ömrü varmış, buna göre HEPLİLİK hali bir yerden sonra YOKLUK hissine dönüşürmüş. Aşkın ihtirası bir süre sonra sönermiş. Falan filan! İhtiras ve şehvet gibi duygular da var değil mi aşkın içinde! Tensel çekimin duygusal karşılığı ne olacak; ihtiras mı? Öyleyse şehvet nerede devreye giriyor? İhtiras cinsellikte yaşanan tatminlerle bir süre sonra şehvete mi dönüşüyor? Yoksa aşk ve cinselliği bir arada düşünmek doğru bir yaklaşım değil mi? Aşık olmadan da şehvet yaşanamaz mı? Mesela pornografik bir ilişkide yaşanan şehvet, bir çift için cinsel bir aşk doğurur mu? Bence evet. Duygusal aşk varsa, cinsel bir aşkın olmaması mümkün mü?
Bakın aşkı tanımlamaya gittiğimizde birbirinden farklı ve bazen çelişen duygularla karşılaşmak pek mümkün gözüküyor. Bu yüzden tanımlanamıyor ve okuyucuda, ya da aşkı yaşayan kişinin algılamasında, bir bütünsel tanım oluşturulamıyor. Bu yüzden halen aşk, yaşayanı için bile sırlarla dolu. Bu yüzden aşkı yaşayan birey, aşkını anlatsa bile, gerçeği anlatmış olduğu hissine kapılamıyor.
Sevgi ise daha tanımlanabilir bir duygu türü. Aşkın tatminsizliğinden farklı olarak sevgide tatmin yüzde yüz. Tabi burada farklı bir açmaz da var. Buna göre niye İngilizce’de bu iki kelime bir tek LOVE kelimesi ile ifade edilirken Türkçe’de niye aşk ve sevgi ile ifade ediliyor. Acaba bunun sebebi SOSYOLOJİK mi? Oysa buraya kadar PSİKOLOJİK duygulardan bahsediyorduk. Evrensel bir konu üzerinde iki farklı toplumda oluşan algılayış ve deneyim farklılıkları, bu duygunun evrenselliğine dil mi uzatıyor?
Sonuç mu? Bir sonuç yok. Olmasını da beklemiyordum zaten bir yazar olarak. Sonuçta her insan, her koyun gibi, kendi bacağından asılır. Sadece şunu tavsiye edebilirim:
AŞKINIZA SAHİP ÇIKIN; ONU KÜÇÜLTMEYİN, YÜCELTİN. YÜCELTTİKÇE GELİŞEN, OLGUNLAŞAN VE BÜYÜYEN SİZ OLURSUNUZ. AŞKINIZI SEVGİYE DÖNÜŞTÜRÜN VE SONSUZLUĞU YAKALAYIN.
SAHİ, GERÇEKTE AŞK VAR MI?