Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '21

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

SAİNT POL YÜRÜYÜŞÜ

 

Yine bir uzun yürüyüş için eşyalarımızı hazırlamış eğirdir yolu üzerindeki şehircilik müdürlüğü önünde toplanmıştık. Antalya’dan Todosk (Toroslar Doğa Sporları Kulübü)‘un düzenlediği ve dört gün sürecek olan bu gezi için araç sabahleyin altıda yola çıkıp önce Burdura uğrayıp Burdoks üyelerini alacak, Yalvaça geçerken de bizleri alacaktı. Yürüyüş Polün Hıristiyanlığı yaymak için Hatay’dan yalvaça yaptığı yolculuğun ayak izlerini takip edecektik. Derneğimiz üyesi Yalçın beyin dikkatini çektiğimizden bizi uğurlamaya gelmişti. Vedalaşırken bizi yalvaca taşıyacak olan otobüsümüzde gelince çuvallarımızı aşağıya yerleştirip araca adım attığımızda tanıdık yüzlerle karşılaşıp sıcak bir merhaba ve hoş geldiniz sesleri arasında yerlerimize oturduk. Gurubun rehberi Abdullah Bey her zamanki nezaketi ile yanımıza gelerek hoş geldiniz dedi. Yalvaca girdiğimizde müzenin önünde mola verildi. Böylece hem müze gezilecek hem de eksiklerimizi giderebilecektik. Hep birlikte müzeyi gezerek hem yalvaç hem de Saint Paul hakkında bilgi edindik. Sonra rastladığımız bir lokantada çorba içerek yol üzerindeki bir fırından ev ekmeği aldık. Bir hafta bayatlamaması ile meşhur bu ekmek bize sabah ve öğle yemeklerinde bize arkadaşlık edecek, akşam yemekleri ise Todosk tarafından verilecekti.

Tekrar otobüse binerek antik kent yakınlarında indik. Programdan geç kaldığımız gerekçesiyle burada fazla vakit geçirmeden yürüyüşe başladık. İlk karşımıza çıkan su kemerleri idi. Uzaktaki su kaynağını yerleşim yerlerine getirmek için Romalılar döneminde yapılan bu kemerler yüzyıllara meydan okurcasına ziyaretçilerini selamlıyorlardı. Sücüllü kasabasına kadar sıcakta yol aldık. Kasabada belediyenin altındaki kahvede mola verdiğimizde çok sevindik. Büyük ağaçların gölgesindeki serinlik ve ortadaki havuzun yaydığı ferahlık bizlere de etki ediyordu. Çaylar, maden suları birbiri ardına masalara yolculanırken, Mustafa AKA abimiz bir poşet taze üzüm getirdi. Sadece bizim değil, çevresindeki masaların da nasiplendiği bu ikram unutulmazdı. Konuşurken kamp ateşinden faydalanarak çay yapmak için çaydanlık ve diğer malzemeleri almamıza rağmen çayı unuttuğumuzu fark ettik. Bakkalları dolaşmamıza rağmen hep kiloluk çaylar vardı, ama bize az lazım olduğundan son çare olarak kahveciye söyledim. Acaba parasıyla birkaç pişirimlik çay verebilir miydi? Biraz sonra garson yarım kilo gelecek çayı paketleyip getirince bu fazla dedim, geri almadı, parasını sordum, almadı. Hay Allah derken yan masadan bir sesin çocukları çağırdığını anladım. Etrafımızda oynayan 8-9 yaşlarında ki çocuklar toplanınca sonradan isminin doktor diye anılan Rüştü Bey;

-Çocuklar dersleriniz nasıl, matematik hakkında ne düşünüyorsunuz sorularından sonra bakın ben doktorum, hep parasız yatılı okullarda okuyarak bu noktaya geldim. Büyük adamlar hep hırslı davranmış okullarda-sınıflarında birinci olmuşlardır. Vasat insanlardan vasat insanlar yetişir bunu unutmayın diyordu. Hazırlanın komutuyla toparlanıp çantalarımızı alırken bu şahısa yaklaşarak teşekkür ettim. Beriki şaşırıp noldu deyince buradaki çocuklar için sizin yaptığınız unutulmaz bir şey, biz kendimizle uğraşırken siz çocuklara motivasyon yaparak kalemize bir gol attınız dedim. Tekrar yürüyüşe başladığımızda dış mahallelerden geçerken çevremizdekilerin bizlere hello diyerek el salladıklarını fark edince hatayı anlayarak onlardan önce selam vermeye başladık. Alışkanlık gereği bizleri yabancı turist sanıyor, selamı duyunca yüzleri gülüyordu. Bir süre sonra köpek havlamalarını duyunca ilerde sürü olduğunu anlayıp önde gidenler yavaşlayarak birbirimize yaklaştık. Ağaçların altında iki çadır ve yakınlarındaki insanları gördük. Hemen ileri fırlayarak köpekleri azarladılar, bizde serinlikte bir nefes molası verdik.8-10 yaşlarındaki iki çocuk bize uzaktan bakarken iki tatlım kız bizi ellerinde kitaplarla karşıladılar. Sorularımızı gülümseyerek cevaplıyorlardı. Yaklaşarak bu kırlık yerde boş vakitlerini kitap okuyarak değerlendirdikleri için kendilerini tebrik ettim. Büyük olan Yalvaç Anadolu öğretmen lisesinde okuduğunu ve isminin Fatma olduğunu söyledi. Mevlana ve Şemsle ilgili birkaç tane kitap okuduğunu, böylece daha iyi anladığını belirtti. Okumaya devam etmesini, bunun faydasını derslerinin iyileşmesinde ve dünyayı daha iyi anlamasına yardımcı olacağını ifade ettim.  Eleği köyünün harman yerine vardığımızda otobüsümüzü bizden önce gelmiş olduğunu gördük. Çuvallarımızı indirerek çadırlarımızı kurduk. Bu sırada gelen yemeğimizi alarak Mustafa Şahin ‘in çadırının önüne serilen bezin üzerine oturarak neşe içinde bulgur pilavı, bol etli nohut ile ayran-maden suyundan oluşan yemeğimizi kaşıkladık. Çöplerimizi bir poşet içinde toplarken bir saz sesi gelmeye başladı. Kulüp başkanı Ahmet bey elinde küçük bir saz hem çalıyor, hem söylüyordu. Alanın ortasında bir saman yığını olduğundan kamp ateşi karşıda çeşmenin yanında yakıldı. Rehberimiz Abdullah beyin yalvaçlı olduğunu biliyorduk ama ramazan ayında anne-babası ve birkaç kulüp arkadaşıyla rotamızı kontrol amacıyla keşfe geldikleri belirtildi. İstek parçaları ardı sıra çalınırken bizde çaydanlığımızı ateşin közüne koyarak, demlenen çaylarımız ve bardaklarımızla dostluğumuzu artırdık. Meşe odunlarıyla tutuşan ateşin ışığında aşıkların gönül tellerinden süzülen müziğin ritmine uymuş, zamanı unutmuş karanlık gecede kayan yıldızları seyrediyorduk. Derken sazı İsmail bey devir aldı ve sahneye Burdurlular çıkarak al yazmalım oyunu oynadılar. Yorgunluk üzerine çok iyi giden bu dinlendirici müzik terapisinden sonra çadırlarımıza çekildik.

Sabahın altısında yürüyüşün ikinci gününe uyandığımızda önce çadırlarımızı toplayarak yine Mustafa beyin serili bezinin üzerinde kahvaltı için çıkınlarımızı açtık. Mustafa Aka’nın bahçesinden özel olarak getirdiği kahvaltılık domateslerini keyifle midelerimize indirdik. Sabah yedi gibi hazırlıklarımızı tamamlayarak yürüyüşümüze başladık. Etrafımız gittikçe kurudu,büyük araziler olmasına rağmen susuz tarım yapılması çevremizdeki tepelerin tamamen ağaçsız oluşu dikkat çekiyordu.Yakıcı ağustos güneşi altında bulduğumuz birkaç ağaç gölgesinde ki kısa molalarla devam ediyorduk.Sondaj çalışması yapan bir kamyonun yanından devam edip bir su başında öğle yemeği molası vermiştik ki çeşme başında öğrencimle karşılaştım.Sondaj yapılan yerde su değil kömür aradıklarını anlattı.Az ilerde Yukarı tırtar köyüne ulaşınca serin kahvede çay içelim dedik ama elli kişiye çay yetişmeyince bizde buz gibi maden sularını yudumladık.Aşağı tırtar köyünün sonradan kendilerinden ayrıldığını ama bakkalları filan olduğunu söylediler.Biz de aşağı tırtarda birer çayımızı içip köyün altındaki göl sahiline ulaştık.Buradaki yüksek ağaçların altındaki serinlikte kamp alanı oluşturacaktık.Çadırlar kurulur kurulmaz herkes soluğu eğirdir  gölünün sularında aldı.Gün boyu yanan tenimizi böylece tedavi ettik.Bu sefer kamp alanında çeşme yoktu ancak biraz ilerideki kaynak suyundan faydalandık.İkinci gün sona ererken gurubumuzla akşam yemeğinde buluştuk.Yemekten sonra yapılan toplantıda ertesi günün rotanın biraz zorlu olduğundan isteyenlerin otobüsle bir sonraki kamp yerine gidebileceği ifade edildiğinden Mustafa Aka abimle yürüyüşümüze bir gün ara vermeyi kararlaştırdık.Bu rotayı daha önce Göldosk kulübümüzle yürüdüğümüzden ciddi bir kaybımız da olmayacaktı.Bizleri Mustafa Şahin ve Kamil Sayılan temsil edecekti.

Üçüncü gün kahvaltı sonrası yürüyüş başladığında biz otobüste yerimizi aldık.Bizi hoyran gölü etrafından dönerek önce Senirkent’e ulaştık.Bu gün ilçenin pazarı olduğundan gezmek için mola verildi.Pazar yerini Mustafa Aka ile gezerken ikide bir bizi durdurup hoş geldin diyor,ikramda bulunmak istiyorlardı.Benim şaşırdığımı  görünce ben on yıl Senirkent’te çalıştığımdan beni tanıyorlar diye açıkladı.Üzüm ,kayısı ve dut   kurusu ile her türlü yaz meyvesi iştah açıcı bir şekilde sergilendiğinden bolca aldık.ellerimizde poşetler otobüse bindiğimizde kaptan buranın yerel şaraplarının iyi olduğunu ve almak isteyenlere yardımcı olacağını ifade edince bir tekel bayisinin önünde durduğunda hep birlikte indik.İllegüp isimli yerel şaraptan almak için sıraya girenlerin yanında bizde içme sularımızı takviye ettik.Buradan Boyalı köyüne yakın yol üstünde Balıkçı Mustafa diye meşhur mekana vardık.Bahçede asmanın altında gölgede otururken Mustafa istersek bize balık pişirebileceğini  söyleyince gönülden tamam dedik.Hemen köy usulü pişirilmiş birer levrek  ve bol salata ile masamız düzenlendi.Diğer arkadaşlarımızın güneş altında yürüdüklerini bildiğimizden sessizce balıklara giriştik.Akşama Todosk kulübü köfte ekmek ikram edeceğinden elbirliği ile Senirkent’ten  alınan kıymalar köftelere dönüştürülmeye çalışılırken bir taraftan da çay semaveri ateşlendi.Çaylara henüz başlamıştık ki Mustafa kalktı.Arkadaşlarımızı Hoyran gölü boğazından bu tarafa kayıklarla geçirecekti.Biraz sonra güneşten kararmış halleriyle arkadaşlarımız gelip asmanın altında yerlerini aldılar.Mustafa beş kocaman kayıkla bir hamlede onlara karşıya taşımıştı.Çok geçmeden yeni kamp yerimize gitmek üzere kalktık.Otobüsümüz bizi Akkeçili köyüne varmadan büyük söğüt ağaçlarıyla dolu bir sahile götürdü.Hava kapalı ve çeşme de bulunmadığından çadırlarımızı kurarak sahilde Todosklu üyelerin hazırladığı köfte-ekmek ve ayranla midelerimizi şenlendirdik.Havanın kararmasıyla önce küçük sonra büyük taneler halinde yağmur yağmaya başladı.Ahmet beyin sazı bu sefer çadırın kapılarını açarak sesini duyurdu.

Sabahleyin son defa çadırlarımızı toplayıp, kahvaltımızı yaptıktan sonra otobüsümüz bizi yine Balıkçı Mustafa’nın evine götürdü. Buradan hafif bir eğimle tırmanmaya başladık.Bu sefer ağaçlar arasından ilerleyen bir yol ve bir gece önceki yağmurun yumuşattığı toprak,tatlı bir güneş altında güzel bir şekilde devam etti.Kısa bir zamanda epeyce yükseldik.Özellikle çevremizin yeşil olması yürüyüşçüleri sevindirmişti.Çam dağına çıkan yolun kenarında öğle yemeği arası verildiğinde Balıkçı Mustafa isteyenlere  balık kızartmasını buraya kadar getirme nezaketini göstermişti.Bizim gurup ise daha önceden aldığımız konserveleri tüketecek,Mustafa Şahinin çok sevilen erik pestillerini hem kendimiz hem de etrafımızdakilere ikram ettik.Çam ağaçları arasında devam eden yürüyüşümüz Barla dağı eteklerinde tekrar çoraklaşmasına rağmen inişe döndüğünden sıkıntı olmadan sürdü.Barlaya irdiğimizde dört gün süren yürüyüşümüzü tamamlamanın sevincini ve mutluluğunu yaşıyorduk. Heyecanla otobüsteki yerlerimizi alıp dönüş yoluna koyulduğumuzda yeni kazanımlara merhaba demiştik.

Bir kere Todosk başkanı Ahmet beyin bir nefes molasında;

-Arkadaşlar, köylüler iki şeyden şikayet ediyor. Birisi domuzlar, ikincisi ise göz hakkını yanlış yorumlayan doğacılarmış. Yürüyüş sırasında lütfen sadece sırt çantanızdaki yiyecekleri yiyin, çiftçilerin yetiştirdiklerine el uzatmayın görüşüydü. İkinci olarak Barlaya gelene kadar (Yalvaç-B.Kabaca-Senirkent)sırtlar ve tepelerini ağaçsız görmek bir doğasever olarak beni üzdü. Acilen yapılacak kampanyalarla tepelere yeşil elbisesi geri verilmelidir. Üçüncü olarak Yalvaç Öğretmen Lisesi öğrencisi Fatma gelecek adına ümidimizin boşuna olmadığını gösterdi. Son olarak Saint Poul yolu gibi örneğin Eğirdir gölü çevresinin tescillenerek yürüyüş parkuru haline getirilmesine çaba göstermemiz gerektiğine karar verdik. Dört günlük yürüyüşün bizleri yakınlaştırdığı renkli simaları tanımış olmak ise çok büyük bir mutluluktu ve biz bunu yaşamıştık.

 
Toplam blog
: 85
: 54
Kayıt tarihi
: 25.07.20
 
 

herkese iyi günler dilerim,Isparta doğumluyum,  emekli öğretmenim.TDF Dağcılık eğitimi aldım.Doğayı..