- Kategori
- Edebiyat
Saklamalı, sonsuza götürmeli gideni
Ağzını açmamalı, dökülmemeli yine acı sözler, yaşananı yanında ebediyete götürmeli ki kutsallığını koruyarak ak tende kara bir “ben” olmamalı sevda… Ne gecenin günahı ne sabahın ışıltılı mavisin de kabahat. Kendini gönüllü hapsetti gafiller. Şimdi hangi zehir dilin unutulmuşluğunu yaşıyorlar… Yüreğindekini değil de kendini kurban ettiği zamansız ölen fani ne zaman dirilmeye yüz tuttu, mümkün mü öldükten sonra yeniden teninin tin ile birleşmesi… Adsız kahramanların yenilgisi bu sadece kendilerince bilinmesi gereken.
Şimdilerde gecelik sarhoşluklar yok o şüpheyi yüreğinde çöreklendirmiş olan maskelinin dediği gibi. Kara bir gözlük gözlerin de sadece o dünyadan bakıyor yürek pencerelerine. Bir dursa, bir düşünse ve çekse yüreğini nadasa ve ne ektim de ne biçiyorum dese ve vicdanına çok değil sadece serçe parmağını değdirse anlayacak hoyrat ellerinin üvey dokunuşlarını, anlayacak her sözünün kendi şüphe katmanlarından oluşmuş karanlık bir bataklıktan ibaret olduğunu. Beyninin bataklığında ki metan gazından sarhoşluğu geçmeyen bir divane ne kadar görebilir ki etrafını. Sisler içinde yaşamak yaşam felsefesi ise…
Durmalı artık! Durdurmalı yürek çığlıklarını hem giden hem terk edilen! Öldükten ve öldürüldükten sonra sonuçsuz bir savaşa yeniden başlamamalı. Bilmeli ki fanilerin ölümüyle kapandı o kara kaplı günah defteri ve bir daha açılmayacak yeniden.
Unutulmuyor!
Unutulmuyor söylenenler… Birkaç küçük serçe yanında yere serildiyse onurunuz, yerden kaldırmazsınız düşen yüzünüzü… Hak etmediğiniz bir deli telaşla sadece özlemin ve merakın seslenişin de dökülmemeliydi yerlere o zehir buğdayları yanında ki serçelerin karnını doyursun diye… Hak etmedi arayan hak etmedi merak eden hak etmedi hesapsız sevdalanan…
Şimdi hiçbir gece de seslenilmiyor hiç kimseye… Aldığı dersi ezberliyor bir dua şimdi dilinde yangınlığı yüreğinin ve sadece birinin bildiği sayılı takvim yapraklarını koparıp
Her birine bir kızıl gözyaşı döküyor. Bitecek dallarında ki yapraklar kuruyan o yalnız ve susuz ağacın. Ama ayakta ölecek çok kere yok saydığı gururu artık tek dayanağı… Bedenini kıvrım kıvrım sarsa da kurtçuklar son yaprağına kadar direnecek, dedim ya ayakta ölecek o eski çınar… Ama gidene boyun eğmeyecek. Hasret gitse de gözlerine, dönüp bakmayacak… Her yangın yaktığı yürekte sönecek ve külleri deli bir rüzgârla savrulup gidecek sonsuzluğa…
Yalnız gece mi dertler ayağa gelecek? Hayır! Sadece düşlerde mi görülür özlemler? Hayır!
Öfkem sevdamdan büyük! İhanet bir başka yüreğe gitmek bir başka tene değmek değil sadece… İhanet hak etmeyeni sözleri ile zehirleyip öldürmektir…
Şimdi hem ağlayan hem ağlatan vursun başını…
Koşsun herkes kendi yangın yerine… Ağlasın herkes kendi yiğidine!
Ben ağlıyorum DÜŞGEZGİN’İME…
Esenlikle ve sevgiyle
Kalın sağlıcakla
Melekler öpsün yüreğinizden
-Düşgezgini ve Dila-