Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '09

 
Kategori
Tarih
 

Saklı kalan tarih

Saklı kalan tarih
 

Zorla göç esnasında çocuklar...


Katılaşmaya yüz tutan her türlü rejimde yürek yangınları görebiliriz.

Komünist rejimin toprağında doğmuşum. 20 yüzyılın sonlarında komünist rejim uygulanan ülkede, asimilasyon politikaları uygulayarak topraklarında yaşayan Türklerine baskı ve zülum edilmiş, zorunlu göçe zorlanmışlardır. Tarihin daha da ön sayfalarına bakacak olursak aslında bu göç, Rumeli Türklerinin trajedisidir.

1877/78 Doksanüç (Türk-Rus) Harbi olarak bilinen savaş. Rumeli topraklarını yerinden sarsmış, yüzbinlerce Rumeli Türkü'nün trajedisinin ve kitle halinde göçe zorlanmasının bir başlangıcı olmuştur.

Bu savaş sonrasında Bulgaristan Devleti kurulmuştu. Yeni kurulmuş devletin sınırları içerisinde kalan Türklere de “Bulgaristan Türkleri” denilmeye başlanmıştı.

Resmi Bulgar kaynaklarında Bulgaristan'dan Türkiye'ye yapılan göç rakamları çarpıtıcı boyutlardadır.

1. 1877/78 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında: 1 milyon Türk,

2. 1911-12 Balkan Savaşı'nda: 440 bin Türk göç elmek mecburiyetinde bırakılmıştır.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, komünistlerin idarede bulundukları dönemde, şu yıllarda büyük göçler olmuştur:

1.1950/51 yıllarında 154 bin Türk,

2.1968/78 yıllarında 120 bin Türk,

3. Mayıs 1989-Mayıs 1990 tarihleri arasında 345.960 insan Türkiye'ye göç etmiştir.

Zamanın başbakanı 1992 yılında BBC'ye yaptığı açıklamada, ekonomik sebeplerden dolayı da ayrıca 170 bin Türk'ün Türkiye'ye iltica ettiğini bildirmiştir.

Son büyük göçün sebeplerine gelince, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra iktidardaki komünist lider göçü emriyle durdurdu. Özel olan Türk okulları devletleştirildi. Türklere ait yeni devlet okulları da açıldı. Türkçe gazete ve dergi çıkıyor, Sofya radyosu Türkçe yayınlar yapıyordu. Hatta Razgrat, Şumnu ve Kircaali'de Türk tiyatrolar bile açılmıştı.

Dini okullara gelince mevcut bütün dini okullar kapatıldı. Hristiyanlar, Ortodokslar, Katolikler, Protestanlar, Museviler ve Müslümanlar dinî örf ve âdetlerinden mahrum bırakıldılar. Kiliselere ve camilere gitmek yasaktı. Çünkü rejim, ateist idi.

1956 yılının Nisan ayında, Bulgar Komünist Partisi'nin en yüksek organı olan POLİTBÜRO, halen Bulgar tarihçileri tarafından da programı bilinmeyen bir çok kararlar alır. Todor Jivkov da genel başkanlığa getirilir. Bu tarihten sonra bütün Bulgaristan'da bir istibdat devri başlar. Belene adasındaki meşhur ölüm kampı genişletilir, 1960'ta Lofça ve daha başka yerlerde yeni ölüm kampları açılır.

1956 Plenumu (kongre)'ndan sonra Türk okulları Bulgar okullarıyla birleştirildi ve Türkler için açılmış öğretmen okul ve liseleri kapatıldı. Türkçenin okutulması müfredat programlarından çıkarıldı ve okullar birleştirilince de bir çok Türk öğretmen işten uzaklaştırıldı.

Bütün bunlar 84/85 yıllarında türk adlarının bulgar adlarıyla değiştirilmesi olayının hazırlıklarıydı.

1984'te komünistler, bütün devlet mekanizmasını, ordusunu, polisini harekete geçirerek, bir kaç haftanın içinde Türklerin adlarını değiştirdiler. Olaylar, Kırcaali bölgesinde, Mestanlı, Cebel ve Benkovski kentlerinde başladı ve Türkler, ordu birliklerine, tanklara karşı yürüdü ve ilk şehitler de orada verildi. Türkçe konuşmak yasaklandı; Türklerle ilgili belgeler yok edildi ve Müslüman-Türk mezarlıkları tahrip edildi.

Ölüm kampları ve hapishaneler, ülke içerisinde sürgünler derken bir çok Bulgar (Türklerin haklarının geri verilmesini isteyen örgüt mensupları) ve Türk'ün sınırdışı edilmesine sıra gelmişti.

25 Mayıs 1989'da yapılan protesto neticesinde aralarında annesinin arkasında kundakta kurşunun isabet etmesi sonucu ölen Türkan bebekle şehit olan kişilerin ölümüyle "Büyük Göç" başlamış oldu.

Zamanın Türkiye başkanı Turgut Özal "Orada yaşayan Türklere kapılarımızı açıyoruz." dedi. Yığınla insan Türkiye'nin kapısına dayandı. Okullarda yatırılan insanların çokluğu Türkiye'nin kapısını kapatmasına sebebiyet verdi. Bir çok insan kaçak yollarla Türkiye'ye geldi.

91 yılının Kasım ayında turist olarak Türkiye'ye giriş yapmıştık. Tarihi yaşamak belki de daha farklı oluyor. Çünkü yaşayanlar dehşet verici olaylar yaşamış.

İnsanlar korkularından evden dışarı çıkamıyor, polislerin ad yoklamalarında insana kaba kuvvet uygulaması için herhangi bir nedeni de olmuyormuş. Hapishanede hiç uğruna tutulan insanlar, kaybettikleri zaman zarfında tükenmişlilik... Doğumunu evde yapmak zorunda kalan anneler. Şehit olan bir bebek ve diğerleri...

"Bulgaristan Türkleri" değil, Balkanlarda yaşayan Türkler Osmanlı devletinin evladı fatihanlarıdır. Balkanlardaki savaşlarda en çok kayıp veren anlamında zamanın Osmanlı Padişahı tarafından verilen sıfattır.

Her katı rejim gibi demokrasinin tam olarak yerine getirilememesi de yürek acılarına ve yangınlarına sebebiyet vermeye devam edecektir.
 
Toplam blog
: 128
: 1145
Kayıt tarihi
: 23.11.07
 
 

Herkes gibi yazar, çizerim. Dünyamı boyarım hepsi bu!..