Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Salvador Dali

Salvador Dali
 

Salvador Dali


Dev sanatçıların dev aşkları – Onun en büyük tutkusu resim değildi.

Onun büyük tutkusu Gala’ydı…

&

“Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım.

Beni severken hala onu seviyorlardı aslında.

Belki de benden çok onu…

Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinden itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.”

 

&

Salvador Dali,11 Mayıs 1904’de İspanya’nın bir köyünde doğdu.

6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya geldi…

Annesi ve babası, ölmüş oğullarının yerine yeni gelen bebeklerini koymuşlardı. Onun adını vermişlerdi. Onu daha önceki çocukları gibi seyiyorlardı. Sanki onun bebekliğini bir daha yaşıyorlardı… Tanrının garip bir de cilvesi vardı. Salvador ağabeyine çok benziyordu. Nerede ise onun ikizi olacak kadar çok benziyordu…

Salvador kendini hatırladığında ilk aklına gelen anne babasının yatak odasındaki İsa’nın çarmıha gerilmiş hali ile ölen ağabeyinin resmiydi. Resme baktıktan sonra gider aynaya bakar şaşırırdı.

Anne babasının hep başkasının yerine kendini koyduklarını bildiğinden bu ruh yapısında iyi şeyler yapmıyordu. Zamanla onun gölgesinden kurtulmak için, kendini onlara kanıtlamak için olmadık şeyler yapıyordu. Bunlara histeri krizleri de dâhildi. Onlara o kadar çok oyunlar oynuyordu ki aile ilk başlarda telaşlanmışlardı. Zamanla oğullarının ne yapmak istediğinin farkına vardıklarından üstünde fazla durmamaya başlamışlardı.

Tam bu günlerde; Kızkardeşi Ana Maria doğdu. Dikkatler onun üzerindeydi. Salvador bu seferde kız kardeşini kıskanmaya başlamıştı. Sakatlanmış ruh duygusu her geçen gün biraz daha darbe yiyordu…

İşte o zamanlarda resim çizmeye başladı. Yalnızlığını, hırsını resim yaparak geçiştirmek istiyordu. Ailesinin dikkatini çekmek, onun farklı biri olduğuna onları inandırmak istiyordu.

·         10 yaşında yaptığı ilk self-portresinin ismi; hasta çocuktu…

·         Ailesi ondaki yeteneği fark edince onu bir resim kursuna kayıt ettirdiler…

·         Öğretmeni Juan Núñez iyi bir ressamdı; ondan karakalem çalışmayı öğrendi. Daha sonra Catalan; empresyonist ve realistlerini tanıdı.

·         Daha sonra Kübizm ve Juan Gris'i keşfetti.

·         20'li yılların başında Madrid San Fernando Akademisine başladı.

Buraya kadar hayatının yirmi yılı bir sürü uyumsuzlukları, problemleri ile geçti. Ailesini ciddi şekilde üzüyordu. Onların hiçbir zaman aradıkları, istedikleri evlat olamamıştı. Böyle bir niyeti de yoktu.

Okula başlamasına başlamıştı ama orada da aynı ruh durumu, sıkıntıları ve bilhassa;  anarşist hareketleri nedeniyle okuldan atıldı…

Hatta tutuklandı.  Girona'da tutuklu kaldı.

Bu onun canını çok sıkmıştı. Okuldan nasıl atılırdı. Tekrar mücadeleye başladı. Okula girmeliydi. Nitekim başardı. Bir süre okulda kaldı. Ama uyum sağlıyamıyordu. Devamlı sorun çıkartıyordu. Arkadaşlarını rahatsız ediyordu. Öğretmenlerinin huzurunu kaçırıyordu. Sonunda olanlar oldu. Okuldan bir daha alınmamak üzere atıldı…

Bu onu çokta rahatsız etmedi. Okulda kalmak istiyordu. Son yıllarda okulda kendince çok sıkıntı çekmişti.

Paris’e gitti.

Hayatının en büyük değişimi onu Paris’te bulacaktı. Burada, Picasso'yla tanışacak ve kaderi değişecekti. Çünkü Salvador iyi bir ressamdı. Picasso ondaki cevheri görmüştü.

Salvador Dali artık oradaydı ve çalışıyordu.

·         10 yıl sonra Londra'da Stefan Zweig onu Sigmund Freud'a tanıttı.

·         1923'te Madrid'de Luis Buñuel ve García Lorca ile tanıştı.

Dalí böylece değişti. Görünümüyle de.

Başlangıçta ki uzun saçları; ağzından hiç düşmeyen piposu daha sonra kısacık biryantinli saçlı spor kıyafetli asık suratlı birine dönüştü.

·         Günlük yaşamı; entelektüel bir söylemin ve lüks bir yaşamın çevresinde dönüyordu.

Buñuel'le 'Bir Endülüs Köpeği' filmini sahneye konmasına yardımcı oldu. Ama. Buñuel'i dinsizlikle suçlayarak ikinci bir filmden uzak durdu.

Buna karşın Garcia Lorca'yla çok yakın bir arkadaşlığı oldu.

1925–36 yılları arasında uyumlu bir dostlukları oldu.

Dali farklı biriydi. Kadınlar pek ilgisini çekmiyordu.

Onlar ‘sadece erotik fantezileri için gerekli’ydiler.

Dali böyle rahatsız bir hayat yaşarken bir terasta kocasının yanında duran bir kadını gördü. Kadından müthiş etkilendi. Bu kadının adı Gala’ydı…

·         Gala; bir Rus avukatın kızı ve sürrealist şair Paul Eduard'ın eşiydi.

Kadına âşık olan Salvador’un, ondan başka gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Tutkulu bir âşık olmuştu.

Birkaç ay sonra tamamen âşık olarak birlikte yaşamaya başlayacaklardı.

·         Gala; Dali için bir âşık,

·         Bir arkadaş,

·         Esin perisi ve model

·         Danışman ve herşeyin ilersinde varlığının yöneticisi olmuştur.

Birlikte Port Ligat'de hayatlarının evlerini kurdular. Muhteşem bir evdi. Çok emek vermişlerdi. Çok özenmişlerdi… Tam o sırada savaşlar başladı. İlk önceki savaş;

İspanya İç Savaşı’ndan daha sonra Dünya Savaşıydı. Salvador ve sevgilisi oraları terk etmek zorunda kalmışlardı.

Onlarda tam bu günlerde dünyayı gezmeye karar verdiler.

Bu günlerde Dali’nin şu sözleri çok dikkat çekecekti:

·         “Her zaman anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim.  Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür.”

Bundan sonra olanlar şaşırtıcı olacaktır.

1934'te beş yıllık aktif bir işbirliğinden sonra artık eski sürrealist arkadaşlarından ayrılmış ve küçük burjuvaya dönüşmekle suçlanır olmuştu.

Çünkü politikadan kaçıyordu:

Bu sözleri çok tartışılacaktı:

·         “Beni  marksizm bir parça bile ilgilendirmiyordu. Politika bir kansere benziyordu.”

Daha sonra Newyork'a yerleşti…

Devamlı orada kalmıyordu. Arada sırada geri dönüyordu.

Onu en çok üzen olaylardan biride; faşistlerin arkadaşı Garcia Lorca'yı öldürmeleriydi.

Kuzey Amerikalılar tarafından aranılan, sevilen, iyi ücret ödenen biriydi.

1966'da Newyork modern sanatlar müzesinde, ona bir retrospektif (dünden bu güne)adadılar.

Beuborg'daki bir diğer sergi için 1979'a kadar beklemesi gerekti.

Hayatının acısını üç sene sonra yaşadı.

·         1982'de Gala öldü. O zamandan sonra nerdeyse resim yapmayı bıraktı.

·         Dali, Gala’nın mezarının olduğu Pubol'e yerleşti ve son eserlerini verdi.

·         Bütün akımları tanıyıp; olası bütün etkilerden geçtikten; tüm çılgınlığıyla o devasa eseri 'Babil Kulesi'ni oluşturduktan sonra; Salvador Dali,sanatı boyunca uzayıp giden bir ipi farketti.

·         Bu ip görünmez bir şekilde daha Breton'la bile değilken gerçekleştirdiği ilk sürrealist eseriyle, gerçek anlamdaki sürrealist eserlerini birbirine bağlıyordu.

·         Freud'un içten ve fanatik olarak tanımladığı, Dali'nin gözleri; hep büyüleyici bir dünyayı keşfediyordu.

·         Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala'dan ayrılmadı,

·         Kendine duyduğu ihtiyaçtan daha fazla bir ihtiyaçla ona bağlıydı.

·         Pubol Şatosundaki yangından kurtulduktan sonra; 23 Şubat 1989'da Figueras hastanesinde, 84 yaşında öldü.

·         Cesedi ilaçlandı ve Figueras'daki müzesine hâkim olan dev kubbenin altına gömüldü.

Salvador Dali’nin tablolarını izlerken hayatı hakkında neler yaşadığını hissedersiniz.

Tüyleriniz diken – diken olur.

Sanat kişinin kendini yansıtmasıdır…

Ya da ben öyle bilirim…

Nazan Şara Şatana

http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....