- Kategori
- Sosyoloji
Sanallaşma ve Psikolojik Algı Savaşlarının İnsana, Topluma etkileri // Türk Fırtınası // Önder Karaç

Sömürerek kendini gelişmiş sayan emperyalist devletlerin son yıllardaki teknoloji destekli siber tehdit ile algı operasyonları ile toplumları teknoloji, tüketim, eğlence ve borca bağımlı yaptı. İnsanları bağımlı ve esir alma niyetini yarı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri dini kullanarak duygu sömürüsü yapan siyaseti ve toplumun cebini sömüren sermayeyi ele geçirerek medya terörünü algı operasyonları adına siyaset ve sermaye kontrolünde tutarak niyetlerini işliyorlar. Toplumları uyuşturup bölerek, parçalayarak, birbiri ile kavga ettirerek, adaleti yok ederek, insan terörünü çoğaltarak, silah ve düşman üreterek çatışmayı, kan ticaretini çoğaltarak yapılan bütün faaliyetlerin kötü niyet adına sahnede oynanan oyunun adıdır psikolojik algı savaşı.
Yaşadığımız kürenin coğrafi özellikleri bölgesel farklılıklar içerir. Farklı bölgelerde farklı kültürlere sahip toplumlar yaşar. Arkaik zamanlardan pişerek günümüze kalan gelen bölgesel farklılıklar, bugün dil, yaşam ve kültür olmak üzere sosyal hayatın çeşitlenmesini sağlayan unsurlardır. Farklılaşma aynı zamanda toplumların ayrıklaşmasına da sebep olmuştur. Karma dil, karma yaşam, karma kültürler birbirlerinin içine girerek diğerini yok etme savaşını gizli bir niyetle yapmaktadır. Dil ve düşünce farklılıkları olsa da her toplumda öne çıkan ve olması gereken iyi insan olmak olgusu ve beklentisi değişmemektedir. İyi insan olgusunu bu karma ve ithal kültür karmaşası bozmaktadır. Yabancı dil kendi öz dilini baskılamakta, yabancı kültür ötekileştirerek diğerini farklılaştırdığı için insanı ikiye bölmektedir.
Evrensel kalabilme başarısını gösteren insan ve toplumlar aynı zamanda doğallığını ve yerelliğini de çok başarıyla koruyabilmektedirler. Bilgi birikimin tabanda biriktiği günümüzde eleştiride haklı olarak dipten gelmeye başlamış ve dünyayı, hayatı, çağı değiştirecek nitelikte özelliklere sahip insanların insani doğallıkta evrensel bakışla birleşmeleri kötü niyetli tavanda bulunanları her gün biraz daha zorlamaya başlamıştır.
Yirmi birinci yüzyıl teknolojinin insan algısında yıprattığı ve bağımlılıkla ürettiği tembellik ve ne oluyoruz karmaşası içinde diğer çağlardan farklı sosyolojik özellikler taşısa bile evrensel değerde insana özgü doğallık değişmezlik özelliğini koruyacaktır. Korumak adına toplumdaki beklentilerin değişmesi, tepkilerin çoğalması, baskı, dayatma ve nihai niyetin neticesine ulaştıracak son vuruşların ne yazık ki vurulması yine insanlık adına olacaktır.
İnsanı sömürülmesi gereken bir meta gibi gören zihniyetin bu çağın başında sonu gelmiş olması insanlık huzuru adına şanstır. Bağımlı tembelliğin zaten uzun sürme şansı yoktur. Hayal kırıklığına uğrayanlar insanı meta gibi sömürülmesi gereken bir mal ve bağımlı tembelliğin birer aracı olarak görenler olacaktır.
Günümüz toplumlarının sosyolojisinde bireyci yenileşmeler beraberinde yenileşmenin faydasından daha büyük problemler ürettiği için o problemin içinde boğularak bireyselden toplumsal şuur bilincinin yeniden filizlenmesine sebep olacaktır.
Karmaşık ilişkiler düzeninde bireyi bir ekonomik forma, pazarın bir müşterisi görme, tüylerinin hissedilmeden yolunması niyetlerine hedef olması bu karmaşanın bizzat kendisidir. Hiçbir niyetin hiçbir niyeti kendisine kendisinin ihtiyacı ve talebi olmadan tersten müşteri görme ve istediğini dayatma zihniyeti ne yazık ki başlamadan, olgunlaşmadan tek tarafa yontan bir kötü zihniyet olduğu için bitmek zorundadır.
Entelektüel anlamda kendisini ve toplumsal yapılarda olan değişimleri anlayamayacak kadar ‘cahil’ ve ‘ilgisiz’ bir bireysel bakış kötü niyetli dayatma zihniyetlerin yaşama sebebidir.
Gittikçe çeşitliliği sebebiyle yoğunlaşan hayat insanların merak ve ilgilerini artırsa bile zaman bırakmadığı için bu isteğe rağmen sistemi ayakta zorla tutan neferler olarak ne yaptıklarının, neye ve ne için hizmet ettiklerinin farkında olmadan dayatmayla şartlanmış koşullanmanın içinde helak olmaktadırlar.
Algı için üretilenler her kişide yaptığı tahribatla tahribat yapanlara da faydası olmayacak ve beklemedikleri bir sonuca götürecektir. Sömürü düzeninin bütününden kopmaması için tasarlanan tuzaklardan kurtulabilme başarını çok az insan becerebilmiş olup diğerleri adına şans üretmektedirler.
Her insan kendi sınır ve haklarının farkında olmadan ekonomik ve politik sistemin çıkmaz sokaklarında debelenen şaşkına dönmüştür.
Bu durumda çıkan sonuçlar beraberinde büyük bir kaosun habercisi olduklarını kaosun içinde kalanlar haricinde herkes tarafından net görülmektedir.
Düşün ve kültürel dünyamızın kendine yeni bir düzen oluşturmaya, mevcut sistemleri değiştirerek evrim ve devrim gerektirecek bir sürece bizi sürüklediğinin dikkatiyle yüzleşmemiz gereğini ortaya koymuştur.
Dünya ve insanlık üzerinde teknoloji, ağlar ve ahtapot kollu şirketlerle “psikolojik algı savaşının” sürdüğünü ve bu hakim olma ve kalma adına dayatan merhametsizliğin kaosun baş sorumlusu olduğu görmek çözüme gitmekte işin yarısıdır.
Maksatlı yanılgılar insanları hem ahlaki, hem insani, hem sosyal bir takım bozukluk, sapkınlık ve toplumsal boyutu olan değişimlere zorlar. Toplumların yaşamında istenmeyen değişimlerde gerçekleşebilir. Maksatlı yanılgıların çıkışından baş edilemez boyuta gelişine kadar geçen sürecin sürer derinliği büyüktür. Bu tür sonuçlarda ilk suçluya ulaşmak mümkün değildir. Veya ulaşsanız bile hasarı önlemek mümkün değildir. Örneğin ülkemiz 12 Eylül 1980 askeri darbesinin kimler ve kimin için yapıldığını herkesin tam olarak öğrendiği bugünlerde geriye gidip o suçu işleyenlere hesap sorsanız bile o işlenen suçun topluma ödettiği bedeli geri alamazsınız. Başka bir değişim ve tedbir almanız gerekir ki o tür ileride bedeli ödenmiş ve geri tahsili mümkün olmayan bir alacak gibi heba edilen hasarları toplum ödemesin diye denetim sistemi olan hukuk devletini çok iyi işler hale getirmek mecburiyeti ve suçluları anında yakalaması gereken sistem kurma ihtiyacı doğar.
Ödenen bir bedel yine olacaktır, ödeyenler suçu işleyenlerin sonraki kuşakları belki suçları olmadıkları halde belki aynı suçu işlemeye devam ettikleri için ödemek zorunda kalırlar.
Ana görünür derinliğin nasıl oluştuğuna dair sebep ve sonuçları bulurken, gelecekte nasıl görünür veya görünmeyen derinliklerde çukurlara sebep olup olmayacağını çok iyi deneyimi olan sistemleri o toplumun yapısına göre tasarlamak gerekir.
Bugün sanal yalanlarla gerçek sanalların kavgasında bu düşünceleri üretmek anlık tecrübenin bir metaforu olarak geleceğe anlık ışık döşeyecektir.
Sanallığın içine doğan kuşaklarla sanallığı öğrenmek arasında fark vardır. Sanallaştıkça sorunlarımızı büyüttük. Sanallaşmayı üretenler bile bu beladan nasıl bir çıkış ile kurtulabileceklerini bilmemektedirler. Bilerek birbirini kandırmanın bir sonu olmadığını aslında onlarda ilk yola çıktıklarında düşünmüş olmalılar.
Anadili teknoloji olan çocukların bir suçu yoktur. Çünkü anadil öğretilmez, edinilir. Bebek dünyaya gelir ne görür, duyar ve anlarsa onu edinir. Sıralı ve sistematik bir eğitimden geçmeden geç öğrenmeleri gerekenleri erken öğrenerek hayattan doyum konusunda çok küçük yaşlarda çok yaşlı insanların tepkilerini veren çocuklara şaşmamak gerekir.
Bunun sorumlusu teknoloji denen faydadan çok zarar üreten bilimin çıkara bulaşmış halinin insandan ve özellikle bebeklerden, çocuklardan uzak tutmamış olmamızdır. İlkokul çocuklarına tabletle eğitim ve öğretim vermenin de bilimsel, sosyal, toplumsal bir yararı olmamakla birlikte teknoloji üretip satmak isteyenlere çocuklarımızı kurban ederek üzerinde bir de bedel ödemek aptallığıdır.
Sanallıkla büyüyen çocuklar zihinsel ve kavramsal uyuşukluk sürecini gelişim zamanlarına denk getirmeleri en büyük talihsizlik olarak algı ve çıkar operasyonlarına çok erken kuşak harcamak gibi toplumsal sorunun ötesinde insanlık sorununa dönüşmüştür.
Sanallaşmanın amacı zihinsel işgal ile insanları modelleyerek sömürmektir.
Önder Karaçay
Mobbıng Bank Türk Fırtınası Sır Kitabın Yazarı