- Kategori
- Sanat Eğitimi
Sanat Eğitimi 2

Selçuk Arkeoloji Müzesi, İzmir
Şiir
musa çelebi
devlet solgundu
güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç
kökünden sarsılmış gibi
elmalar akikti, üzümler canfes
ve ölümü bir hasbahçe belleyip
musa çelebi
nicedir sırmalı bir düşü
yağlı bir kemend gibi
boynuna dolamış
devlet solgundu
ve halk, yakut bir atlas olarak
susuşu karakalem, gülüşü mirî
ve ansızın sedef bir orak
biçmiş gibi gülüşü, yahut ki
acının kol demiri
şrak, göğsüne vurulmuş
güya ki yaprağın biri
düşmüş de, ağaç kökünden sarsılmış gibi
Hilmi YAVUZ
AÇIKLAMALAR
Musa Çelebi
1.Bayezit’in oğlu. Kardeşiyle 1402 Ankara Savaşı’na katılmış. Timur’a tutsak olmuş. Timur’un beğenisini kazanınca Bursa yöresine Emir olur. 1411’de Rumeli’nde Osmanlının tek egemeni olur.Edirne’de tahta geçer.Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin Mahmut’u bilimsel unvan olan kazaskerlikle ödüllendirir. Kardeşi Mehmet Çelebi’yle savaşır yenilir, 1413’te öldürülür.
Şiirde ozanın sözünü ettiği kişinin böyle bir geçmişi var. İşte bu yaşantının üzerine kurulan şiir duygularımızı devingen kılıyor. Ozan, öğretmeden, Musa Çelebi’nin geçmişini bildirmeden sözlere kanat takarak, sözleri kanatarak yaşanan acıları duyuruyor, sezdiriyor.
Devletin güçsüzlüğü,
“devlet solgun”
dizesinde değişmeceli anlatımla duyuruluyor.
“Solgun”
canı kalmamış, pörsümüş anlamındayken, burada “güçsüz” anlamında kullanmış.
”yaprağın biri / düşmüş”
dizeleri ile Musa Çelebi’yi mi duyuruyor?
Bir başka dizesinde,
“ağaç / kökünden sarsılmış gibi”
bir kargaşanın olduğu görülüyor mu?
"elmalar akik, üzümler canfes”
akik : yüzük taşı, değişik renklerde, saydam, parlak;
canfes : dayanılmaz güzellik
Şiirde
“akik : renk,
canfes : yumuşaklık” anlamlarıyla ilgilidir.
Bu iki sözcük benzetme ilgisiyle başka sözcüklerin yerine kullanılmıştır. Bu aktarma olayına eğretileme diyoruz.Böylece elmalar ve üzümler daha diri, daha canlı biçimde yansıtılmış. Görme, tatma, dokunma duyularına seslenme duyuları eyleme geçirmiş.
“halk, yakut bir atlas olarak”
betimleme,
ayrıca
“susuşu karakalem, gülüşü mirî, sedef bir orak”
söz öbeklerinde de
“susuş, gülüş, sedef”
sözcüklerinde eğretileme yapılmaktadır.
Ayrıca,
“gülüş, susuş” nesne gibi verilerek somutlaştırma yapılmış.
Ozan değişmece, eğretileme, betimleme, somutlaştırma ile şiirinde anlatımı güçlü kılıyor. Amaç görme duyusuna görev yaptırmak.
“ve ölümü bir has bahçe belleyip
musa çelebi”
dizelerinde dram var.
Hemen arkasından kendini acıya götürecek dizeler baş gösteriyor:
“nicedir sırmalı bir düşü
yağlı bir kemend gibi”
korkunçluğu benzetmeli anlatımlarla güçlü kılınmış.
“sedef bir orak / biçmiş gibi gülüşü,
yahut ki / acının kol demiri
şrak, göğsüne vurmuş”
Burada benzetmeler anlatımı başka bir boyuta götürüyor. Şiirde sözü edilen kişinin dramı anlatılıyor. Böylece şiirde söze çok anlamlılık kazandırılıyor.
“acının kol demiri”
sözü edilen kişinin göğsüne vuruluyor. Bu da somutlaştırma örneğidir.
Ozan, dili günlük kullanım dışına çıkarmıştır. Sözcüklerin ses değerlerini, sözcüklerin yaratacağı resimleri yani imgeleri düşünüp kurarak kullanmıştır. Bu kullanım şiirde çığlıklar, sessiz haykırışlar, korkunçluklar, çağrışımlar duyuruyor.
Bütün bunlardan sonra
“şiir nedir?” diye sorsam kaç tanım çıkar?
Şiir, imgelerle düşünme sanatıdır.
Şiir dil sanatıdır.
Bu tanımlar bu şiire yakışmaktadır.
Tarih, bunu anlatmaya kalksa böyle mi anlatırdı?! Bizlere bir şeyler öğretmeyi amaçlardı. Ama şiirin böyle bir sorumluluğu yok.
O derin yaralar açarken bilgi vermiyor, ne anlattığını da bu şiirde herkes ayrı ayrı açıklayabilir.Çünkü bu şiir imgeler üzerinde boy veriyor.
Ya işte bir Musa Çelebi varmış, işte bu kadar.