Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Sanat ve edebiyatın toplum üzerindeki etkisi

Sanat ve edebiyat yediden yetmişe herkesi etkileyerek bireylerin ve toplumların değişmesinde büyük rol oynar. Kendi yaşamımdan hareketle konuya girmek istiyorum.

Çocukken, daha okuma yazma bilmeden önce, kitapların resimli sayfalarına bakarken ömrümde hiç göremeyeceğim yerleri, bana garip gelen insanları görürdüm, güzel duygular uyanırdı içimde, resimlerin altındaki yazıları okumak isterdim. Okuma merakı o sıralarda başladı bende. Orta öğretim sıralarında okuduğum yabancı öykü kitapları ve Ömer Seyfettin'in Kaşağı adlı öyküsü gibi öyküler beni derinden etkiliyordu. Öyle ki iftiraya ve haksızlıklara uğramış olanların imdadına hemen koşmak istiyordum. " Bu Vatan Kimin" adlı şiir taa o zamanlardan beri bana yabancı değil, taa o zamanlarda yurt sevgisi bayrak sevgisi kazılırdı yüreğime. Bu yüzden diyorum ki sanat ve edebiyat ürünleri gerçekten ruhsal durumumuzu etkiler, duygularımızı kamçılar; ellerimizi, ayaklarımızı ve yüreğimizi harekete geçirir.

Gerek kölelik döneminde gerek feodal döneminde ve sonraki aşamalarda sanat ve edebiyatın gücüne inandıkları için bunu bağımlı kılmaya, bunu sömürü ve baskı aracı haline getirmeye kalkışanlar da olmuştur. Ne var ki sanat edebiyat ürünleri her dönemde bağımlılığı reddederek kendi evrensel alanı içinde adalet ve barış taraftarı olmuş, karanlığı değil aydınlığı seçmiş, çirkinliği değil güzeli benimsemiş, acıyı değil mutluluğu seçmiştir. İnsanlık adına gerçekleştirilmiş hareket ve değişimlere baktığımız vakit bunu apaçık görebiliriz. Sözgelişi, rönesans ve reformun gerçekleşmesinde sanatçıların büyük rol oynadığı yadsınamaz bir gerçek. Fransız Devrimi, sanatçı ve edebiyatçıların eseridir diyebiliriz. Türkiye'nin Batı kültürüne, Batı uygarlığına yönelmesinde aydın yazar ve şairlerin katkısı olmuştur. Bu nedenle sanatın anlam ve önemi hakkında kitaplar yazılmış, vecizeler söylenmiştir. En güzel sözlerden biri de Atatürk'ündür: " Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. "

Ne yazık ki sanatın ve edebiyatın görevini, sorumluluğunu kavramamış olanlar olduğu gibi, sanat ve edebiyatı toplum sorunlarından soyutlamaya çalışanlar da vardır. Örneğin, sanat dalının bir kolu olan tiyatro için şöyle diyorlar: " Tiyatro halkın eğitildiği yer değildir. Halk eğlenmek ister. " Bu sözlerle demek istiyorlar ki insan bilincini etkileyen tarihsel ve toplumsal içerikli sanat ürünleri gereksizdir.

Oysa, tiyatro halkın yaşamından doğmuş, halkın bağrında büyümüş bir sanat dalı olduğu için , halkın yaşamına eğilmek zorundadır. Temel görev ve sorumluluğu budur. Gerçekçi tiyatro ustaları boşu boşuna şu sözleri söylememişlerdir: " Tiyatro güldürürken düşündürür, düşündürürken eğitir. " Bir arkadaş, " Cimri adlı tiyatro yapıtını okudum; cimriliğin insanı nasıl gülünç duruma soktuğunu düşünerek cimriliği bıraktım" demişti bana. Ama farkında olmadan tiyatronun kişi üzerindeki etkiyi de ortaya koymuş oluyordu.

Tiyatroyu sadece eğlence aracı olarak gören zihniyet, şiiri de toplumsal ve tarihsel sorunlarımızdan soyutlamak istiyorlar. Dedikleri şudur: " Şiire toplumsal görev yüklememeliyiz; şiir, şiir için olmalı."

Unutmayalım ki hayatı değiştirme, hayatı güzelleştirme amacını taşımayan şair, yazar, ressam ya da başka daldan bir sanatçı kendini de değiştiremez.. 0ysa insanlar kendilerini değiştirmemiş olsaydı şimdi Ortaçağ karanlığında olacaktık.

ŞEMSETTİN MURAT

 
Toplam blog
: 155
: 1573
Kayıt tarihi
: 20.09.08
 
 

Diyarbakır doğumluyum. Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü mezunuyum. Hazro TÖB-DER Şubesi başkanlığını y..