- Kategori
- Sinema
Sanat ve müzik, uyarır..!
Bir film..!
İnsan hayatına, yaşanan tüm dehşete rağmen, bu kadar olumlu bir katkıda bulunan başka bir film seyrettimse de...
Adrien Brody'in mükemmel bir performans sergilediği, Küresel Terör dense de, yaşadığımız yakın dönem fasılalı/geçişli Üçüncü Dünya Savaşını yaşattığından, herkesin seyretmesini, seyredenlerin tekrar seyretmesini istediğim bir film...
Annesini toplama kampında yitiren ve babasıyla birlikte kamptan kaçarak yaşamının bir dönemini tıpkı Szpliman gibi Varşova gettolarında saklanarak geçiren yönetmen Roman Polanski film hakkında “Polonya tarihindeki bu acılı dönemi anlatmayı hep istemiştim. Fakat bunun bir otobiyografi olmasını istemedim. Wladyslaw Szpilman’ın hatıralarının ilk bölümünü okuduğumda ‘The Pianist’in benim bir sonraki filmim olacağını biliyordum. Tüm dehşetine rağmen sevimli ve umut dolu bir yanı vardı” diyor.
Polanski’nin Szpilman’ın hatıralarına 2000 yılında piyanistin oğlu sayesinde ulaşmış. Savaş başladığında 27 yaşında olan Szpilman, Polonya’nın geleceği en parlak konser piyanistleri arasındaymış. Yahudi oluşu sebebiyle ailesiyle birlikte Varşova gettolarına sürüldükten sonra, bir işbirlikçi sayesinde esir kampı trenlerinden kurtularak hayatta kalmayı başarmış. 1946 yılında kitap haline getirdiği hatıraları yasaklandıysa da, oğlu 1999’da bulduğu yazıları tekrar basarak onu uluslararası üne kavuşturmuş. İşte Polanski de, bu kitaptan yola çıkarak oluşturmuş ‘The Pianist’i.
Yakın zamanda Bosna Hersek'de yaşananların anısına, Afganistan Pakistan anısına, İran-Irak sınır savaşından Irak işgaline, Irak'da yaşananların neler olabileceği hakkında kısıtlanmayan insancıllığa bir kaçış için, bu film seyredilsin isterim...
Hayalimi dile getireyim; Ulusal kanalların, ortak bir gün ve yayın saatine, ortak yayın yapmalarını isterim...
Kaç kez mi seyrettim..? Tekrar seyrettiğimde aynı ilgi ile seyredebilecek kadar az...
Yıkılan hayatların, şehirlerin, hayallerin içerisinde umudu ve çıkış noktası "sanatı" olan bir adamın, şiddetin anlık ve sürekliliğini yaşasa da, soğuktan uyuşmuş parmaklarında nefesinin yardımı ile yarattığı sıcaklık, yanyana dizilmiş siyah beyaz tuşlardan yansıttığı seslerin, insanda yarattığı şiddetli sıcaklık/sempatiyi tekrar tekrar yaşamak isterim...
Aslında onun kadar olmasa da, piyano çalmak, o tuşlara dokunmak, insanları hiç kimsenin karartamadığı beynindeki özel dünyaya, kısa bir süreliğinede olsa götürmek isterim...
Hani,
"Caddelerde Rüzgar, Aklımda Aşk Var"
nağmesini çıkartabilmek isterim...
Piyanom yok, olsa da çalmayı bilmiyorum, ama yeğenim var, gitar çalmayı öğreniyor, bana gitarından,
" na na na na nan na nan nan nan na na na na na nan na na na na naa "
dedirtiyor.
Olur ya yayınlanır, sihirli parmakların resitalini seyredersiniz, çıkan nağmelere eşlik etmeyi unutmayın...
Saygılarımla