- Kategori
- Dünya
Sanayi Devrimi’nde insanlık nasıl yanıltıldı? Ahlaksız bilginden doğru bilgi mümkün müdür (2)

Batılı ilim insanlarına göre (modern anlamda) matbaayı bulan Alman Johannes Gutenberg değil Korelilerdir.
Siyasetçiler mi ilim insanlarını kullanmaktadır, ilim insanları siyasetçileri mi? Aydınlanma çağının şövalyelerini, “Her şeyi sorgulayın!” diyen ve yanıltan batılı aydınları kimler sorgulayacaktır?
Aşağıda verilen bilgilerde ileri sürüldüğü gibi Sanayi Devrimi’nin ilk kez Batı Avrupalılar tarafından yapılmadığı yine insaf sahibi kimi Batılı ilim adamları tarafından ispat ve ilan edilmektedir.
Başlamadan bir ilginç bilgi daha verelim. 1789 Fransız ihtilali, denilenlerin aksine; Kral (çevresi, Toprak Sahipleri) ile sermaye arasında, ülke rantının paylaşım kavgasıdır.
İddia edildiği gibi, “Hürriyet-Adalet-Kardeşlik!” değerleri ile çokta bir ilgisi yoktur
...
Sanayi Devrimi’ni kimler yapmıştır? (İngiliz sanayileşme sürecinin Çin kökenleri: 1700-1846)
Bu kadar Yunan ve Roma yeter. Diğer ulusların
Boşalmış dükkânları hiç ilgi çekmiyor şimdilerde
Faydası olmuyor beklenmeyenin bile, boşuna çabalıyoruz
Zaferlerimiz değerini kaybediyor halkın gözünde.
Kartalın kanatlarında bu gecenin şairi
Yeni erdemler peşinde süzülüyor ışığın kaynağında
Çin’in doğulu ülkelerinde ve cesurca yayıyor
Konfüçyüs’ün öğretilerini Britanya’nın kulağına (*)
…
Sanayileşme ile ilgili herhangi bir standart iktisat tarihi ders kitabını alın, tartışmanın Britanya’nın 18. Ve 19. Yüzyılda ‘erken’ başarısı ile başladığını göreceksiniz.
Bu, konu ile ilgili önemli metinlerin başlıklarında da iddia edilir: bunlar arasında en dikkat çeken Phyllis Deane’in, The First Industrial Revolution (ilk sanayi devrimi) ve Peter Mathias’in The First Industrial Nation (ilk sanayici ulus) (1) çalışmalarıdır. Ya da R.M. Hartweir’in kendi sorduğu retorik soru olan;
“Gerçekten bir sanayi devrimi var mıydı?”sorusuna verdiği yanıttaki kapsamlı bir iddiasına göre “Bir sanayi devrimi vardı ve o da İngiliz’di.(2)
İngiliz sanayi devriminin Avrupamerkezci hikâyesinin merkezinde iki ayrı aksiyonu daha vardır. Bunlardan birincisi, Britanya’nın liberal laissez-faire devlerinin miras bıraktığı pozitif sosyal ortam ile ortaya çıkıyordu.
İkinci olarak, başarı hiç dışardan yardım almadan Anglosaksonların eşsiz dehası ve bireyselcilikleri ile gerçekleşmişti.
Walter Rostow’ın iddiası buna tipik bir örnektir: “İngiliz geçiş vakası eşsizdir, çünkü dışarıdan hiçbir müdahale olmadan tek bir toplumun iç dinamikleri ile oluşturulmuştur.”(3)
Ya da tipik bir Markist ifadeyle, Peny Anderson İngilizlerin ‘sanayi devriminin… güç açısından eşsiz, kapsamı açısından evrensel olan üretim güçlerinin anlık ve devasa bir patlaması olduğunu’ ileri sürer. (4)
İngilizlerin başarısının genel sırrının bireyselcilik ya da kendi kendine yardımın eşsiz özelliklerinde yattığı düşünülmektedir. Bunun önemi tipik bir Smithçi yöntemle David Landes tarafından yoksulluğa karşı evrensel bir çare olarak tanımlanır:
Tarih bize yoksulluğu ortadan kaldırmanın en başarılı yollarının çalışmak. İş, tasarruf, dürüstlük, sabır, direnç gibi özelliklerden meydana geldiğini anlatır. Sefalet ve açlık ile karşılaşan insanlara bencil bir kayıtsızlık da sirayet eder. Ama sonuçta hiçbir güçlendirme kişisel güçlendirme kadar etkili olamaz. (5)
Daha da spesifik olarak, Britanya’nın öncü kâşiflerinin ustalığına yoğun vurgu yapılmıştır. Tarihçilerin İngiliz sanayi devrime, tam anlamıyla bir iç ‘sorun ve çözüm sekansı’ şeklinde geliştirilmiş bir süreç olarak odaklanması tipik bir davranıştır. Bu sekans ‘üretim sürecinin bir aşamasının hızlanması bir ya da birçok farklılıklardandır.’ ve bu dengesizliği gidermek için buluşlara başvurulduğu bir sürecin ortaya çıkmasına neden olmuştur.’
Yeni İngiliz buluşlarına öncülük ederek çeşitli ‘engellerin’ toplu olarak ortadan kaldırılması, modern sanayi kapitalizmine karşı elde edilen en son başarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. ya da Landes’ in sözleriyle, İngiliz başarısının sırrı ‘kendini üreten’ değişimi etkileme yeteneğinde yatmaktadır.’ (6)
Bu bölümün temel savı, İngilizlerin girdiye sahip olmalarına karşın, başarı öyküsünün önemli ölçüde ‘başkası tarafından üretilen’ değişimden kaynaklandığıdır.
Marshall Hodgson bir defasında bir konuşma sırasında Batı’nın ‘Sung Çin’inin sanayi devriminin… bilinçdışı mirasçısı’ olduğunu belirtti. (7)
Ancak ‘bilinçdışı’ sözcüğü benim için de uygun, çünkü bu bölümde tartıştığım gibi, İngilizler bilinçli olarak Çin teknolojilerini –ya mevcut bir teknoloji ya da belirli bir teknoloji ile ilgili bilgiler- edindi ve asimile etti. Bu anlamda Büyük Britanya diğer ‘geç gelişen’ ya da ‘yeni sanayileşen ülkeler’ gibi idi ve böylelikle ‘geri kalmışlığın avantajlarından’ yararlandı ve erken gelişme gösterenler tarafından üretilmiş olan ileri teknolojileri asimile etmeyi ve geliştirmeyi başardı.
Öyleyse bir anlamda, İngilizler, birçok Batılının 1868 ilâ 1913 arasında (ya da 1945’ten sonra) Japonlar için söyledikleri şeylerle betimlenebilir: Çok büyük bir ürün çıkarma kapasiteleri vardı ve başkalarının düşüncelerini kopyalama, asimile etme ve geliştirme konusunda uzmanlardı.
Bizim büyük çoğunluğumuz 18. Yüzyıl Britanyası’nı araştırmanın ‘modernleşme’ olarak bilinen başarılı ekonomik gelişmeye götüren bütün ölçütleri sunacağına inanmaya devam ediyoruz. Eric Jones’un belirttiği gibi, ‘iktisat tarihçileri eşsiz bir dönüşüm arayışındalar ve bu da İngiliz Sanayi devrimi’ (8) Bu, Batı’nın hayal gücüne nüfuz etti.
Öyle ki. ‘her öğrenci bunu biliyor, çünkü iktisat tarihiyle ilgili hemen hemen bütün müfredatlar bu noktada başlıyor… (özellikle) eğer öğrenci kendi türümüzün yükselişi ile ilgili bir televizyon dizisi izlemişse.’ (9)
Ancak İngilizlerin hikâyesini daha geniş tarihi-küresel (ya da uzun küresel dönem) bir bağlama yerleştirerek, biz, İngilizlerin ‘büyük dönüşümü’nün dünya iktisat tarihindeki en önemli kopuşu temsil ettiği inancına karşı çıkabiliriz.
İngiliz sanayi devrimini, tarihi açıdan uzak olan Sung dönemi Çinli ‘ortakları’ 18. Yüzyıl Britanyası ile bağlayan küresel-ekonomik gelişimin sürekli gelişen hikâyesinde (önemsiz olmayan) bir an olarak görmek daha anlamlıdır.
Bu anlamda, Eric Jones, Sung dönemi Çin’inin başarısının Britanya’nınkine benzemediğini- tam tersine Britanya’nın başarısının Çin’inkine benzediğini ileri sürerken haklıdır. Ancak başka bir anlamda bu birleşim iki önemli farkı gizler:
-birincisi, Çin’den farklı olarak, Britanya bu bölümde açıklandığı gibi, diğerlerinin buluşlarını asimile etmek ve ödünç almaya yoğun olarak bağımlıydı.
-İkinci olarak, Çin’deki mucizeye tam olarak zıt bir biçimde, İngiliz sanayileşmesi arazi, emek, hammaddeler ve pazarlar gibi birçok Avrupalı olmayan kaynakların imparatorluk tarafından uyarlanmasına önemli ölçüde bağımlıydı.
Her şeyden çok bu gerçek, geçerli olan Avrupamerkezci Britanya’nın ‘tek başına’ başarısı lehine Sung mucizesini aşağılama eğilimini tersine çevirmeli ya da en azından nitelemelidir.
Bu nedenle, özet olarak, Britanya’yı geç gelişim gösteren bir ülke olarak nitelemenin önemi iki boyutludur.
-İlk olarak, Britanya’nın ‘ilk’ olduğu konusundaki evrensel varsayımını güçlendirir.
-İkinci olarak dikkatimizi yeniden Britanyalıların, erken dönem Doğulu gelişmiş uluslardan (en dikkat çekeni Çin) gelen daha gelişmiş teknolojilere ve düşüncelere gıpta etmesini ve benimsemesini sağlayan stratejilere ve bunu geçerli kılan Doğu küreselleşme sürecine yönlendirir.
Çin: İngiliz Sanayileşmesi için bir model
(İngiliz Prof. John M. Hobson) ana savım İngilizlerin özellikle parlak buluşçular olmadıkları yönünde. Asıl yetenekleri daha çok ilk Çin buluşlarını ve teknik düşüncelerini benimsemek ve geliştirmek olmuştur.
Öyleyse İngilizler Çin kaynaklarına nasıl ulaştılar ve Çinlilerin düşünceleri İngiliz kültürünü ve politik ekonomiyi nasıl etkiledi?
Doğu’nun aydınlanması
Avrupa’da Aydınlanma Çağı temelde şizofrenik idi, şöyle ki. Aydınlanma Çağı ‘örtük ırkçılığın’ doğuşu açısından önemli iken Aydınlanma düşünürlerinin olumlu olarak bağdaştırıldığı düşüncelerin birçoğunun doğrudan Doğu’dan aktarılmış olması bir çelişkiydi.
Burada bu pozitif Doğu etkisini ele alıp, bir sonraki bölümde de Avrupalıların Doğu’yu nasıl aşağıladıklarını inceleyeceğim.
Çinlilerin düşünceleri özellikle Kıta Avrupası ve İngiliz Aydınlanmasına esin kaynağı olması açısından önemliydi.
Çinlilerin düşünceleri Avrupalıların hükümet, ahlak felsefesi, sanat biçemleri (örneğin Rokoko), giysiler, mobilya ve duvar kâğıtları, bahçeler, siyaset ekonomisi, çay içme ve birçok başka konudaki düşüncelerini etkiledi.
Avrupa Aydınlanması ile Çinlilerin düşünceleri arasındaki bağlantı her şeyin merkezinde insan aklının olması konusundaki ortak inanç ile sağlanıyordu. Akıl yaşamsal önem taşıyordu; çünkü bütün sosyal, siyasi ve ‘doğal’ yaşam alanlarında geçerli bulunduğu savlanan ‘hareket yasaları’nın bulunmasını sağladı. 1687 yılında Konfüçyüs üzerine bir kitap (Confucius Sinaram Philosophus) çevrildi.
Önsözde, yazar şunları belirtir:
Birileri bu filozofun ahlakî sisteminin kesinlikle üstün olduğunu söyleyebilir. Ancak aynı zamanda basit ve duyarlıdır. Doğal mantığın en saf kaynaklarından alınmıştır. Asla akılcı değildir, kutsal vahiyden yoksun, ne çok geliştirilmiş ne de çok fazla güçlüdür. (10)
Devam edecek…
Resim;http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/40629.aspx
(*) William Whitehead, 1759
Kaynak; Batı Medeniyetinin Doğulu kökenleri",
(1) Phyllis Deane, The First Industrial Revolution, (Cambridge.- Cambridge University flıe First IndustrialNation (Londra.- Methuen, 1983),
(2) R.M. Hartwell, ‘Was there an Industrial Revolution?’, SocialScience History 14 (1990), 575,
(3) Walt W. Rostovv, The Stages of Economic Growth (Cambridge: Cambridge University Press, 1961), s. 157,
(4) Perry Anderson, Lineages of the Absolutist State (Londra: Verso, 1979), s. 419-420.
(5) David s. Landes, The Wealth and Poverty of Nations (Londra: Little, Brown, 1998), s. 523.
(6) Landes, Unbound Prometheus, s. 39.
(7) Marshall G.S. Hodgson, The Venture of islam, III (Chicago: Chicago University Press, 1974), s. 197.
(8) Eric L. Jones, Growth Recurring (Oxford: Clarendon Press, 1988), s. 13.
(9) A.g.y, s. 28.
(10) Arnold H. Rowbotham’ın ‘The Impact of Confucianism on Seventeenth Century Europe’ yazısında, The Far Eastern Quarterly 4 (1) (1944), söz edilmiştir, s. 227.