Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sapanca günlüğü: Açık Yaşam Alanları, Atölyeler…

Sapanca günlüğü: Açık Yaşam Alanları, Atölyeler…
 

Sapanca gölünü çevreleyen yeşile, evlere bir kez daha baktım


SÜ Sosyal tesisleri İstanbul ve Ankara’dan gelen KamCa grubu ile hareketlendi. Sabahki güzel ve sakin hava yerini rüzgara bırakmaya başladı. Havada uçuşan kızıl renkli yapraklar, ağaçların dalları yollara ve her yere savrulmaya başlıyor. Gürsel bir yandan Haluk Berkmen konferansı için liseden gelecek felsefe grubu öğrencileri için saat teyitleşirken bir yandan da yolda olanlara bulunduğumuz yerin tarifini yapıyor.

Konferans saat üçte olacağı kesinleşiyor. Odalara çıkıp rahatlıyoruz, birazdan göl kıyısına inip bir şeyler yemek herkes için cazip bir fikir haline dönüşüyor. Grup tümüyle günün akışına bırakmış kendini, saat ve mekan hafifçe dalgalanan su gibi mini değişiklikler göstermesi kimseyi rahatsız etmiyor. Kararlar ve değişiklikler sessiz bir onay ve kabulle sadece dinamizmi artırmaya yarıyor.

Çok az grupta gördüm ben bu duruşu. Gruplar isteklerde oluşan farklılıkları zenginlik değil yargı ve çatışma aracı haline getirmeye öylesine hazırlar ki bunun zenginlik olabileceği nadiren anlaşılabiliyor. KamCa toplantılarında da alıştığımız benim “oynar başlık” dediğim iletişim sistemi, o ana odaklı olarak yaratılan çözümü ve onu yaratan kişiyi etkin, yetkin kabul ederek o karara en hızlı şekilde uyumlanıyor. Yeni yüzyılda grup ve topluluk yaşamında en çok göreceğimiz iletişim ve ilişkilenme biçimi olacak bu çözüm herkesin yeteneklerine, kararlarına ve önerilerine dönüşlü olarak saygılı olmayı deneyimliyor.

Önceden planlanan her şey bir geziyi ve bir durumu bir grup için belirgin ve güvenli yapabilir bu durum grup üyelerine belirlilik hissi de verebilir ama yenilik ve heyecanı azaltacağı kesindir. Alanı ve hedefleri belirlenmiş faaliyetlerin yeni gelişen durumlara ve kişilerin iradelerine, yaratıcılıklarına bağlı olarak değişkenlik sürpriz, şaşırtma katsayısını artırır ve yeni güven alanları ve iletişim yolları açar.

Herkes çok uzun olmasa da yolculuğun etkisiyle acıkmış halde arabaların durduğu park yerine geldiğinde rüzgarda hızını artırmaya devam ediyordu. Oraya geliş düzeniyle arabalara binerek bize karışık gelen yollardan göl kıyısına doğru ilerlemeye devam ettik. Dikkatimi çeken en önemli şey gerek mimari gerekse de yaşam biçimlerinin değişik, birbirini sanki hiç etkilemeyen kondurulmuşluk halleri. Bölgeye uygunluk, işlevsellik ve estetik o kadar farklı biçimlerde ele alınmış ve uygulanmış ki hani bitki örtüsünün bir an tamamiyle kalktığını varsaysak ortaya çıkacak görüntü çok çeşitli yaşam ve mimari biçimlerin o bölgeyi kapladığı ortaya çıkacak.

Sosyal yaşama da yansıyan çeşitlilik inanca, sahip olunan paraya, kültüre göre herkes dilediğince bir yaşam ve estetik sürdürebiliyor. Bu durumun bir kaos yarattığı düşünülse bile sürprizler ve değişimlerin de ana kaynağı oluyor. Anadolu binlerce yıldır üzerinde yaşayanlara bu sürprizli hayatı ve dinamizmi sundu. Kimse yerinden ve kendinden emin olamadan bu durumun getirdiği tecrübelerle yaşamı ve felsefeyi geliştirdi. Felsefe metodolojisini ve teorisini batıda şekillendirmiş olabilir ama yaşama alanı eminim ki Anadolu’dadır.

Ben çevreyle ilgili olarak aklımdan bunları geçirirken Haluk bey ve Sabri’de iyiden iyiye acıkmış hislerle Gürsel’e bir an önce gideceğimiz yeri bulmasına katkıda bulunuyorlardı. Grupta ve deneyimlediğimiz toplantılarda, yaşantılarda başka zamanların aksine kişilere sadece ilk isimleri ile hitap etmeyi ve onları ilk isimleri ile tanımayı önemsiyorum. Bunun en önemli nedeni bu grup birey olarak değerlerinin farkında olma, geçmiş ve bireyin önceki deneyimlerinin grupta tümüyle yer almasını ve aktarılmasını kabul etmemeyi amaçlıyor. Grup kişilerin anılar ve düşünceler toplamından ibaret değildir. Anda yaşananlar zaten her bireyin geçmişinden süzülerek gelen tecrübeleri, deneyimi içermektedir. Bu nedenle birey grupta bu zenginliği ile yer alırken kendinin bütünüyle masaya konması grubun ahenginin bozulmasına, ritminin düzensizleşmesine yol açar.

Bu durum tecrübeye ve deneyime güvensizlik veya red değildir. An her şeyi içeriyor ise birey her davranışı ile zaten kendine ait bütün değerlerin de resmini davranış ve söylemi ile oluşturuyor demektir. Geçmiş yaşamların yaygın, etkin ve gereksiz hikayelerle yer almasından çok kişilerin oluşturduğu duruşların analizi ile öğrenme ve deneyimin aktarılması gerçekleşmektedir. Açık yaşam deneyiminin en dinamik bu ilkesi KamCa grubunda birebir deneyimlenmesinin nedeni tamda bu düşüncelerin hayata geçiyor olmasıdır.

Doğada savrulan dallar, rüzgarın etkisiyle yola doğru yıkılacak şekilde eğilmiş yaşlı ağaç ve her şey onlara baktığınız an geçmiş hikayeleriyle değil o anda ne oldukları ile sizin önünüzde durmaktadırlar. Yaşamla ölümün, gençlik ve yaşlılığın oluşturduğu bu kaos senfonisi endişe, korku veya merakla değiştirilebilecek bir durum değildir. Kabul ve inanç gerektirir ve inancın gelişimini destekler. Doğaya bakarak her şeyi görebileceğimiz biliyorum.

Kırkpınar içinden geçerek Sapanca Gölüne geldiğimizde gelirken geçtiğimiz restaurantlardan Gölevi’ni tercih ederek girdik. Kahverengi ahşaplar ve bir dağ evinin mimari çözümü olarak düşünülmüş oldukça büyük bir alana oturmuş Gölevi girdiğimizde kahvaltı servisini de yeni yeni toplamaktaydı. Göl tarafı yerden tavana açılabilir camlarla çevrildiği için Sapanca Gölüne hakim bir şekilde masanızda oturabiliyordunuz.

Garsonlar, en köşede genişçe bir masayı bizim için hazırlarken biz orta masaların birinde göl ve rüzgar üzerinde konuşmaya başlamıştık. Eski Türk kaynaklarında Ayan gölü olarak geçen göl bugünkü adını yanında kurulan ilçeden almış. Evliya çelebi bu gölden bahsederken kıyısında yetişen karpuz ve kavunların ikisini bir eşek çekebilir diyerek gölün çevreye getirdiği bereketi anlatmaktadır belki.

Rüzgar iyiden iyiye hızını artırmış ve bahçeyi dallardan oluşan bir havuza çevirmişti. Olağanüstü güzel açık renk gözleri ve muhtemelen otelcilik okulu mezunu veya okuyan garson kız, o çevreden geldiği belli olan arkadaşı, İstanbul’da yaşasa ajanslarda rahatlıkla iş bulabileceği düşünülebilecek erkek garsonların telaşsız bir hızda yeniden servise hazırladıkları masaya geçtik.

Garson kıza benimle göz göze geldiği anda “Ne kadar güzel gözlerin var.” Diyerek göz renkleri dışında başka benzer yanları olmayan erkek garsonla kardeş misiniz? Diye sordum. Güzel garson kız. “Allah göstermesin.” Diyerek geniş bir alana yayılmış bir cevap verdi. Aralarında tatlı bir çekişme olduğu açıktı bunun işle ilgili bir şey mi, bir oynaş mı olduğunu çok düşünmeden önümüze getirdikleri tabaklara, parça parça otlu tereyağ ve zeytinyağı lezzetine döndüm.

Nerdeyse hepimiz kiremitte Alabalık konusunda karar kıldık. Arzu çoban kavurmayı söylediği için de ona senden tadımlık bakarım demeyi de unutmadım. Ortaya genişçe iki kapta çoban ve göbek salata geldi. Herkes o kadar acıkmıştı ki salatalara asıl yemekmiş gibi saldırdık. Öğlen olması sebebiyle de herkes sadece su içmeye kara verdi. Tam bu anda garson masamıza gelerek balıkların biraz gecikeceğini çünkü orada bulunan balıklar yerine çiftlikten bizim için taze tutulmuş olanları getirtmeye karar verdiğini söylediğinde, memnun olduk ama gecikecek olması Haluk Hocayı ve bizi biraz gerdi.

Alabalık çok sevdiğim, yediğimiz türden bir balık değil, bunun nedenini de bilmiyorum. Sonradan oluşmuş balık yeme kültürümde Alabalık maalesef yer alamıyor. Burada söylediğimiz kiremitte alabalık ve diğer yemekler ortalamanın biraz üzerinde fiyatlar olduğuna karar kıldık ve bunu da restaurantın adının Gölevi olmasına ve sapanca Gölkıyısında bulunmasına bağladık.

Rüzgara ve onca uçuşan dala rağmen sahilde bunun tadını çıkarmak isteyen çift ve ailelere görmemiz Sabri ve bende sahile çıkma hissi uyandırdı ama yemek sonrasına bırakmaya karar verdik. Masa düzenimizde sol yanımda Haluk Hoca, sağ yanımda kadim kaderim Müberra, Haluk Hocanın karşısında Sabri, yanında Gürsel ve Arzu olarak sıralanmıştık. Arzu’nun Lüleburgaz’da bir eczanesi var. Onları çok sevdiği her halinden belli olan annesi ve babası ile birlikte yaşıyor. İnsanda bu hiçbir şeye sinirlenmeden nasıl yaşanabileceğinin örneği için yaratılmış hissi veriyor. Çok duygulu olduğu her halinden çok belli ama bunları ifade etmesi sırasında öfkeyi ve siniri hiç kullanmıyor gibi.

Ben ona baktıkça çok şaşırıyorum, kabul etmekte zorlansam da o, bu durumu kendine keyif verecek şekilde yaşayabiliyor. Buna alışmam zaman alacak ama olsun. Grupta bulunması iyi, haftalık buluşmalara gelmiyor ama o her daim düşüncesi ile bizimle olanlardan ve olmasa Trakya kültürü getiriyor.

Hayatı ele alışta her bakımdan farklı bu kültür benim içimi her zaman sızlatan Balkanlar’dan, Rumeli’den geliyor. Onu, ara ara sessizce izliyorum. Yüzündeki çizgilerin olaylar karşısında onun yaşama duruşunu bütünleyen değişimlerini izliyorum. Trakya ve balkanlar onun yüzünde burnumda tütüyor. Genlerimin bulunduğu toprakların çağrısı beni her geçen gün kendine çekiyor. Balkanlarla ilgili her şey müziği, olayı, en küçük haberi tam da o anda beni alıp o diyarlara götürebiliyor. Gözlerime düşen yaşları tutmakta zorlanarak hasret içimde her geçen gün büyüyen bir çağrıya denk düşüyor.

Arzu çok şeyi temsilen KamCa’ya renk katıyor, masaya da. Yaklaşık bir buçuk yıl değişim gösteren topluluğumuzun her üyesi bulunduğu anlarda çok şey kattığına düşünüyorum. Grubun hafızası Gürsel’de ve bende. Bu sene grubun ve toplantıların tüm sorumluluğunu Gürsel’e devretmekle ne kadar yi bir şey yaptığımı bir kez daha anlıyorum. Ben asıl alanım olan ilişkileri ve “Açık Yaşam Deneyimi” ni gözlemeye, yaşamaya ve düşüncesini oluşturmaya devam edebiliyorum.

Balıklar geldiğinde, tercihimin o an için doğru ama sonrası için pek alabalık tercih etmeyeceğim bir sonuca ulaştı. Alabalık kiremitte bile olsa, mantar ve domatesli sos katkılarına rağmen tercihimin ön sıralarında olmayacak hiçbir zaman. Pişimi, lezzeti ve estetiği güzeldi. Bu tercihimde bulunduğumuz mekanın etkisi hiç yok.

Yemeğe devam ederken Gürsel’e gelen telefonlardan yeni gelenlerin doğrudan Gölevi’ne gelmeleri sağlandı. Elvan ve Fethi geldiklerinde daha kahvaltı etmediklerini belirterek garsondan ricada bulundular. Omlet onlar için iyi bir seçimdi. Neşeli, diri ve karşısındakine heyecan ve dinamizm ileten Elvan’ın tersine Fethi belki de yeni geldiğinden az konuşan, sakin bir görüntü çiziyordu. İkisini de orada tanıdım, Elvan daha önceki buluşmalara gelmemişti.

Yemek sonlanmaya yakın Haluk Hoca’nın konferansını da düşünerek kalkmaya karar verdik. Sabri ve ben, kalan son süreyi şiddetini sürekli artıran rüzgarın tehlikelerine rağmen bahçeye çıktık. Şiddetli rüzgar soğuk ta olmadığı için bana iyi geldi. Kendimizi ağaçlardan sakınarak önce sahile oradan da gölün içine kadar uzanan demir ayaklı, ahşap kaplamalı iskeleye çıktık.

Rüzgara ciddi biçimde direnerek iskelenin ne uç noktasına ulaştık. Biraz ilerde kendilerini sazlıkların güvenli alanına atmış karabatakları gördük. Onlar da rüzgarın etkisinden korunmayı tercih etmişlerdi. Sabri karabatak etinin yenebildiğinden ama biraz elastiki olduğundan söz etti. Ben hiç yememiştim ve merakta etmedim, ilginç bir bilgi gibi geldi bana.

Sapanca gölünü çevreleyen yeşile, evlere bir kez daha baktım. Bu sakin güzellik ve bu bölgede yaşayan insanların yaşamını ve değerlerini bir kez daha merak ettim. Dışarıdan bakan bizlerden ne kadar farklıydılar veya aynıydılar. Ben buralarda yaşayamam, bulunamam bu sükunet ve sessizlik beni deli edebilir. Bütün oluşu ve buraları kendiyle baş başa bıraktım bir kez daha, tercihlerim ve isteğim tamamen kendimle ilgili olan şeyler. Bir kez daha yaşam çeşitliliği ve deneyimler önünde saygıyla eğildiğimi hissettim ama herkes evine, ait olduğu yere..

Sabri, bulunduğu her ortam ve ana yumuşak bir kayışla adapte oluyor ondan sıklıkla bahsediyor olacağım. Birkaç haftadır devam ettiği topluluk onu sanki yıllardır tanıyormuş gibi. Sürprizli bir insan, dost ve iletişim canlısı.

Döndüğümüzde içeri girmeden kapıdan arabalara geçtik. Ankara’dan Şule’de sosyal tesislere ulaşmak üzereymiş. Yine aynı yollardan, daha alışmış biçimde önde biz, arkada Arzu ve Müberra onların arkasında da Elvan ve Fethi sosyal tesislere doğru ilerledik.

Ağaçlar ve bitki örtüsü rüzgarı fırsat bilerek fazlalıklarından kurtuluyor hissi uyandırıyorlar. Yerler onlardan ve diğer bitkilerden kopan dal ve yapraklarla dolu. Dikkatli bir yolculukla tesislere döndük ve haluk Hoca’nın konferansı için konferans salonunun yolunu tuttuk.


Devamında artık atölyeler başlıyor..


Not: Geziyle ilgili fotoğraf ve videoya aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz.
http://picasaweb.google.com.tr/s.Empati/Sapanca_kamCa_KasM2008


 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..