Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '10

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Sarı sokak lambası

Sonbaharın o ılık havasının doğallığı birazcık insanın içini ısıtabilir belki ama kalanında yavaşça soğuyorsun içinde duyduğun o ılık sıcaklık senin ağır bir şekilde soğumana sebep oluyor. Hayata karşı yavaşlıyorsun. Ağırlaşıyor adımların ve sen bu olanları yolların düzensizliğine bağlıyorsun.

Garip, havada ılık bir sonbahar rengi kahve-karamel karışımı bir renk, içini ısıtabiliyor bu renk ve sen mutlu olabiliyorsun. Sokaklar biraz daha ağır bir sarının tonunda insanlar ve sevgilerde. Bu renk biraz daha dingin olmanı sağlıyor. İnsanların; konuşmaları, görüşmeleri, yazışmaları ağırlaşıyor. Havada ilginç bir ağırlık oluyor ve sen bunu yaşamak zorunda kalıyorsun. Hayatlar sepya ya dönüyor bir anda yakınlar uzak , adımlar küçülüyor, hayat uzuyor , kısalıyorsun. Tünelden Asmalı mescit e giden o yoldaki sokak sanatçıları gökkuşağını bırakıp adi bir sarı –füme rengine bürünüyor. Yüzler, kabanlar, atkılar hepsi aynı rengin farklı tonları.

Kavga edemiyorsun bu sonbahar, Artık galip çıkmak kadar hayal, mağlup olmak. Hayat yavaşça sessizleşiyor , kimse kornaya basmayı akıl etmiyor. Hayat bir anda küçük bir senfoni orkestrasına dönüyor, Sarının o ağır tonlarında. Kemanının o tiz sesine yan flütle eşlik ediyor rüzgar, boğuk ama etkili. Bu düet seni yolundan alıkoymayacak kadar sesiz ve fark edilmez. Tanyeri kararken görmek mümkün oluyor ancak sarı sokak lambasının altından. Sarı büyük sokak lambasının altından izlediğin hayat pesimist ışıklarla buluşup oradaki hayata ağırlık satıyor senin iznini almadan.

Bu pazarlığın gölgesinde kalıyor insanlık, fark edemiyorlar. Üzülemiyorsun ; yapamadıklarına , ataletsizliğin benliğine el koymuş. Yaptıkların senin eserin değil başkalarının başarıları olarak lanse ediliyor.

O ılık havanın içini üşüttüğü kanındaki o soğuklukla sarıyor parmakların şarap şişesini bir yudumcuk daha geçiyor gırtlağından hafif ağarmış sakallarını tekrar siliyorsun kir bağlamış ellerinle.tırnaklarının ucu artık hep siyah ve sen onlarla gurur duymuyorsun. Elleri temiz (?) insanların hayatlarında ne güzellikler olduğunu düşünüyorsun Sarı büyük sokak lambasının altında .

Yukarıda asılı duran kara bulutlar kadar siyah gözleri görmek istiyorsun siyah ve büyük seni benliğine yerleştiren gözler. Senin burada olmanın sebebi gözler bir çift siyah gözler. O gözlerdeki masumluğu arıyorsun sarı büyük sokak lambasının ışığının altından geçen kadınların gözlerinde. Bulsan da bir şeylerin değişmeyecek olduğundan tanrı kadar eminsin artık senin olan gözler toprak altında Azrail e yenik düştüler.

Siyah kirli parmakların tekrar uzanıyor şarap şişesine çünkü artık seni sen yapan kirli ellerin ve elindeki şarap şişen kimsenin senden haberi yok seninde kimseden. Artık iki dil bildiğini yada unuttuğunu başkalarının öğrenmesine gerek yok yada kaybedilmiş bir yetenek olduğunu öğrenmelerinin bir anlamı yok artık, Sen sarı büyük sokak lambasının altında yaşayan bir sokak adamısın. Sakalların hafifçe ağarmış , sırtında hiç çıkarmadığın palton ve göğsünden kimsenin çıkaramaya cesaret edemediği fotoğrafla yaşıyorsun. Benlik yok, kalleşlik yok kimse yok yada herkes var sen yoksun o sarı büyük sokak lambasının altında.

Yine kafan gitmeye başladı çek bir fırt daha hayat kafan güzelse güzel. Sen kendi benliğindeki yok oluş sun senin bir adın yok yada geçmişin geçmiş geçmiştir. Seni düşüncelere daldıran da bir bahardı ama ilk bahar. Artık senin için bütün aylar Mart bütün günler Perşembe, bütün tarihler on dokuz bütün saatler 13, 30 gidenin arkasından ağlamanın bir anlamı yok senin için giderken ne götürdüğünün bir anlamı var.

Hayat temiz elleri olanların gölgelediği bir ilk bahar güneşi ama onlar bunun farkında değil.

 
Toplam blog
: 27
: 1610
Kayıt tarihi
: 30.12.06
 
 

Kobi Danışmanı www.facebook.com/projeyazdanismanlik   ..