- Kategori
- Kitap
Sarı Yasemin çıktı. Şadan Gökovalı Arif Karakoç’u şiirleştirdi.

(Şadan Gökovalı öğretmen şair Arif Karakoç'un adının Bayır'daki sokağına verilmesini ve evinin kapısına bir plaket çakılmasını önerdi, dilerim gerçekleşecektir.)
Bir gün postadan bir kitap çıkagelir. Karnaval gecesi. İçindeki öyküleşmiş bir şiir beni etkileyecektir. İlk kez belki de o şiire ulaşmıştım. Şiir güçlüydü, çarpıcıydı. Şiir mi nereden çıkmış? Şadan Gökovalı Arif Karakoç’la bir gün Balıkçı’ya giderler. Balıkçı, Merhaba apartmanında oturur. Bir ara Örümcekler !!! diye bağırır, Balıkçı. Şaşırır Arif Karakoç haydi gidelim buradan bize bağırıyor, dese de, Şadan Gökovalı dur bize bağırmıyor, diye Balıkçı’nın odasına geçerler. Elbette örümcekler diyecektir, Balıkçı. Çünkü örümceklerin sekizer kolu vardır. Sevişme bittikten sonra dişi örümcek erkeğini yiyor. Ama senin gibi çağdaş(asri) örümcekler sevişmeye giderken zulalarında böcek götürüyor, o iş bitince gözlerini yummuş olan dişisinin ağzına böceği atıveriyor. Dişi örümcek sevişme sonunda erkeğini yediği halde kendisine “Tarantula(karadul)deniyor. Meğer Balıkçı hangi hayvanın sevişmesinin en ilginç olduğunu düşünüyormuş. Balıkçı’dan çıktıklarında Arif Karakoç yerinden fırlayacak, gider gitmez şiire duracaktır.
Ayıngeçlere su yürüdü hanımım
Su yürüdü kadındaki şekere
Arılar bal gibi kondu çiçeklere
Kondu sevişmek üzere.
Sevişirken çıkagelse elleri,
Örümcekler gibi sevişirlerdi.
Şadan Gökovalı hocamız geçtiğimiz günlerde “Sarı Yasemin” kitabını çıkardı. Arif Karakoç’dan toplu şiirler. Hocamın yaptığı vefa ve gönüldür. Durmuyor, çalışıyor. Her ne halde olursa olsun. O çalışıyor. Işık veren yolda koşuyor.
Gönlüme kondu ki ; “Sen hala SARI YASEMİN’i okuyup yazmadın mı? (Yoksa kendin ak Yasemin olduğun için mi?) Nabide, çiçek Nabide’ye şiirsel sevgimle. Şadan diyecektir...
Bir ırmak gibi akar gönlüme . Her mesajını arşivime koydum. Önce gönlüme baş tacı ettim.
Diyebilirim ki, bu kitap beni yine çok heyecanlandırdı. Arif Karakoç Şadan hocamla gürül gürül akan sular gibi coştu.
Diyor ki hocam, Arif Karakoç’la tanışmam 1960’lara rastlar. O günlerde Ege Ekspres Gazetesi’nin sanat sayfasını yapıyordum.
Arif’in şiirleri iyice gönlünü çeler. “Kız dediğin/şişede buhur gibi olmalı/bel ince/topuk mühür gibi olmalı.
Arif Karakoç . Çifteler Köy Enstitüsü’nde okuduğunu söyler. Şöyle dile getirir o unutulmaz destanı. “Ayakkabılarımın altı delik olduğu için ayak ayak üstüne atamazdım. Pençesinin deliği görünecek diye. Bayram tatillerinde yol parası bulamayacağım için eve gidemezdim. Enstitüde kalanlar, fıkralar anlatarak, oyunlar oynayarak, şiir ve türküler okuyarak birbirini oyalardı. Ben de Enstitüde kalmıştım. Herkes hünerini gösteriyor. Yangın söyleşiye eteğindeki taşı döküyordu.
Bir ara bana:
Hadi bakalım Arif dediler, “sahneye”
İster istemez kendimi tanıtan birkaç uyaklı söz söyledim.
“Uşak’ın Hasköy ilçesinin,
Helvacı mahallesinden,
Mehmet oğlu Arif Karakoç’um ben…”
Tam sahneden inecektim ki:
-Dur bakalım kendini tanıttın, şimdi sıra numaranda.
Göster hünerini!
Ağzımdan dökülen ilk dizeler şunlar oldu.
“Ölüver allahım ölüver felek
Biz kalıverelim baki
Rakı içelim, tütün içelim
Oluverelim tiryaki…”
O günden öldüğü güne dek hep sivri olacaktır Karakoç’un şiir dili.
Sık sık şunu söyleyecektir.
-Benim her şiirimde idamlık suçu vardır. Ama onu anlayacak” muhbir vatandaş” yoktur…Bir çok şiiri gerçek öyküye dayanır.
Şadan hocamız şiirleştirmese Bunları nasıl okuyacaktık, Arif Karakoç’u bulacaktık?
Arif Karakoç’da şiir neden güçlü, etkileyici geldi? Buldum..Buldum. Şiir de gerçek öykü var. Şiir de alt yapı var, güçlü çıkan bu. Gerçek çıkan bu. Şiir de diline dökülen çağırış var, şiire çağırış var.
Avlusunda sarı yasemin
Gölgesinde çilingirim
Kadehimde beyaz yasemin
Bütün sevdaları üstlenirim
Sevenim yoktur.
YALNIZLIK
Ay battı
şavklı yıldızlar da battı
gecenin yatağında
Kara tay çevikliğinde
Yolunu yarıladı
gece
Üstüme basıp geçiyor zaman
İz bırakıyor yüzümde
Yine de yapayalnız yatıyorum
kerevetimde.
Azra Erhat’tan da mektup gelir Arif’e. Bir özlemim vardı. Şiiri kana kana içiyorum, diyecektir. Bana mektup yazmak isteme ille de, sen mektup değil şiir yazarsın diyerek kelimelere döker özlemini. 1969’da yazılır mektup.
Elim kalem tutup yazdığımda ATATÜRKİYE yazmışım, diyecektir. Öğretmeni bu çocukta kafa var, yabana gitmesin okutun bunu, der.
“Yaşamak bir taş duvar/Dibinde gölgesi de var/Yaşam bizim köyde çok yorgun/Sırtında heybesi de var.
Arif Karakoç’un şiirlerine heyecanım güçlenecektir. Şadan hocamın çağırışları, sevinçleri ile. Bu kitap şiir de Yasemin. Nasıl da başucu şiirdir. Eli yasemindir. Kopmayan şiir bahçesidir. Arşivde çiçek açacaktır. Rahatım şimdi. Şiirler kalbimde.
Kitap Menteşe Belediyesi Halkla İlişkiler personelince titizlikle hazırlandı. En seçkin, en güçlü eser yayımlandı.
Şunu söylemeden geçemeyeceğim. Menteşe belediyesi halkla ilişkiler bürosu çok zevkli çalışmaları izlemekte, emek vermektedir.
Sarı Yasemin için teşekkür sevgili hocam gönüllerine, ruhuna akan o şiirler, o yaşanmışlıklar, öyküler seninle coşar, taşar. Kalplere girer. Akar sel olur, yakar yangın olur.
Nice birlikteliklerde güzelliklerle…
Unutuyorum neredeyse “ SARI YASEMİN “ mi ? O şiirlerde hep bulutların eteklerine düşmüş akşam güneşinde,” SARI YASEMİN “mi ? Gökovalı’da yıldızlarda. “ SARI YASEMİN” mi? Dolunayın yaktığı gecede.
SARI YASEMİN mi? Arif Karakoç’un şiirleşmiş hali, Yaseminleşmiş . SARI YASEMİN mi Menteşe Belediyesi'nde...