- Kategori
- Güncel
Satürn Çağı
Andımız olsun ki bir sabah evlerimizden çıkıp güneşe yürüyeceğiz. Milenyum çağının görkemli ışıkları uzak dağları aydınlatırken, biz, bu toprağın insanları bahtımızı saran bin katlı katran karası geceyi aslan pençelerimizle parçalayıp çıkacağız.
Kim demiş ki biz buyuz? Biz, insanlığın bin yıllardır süren serüven vadilerinde henüz akmamış bir suyuz. Bilinir namımız gerçi tarihi yazan kılıçlarımızdan. Lakin hiç itibar etmem. Kayaları parçalayan tırnaklarımın kanına alın terim karışmalı. Benim çocuğum ölmeden senin çocuğun gülmeli; başka zafer tanımam.
Hayal çocukları değiliz, asla! Unutmayız Elazığ Otogarı’nda karların örttüğü parçalarımızı. Onları bir kaldırsak ayağa çıplak yüreklerin üzerine kar yağmayacağını unutmayız. Ağrı yücedir ayrıca. Kartallar bile rüyada görür zirveyi. Masal dağlarına nice zamandır uğramaz yolumuz. Elimizin kolumuzun ne kadar uzun olduğunu, neye ulaşacağımızı biliriz.
Gerisi acizliktir. Acizler bizden değildir. Aynı kanı taşısalar da, Ötüken’den İznik’e yol arkadaşımız olsalar da. Aramızda barınırlar. Ekmek su veririz onlara Gök Tanrı’nın hatırına! Bu manifesto çağdaş dünyadan onaylıdır. İnsanlığın kurtuluş çağlarını lekesiz bir güneş aydınlatmalıdır. Mars’a giden Amerikalının ardında katliamla dolu bir geçmişin anıları vardır. Ve Satürn Çağı’na talip Kerim Korkut’un önünde yedi milyarlık cennetin yedi milyar imzalı, karıncaların nefes almasını dahi hesaba katan o sonsuz yaşam krokisi, kutsal sözleşme vardır.
Biliriz ki insanlık böyle çıkışlara hazır değildir. Anadolu’da da Tanrıya teslimdir güç ve irade. Göklerin o sonsuz yüceliğinin altında siz de biraz başınızı kaldırsanız Tanrı cennetine koymayacak sanki. Bu nedenledir Zigana’yı aşan Mehmet’imin Erzurum’da dilenmesi. Dedik ya acizler bizden değildir. İşte bu yüzden, daha çok üzer bizi altı haftada altı milyon kez kanat çırpan bir kelebeğin ölmesi.
Kerim Korkut bin yılların kutsal çağrısını Anadolu topraklarında kartal bakışlı Satürn çocuklarına gururla iletmektedir.”Nerede, ne zaman ve ne durumda olduğunuzu hiç düşünmeden, bütün hazırlıklarınızı yapıp ve bir daha asla geri dönmeyeceğinizi bilerek bahtınızın sizi alıp götürdüğü yere doğru yola çıkın. Ay fatihleri, uzak gezegenlerin soğuk yüzlü kozmonotları ve Mars yolcularını kıskanıp ezik olmayın. Hesapsız gidişler bunlar. Dünya da da böyle gitmişlerdi. Bir Maya dervişini öldürmekti ilk yaptıkları. Ezkaza Mars’ta uzaylılarla karşılaşsalar yapacakları ilk şey yine Amerikan bayrağını dikecekleri bir yer aramak ve ilk karşılaştıkları uzaylıyı öldürmek olacaktır. Böyle olsun dilemiyorum ama tanıyorum onları ve korkarım böyle olacaktır. Sanılmasın Türkler temizdir. Gurur duyamam bana lekesiz bir gelecek bırakmayan atamla. Zira ne kadar haşmetli görünse de Türk’ün zaferleri derin acılar bırakmıştır insanlığın yüreğinde. Biline ki kendi kendini çarmıha gerebilen tek kişidir Korkut yeryüzünde. Lakin Ardahanlı Esma kadının yeni doğan çocuğundan umutluyum insanlık adına. Ben kıskanç değilim. Bütün başarılar bizim olmasın. Dilerim ki kozmonot Yuri Andopov’un ilk çocuğu daha insancıl olsun. Rus bayrağını değil insanlığın bayrağını diksin Jüpiter’in kalbine.”
Muş Ovası’nda, bir dağ köyünün yol kenarında, sarı yayla çiçeği bin yıldır açar durur. Sana gülümser her yanından geçişinde çocuğum. Burcu burcu kokar. Seversin uzaktan. Koparır yavuklunun saçlarına takarsın. Muş Ovası’nda sarı yayla çiçeğinin bir muradı vardır oysa. Uzak gezegenlerin dağlarında açmak.
Adet olduğunun aksine tören, bayram yapılmayacak. İnsanların içindeki coşku yeter denilmiştir. Yeniçağın ilanı öyle davul zurnayla olamaz. Bu toprağın sahipleri bin yıldır unuttukları vatanları için şafakla birlikte dağlara çıkacaklar. Bin yıldır doğdukları ve öldükleri Atuçuran bayırından Pelit deresini geçip koca öküzün unuttuğu yeşil yoncanın, kel tepeli sarıçamın yanına varacaklar. Milyonlarca kazma aynı anda milyonlarca yerde toprağa saplanacak. Ocaklar söndüğü için nicedir duman çıkmayan bacalardan göklere kıvrım kıvrım dumanlar yükselecek. Bunun anlamı ocak yanıyor, çorba pişiyor demektir. Ve Anadolu’da kazma sesleri durmaksızın binyıllar boyunca devam edecek.
İlk kazmayı vuran Bartın’lı Durmuş’un bilmem kaçıncı göbekten torunu şimdi Satürn’de Eski Dünya koloni temsilcisi. Biz gerçeği görmek ve halkımıza göstermek zorundayız. Devrim olmadı. Yeniçağ başlamadı. Ülke, adları değişen ama kendileri değişmeyen sembolik ”Tayyip, Baykal” bildiğimiz klasik süreciyle Türkiye’nin yaşamı devam etti. Bu takdirde aynı Bartınlı Durmuş bin yıl sonra belki modern bir “gökyüzü Cafesi”nde ama yine işsiz, çocukları aç o günün “pişpirik”ini oynamaktadır. Korkut bunun böyle olacağı üzerine Tanrı adına yemin etmeye hazırdır.
Bir karış yerde hormonlu bin ton ürün. Tarım tamam. Oysa Toroğlu bu ürünlerden yiyen nesillerin çağlar içinde kafalarının vücudun taşıyamayacağı kadar büyük olacağı bilgisini veriyor. Nasılsa daha buna çağlar var. Biz görmeyiz. Torunumuzun torunu sepet gibi olan başını taşıyamasın. Hafik kaymakamı ilçede bir yılda beş yüz bin fidan diktirmiş. Orman da tamam. Oysa seksen yıldır Hafik kaymakamları fidan diktiriyorlar. Yine de nasılsa Sivas’a varmayınca gölgesine oturacak ağaç bulamıyorsun.
Ağaç Hareketi devrimleri ve Türkiye’nin yeniden kurulması fikri Satürn Çağı’nın kapısını açacak olan anahtarlardır. Satürn’e değil de eşeksırtında Hoşmekan yaylasına pikniğe gitmek isteyenlerle işimiz olamaz. Sizlerin bu süreci anlayamamış olmanız ve bazılarının dalga geçer gibi bıyık altından gülüyor olmaları hatta bazılarının Memedalinin fır fır dönen parmağını izlemeyi tercih etmesi halinde sadece Türkiye’ye yazık olur.
Altın renkli öncü süvari uzak tepelerin arasında kaybolurken Sürmeneli Zehra ninede bir heyecan var ki görmeye değer. Çünkü evinin bahçesinde yeni Türkiye planları yapılıyor. Uzmanlardan birinin ”Batum’a kadar dağ, taş mısır, fındık, çay olacak.”sözü hoşuna gidiyor.”Sahi mi deyursun uşağım? ”Elinde tepsi çocuklar gibi gelininin hazırladığı mis gibi kokan gözlemeleri konuklara taşırken masadan birinin ”Zor olacak, çok zor olacak bu iş. Hiç bir şeyin olmadığı koca ülkeyi her şeyin olduğu bir cennet haline getirmek kolay mı? Ömrümüz tükenecek bu topraklarda” sözlerini duyunca dikleniyor ve ”Sakın vazgeçmeyin yavrularım” diyor. Sonra yamaçtaki gür fındık bahçesini gösteriyor.”Aha orasi sade taşlık, kayalıkti. Benim rahmetli iki yıl toprakla boğuştu. Bazı kayaları bir gecede sabaha kadar uğraşarak anca söktü. Sonra göze geldu zahir.”
Karakoçan’ın Kuruca Dağı eteğinde oturmuş buraların belki yakın bir gelecekte değil ama bir gün mutlaka dev ormanlarla kaplanacağını, modern hayvan yetiştirme”Tabir”lerinin yüzlercesinin her tarafa yayılacağını, onbinlerce, yüzbinlerce hayvanın çıkardığı seslerin dağ yamaçlarında yankılanacağını derin bir mutluluk içerisinde düşünüyorum.
Yurdun dört bir yanından devrim haberleri geliyor. Denizli’nin Çal’ında üniversite profesörü Kazım Mutlu muhalifleri kızdıran bir konuşma yapmış. Konuşmadaki bir bölüm çok hoşuma gitti.”Yazıklar olsun bize. Koskoca seksen yılı bu boş kafalı insanlara kanarak hoy hoyla loy loyla geçirdik. Bu uyanışı seksen yıl önce yapabilseydik bugün Korkut’un bizi götürmek istediği Satürn’deydik”Türkoğlu’nda bir kadın devrimin ilan edildiği sabah heyecandan erken doğum yapmış. Hele de bir olay var ki hatırladıkça hala gözlerim yaşarıyor. Burnumun direği sızlıyor. Ankara Demetevler’in seksen yedilik delikanlısı Yeşil Nuri abimiz Orman Devrimi yönetim birimine müracaat ederek”Bana da kazma kürek verin. Yurdumun dağlarında ben de çalışmak istiyorum” demiş. Bu samimi olağanüstü vatanseverlik gösterisi karşısında görevliler gözyaşlarını tutamamışlar. Giresun’da orta yaşlı bir kadın orman yeri hazırlama çalışmasında rahatsızlanmış. Gezer sağlık ekipleri anında müdahale etmişler. İşin ağır olmadığı fakat vatan aşkıyla çok yüklendiği için bünyesinin dirençsiz kaldığı tespit edilmiş.
Can sıkıcı zorluklar da çıkıyor bu arada. Medya aynı medya. Zaman içinde değişecek belki. Bir kısım yayın organları halkın şevkini kıracak yayınlar yapıyorlar. Onur kırıcı başlıklar atılıyor gazetelere.”Millet gece gündüz dağlarda. İnsanlar yaşamayı unuttu. Olmayacak işe âmin dediler ayvayı yediler. Ülkenin her yanı köstebek yuvasına döndü. Kazmayla kürekle devrim gerçekleştirildiği nerde görülmüş? Bütün dünya bunlara gülüyor. Türkiye’nin yarısını orman yapacak Korkut’un kendi bahçesinde hiç ağaç yokmuş. Korkut dünya hayal kurma şampiyonu oldu.”
Bu arada Türkiye’deki yeniçağ devriminin dünyadaki yankıları da sürüyor. Genel hava Türkiye’nin sonunu getiremeyeceği bir yola girdiği ancak başarılı olunmasa bile insanların yorgunluk dışında bir kaybının olamayacağı dünya basınında yazılıyor.”Türkiye’de insanlar zayıflamak için para verip spor salonlarına gidiyorlardı. Şimdi bunu bedava yapıyorlar” şeklinde espriler de geliştiriliyor. Özellikle otuz altı bin yerleşim merkezinin on mega kente dönüştürülmesi çalışmaları ülkede iyice alay konusu oldu. Yırtık suratlı hilafet kalıntısı bir Babıâli yazarı çalışmaları ti’ye alıyor.”Sanki evcilik oynuyoruz. Bu milletin aklına şaşarım. Bu adam resmen Enver Paşa.” O bunları söylerken Erzurum ovasında yeri tespit edilen Türkiye’nin ilk mega kentinin altyapı hazırlama çalışmaları yüz binlerce çalışan ve sayısız makine, araç gereçle gece gündüz bütün hızıyla devam ediyor. Kendisinin zaten boğazda yalısı var. Böyle bir kente ihtiyacı yok ki. Ona göre zaten doğunun insanı hayvanlarla birlikte ahırlarda yaşasa da olur. Bizi en çok üzen hareketimizin Enver Paşa’nın Türkistan macerasıyla özdeşleştirilmesi. Sayın yazar. Bilgine, sanatına saygımız var. Ama önce amaca bakmalısınız. Halkın elinde kılıç, top, tüfek değil kazma kürek var. Hareketin amacı insanları öldürmek değil yaşatmak. Hem burada sonu belli olmayan bir macera yok ki. Olmadı, yapamadın atarsın kazmayı dönersin evine.
Aynı zamanda bazı dünya ülkeleri Türkiye’yi örnek almaya da hazırlanıyor. Somali Meclisi’nin ”Zaten halkımız açlıktan biner on biner ölüyor. Topraklarımızda Türkiye’nin yaptığı gibi bir çalışma başlatalım. Ölürsek de hiç değilse bir karşılığı olur. Belki ülkemiz kurtulur” şeklindeki bir karar aldığı haberi ajanslara düştü.
Mega kentlerin her birinde dünya çapında, on binlerce kişinin bilim çalışması yaptığı “bilim merkezlerinin” bulunacağı okuyucularımız tarafından hatırlanacaktır. Bunlardan birisi kuruluş, yapı, amaçlar ve bölümler olarak diğerlerinden oldukça farklı olacaktır. Uzay çalışmalarının yapılacağı bu devasa yapı Türkiye’nin yeniçağdaki uzay merkezi”Türksat Uzay Üssü” dür.