- Kategori
- Kent Yaşamı
Saygısız adam -3- (Saygı)

İşine, yine geç kalmıştı. Çalan saatin alarmını, kendisi uyanamadan eşi çoktan kapatmıştı.
İşte! yine geç kalıyordu. Acele giyinerek evden çıkarken, sigara keyfi yapamamanın verdiği sinirle arabasını nereye park ettiğine bakıyordu.
Bir yandan da kendi kendine, eşine kızıyor ve yüksek sesle “saygısız “ diye söyleniyordu. Merdivenlerden inerken, arkasından bakan kapıcının bile, bu sözü üstüne alarak baş sallamasına ses çıkarmaya vakti yoktu.
Balkonda her sabah düzenli bir şekilde sofra altı örtüsünü, gelen geçenin üzerine saygısızca çırpan kadını unutmuştu. Saçlarının iyice seyreldiği kafasına, düşen birkaç kahvaltı kırıntısına aldırmadan arabasına doğru yöneldi.
Daha öncede kafasının üzerinde halı çırpmıştı aynı komşu kadın. O zaman uyarmıştı ama, kadının kocası tarafından da kendisi uyarılmıştı .Ve saygıya davet edilmişti.
Halbuki kendisi ilkokulda her sabah söylemişti, aynen diğerleri gibi. “Küçükleri sevmek, büyüklerimi saymak” diye. “Büyükler nasıl sayılırdı acaba? Küçükleri severken, büyükleri sadece sayacakmıydık” diye düşündü.
Kafası yine karışmaya başlamıştı. "Neyse" dedi.
Arabası, her telaşlı başlayan günün başlangıcında, yine çalışmamıştı.
Otobüs durağına doğru hızla ilerlerken, hala eşine kızıyordu. Şimdi, müdürden de fırça yiyecekti. “Liyakat” esasına dayanmayan, yöneticilik eleğinden geçmeden, vatandaşına hiç saygısı olmayanlar tarafından, yönetici diye atanan, “mesleksiz birinden fırça yemek, aynı zamanda kendi içinde komik bir duruma düşmekti”
Yarım saate yakın bekledikten sonra, bir minibüse sıkışarak binebildi. Kendisinden sonra gelenler saygısızca yoldan geriye doğru giderek, her yerde duran minibüsleri doldurmuşlardı. Her şey ters gitmeye devama ediyordu.
“Eşimi erken kalkması için uyarmak zorundamıyım? Başıma sofra bezi çırpan komşumu neden uyarmak zorunda kalıyorum? Kadının kocası, başıma halı çırpan eşi yerine, beni saygıya davet ediyor” diye aklından geçirirken, birden minibüste “ hayret vallahi” diye, bağırdı.
Minibüstekiler hafifçe gülümsediler. Bazıları saygısız adama acıyarak baktı. Bazılarıda içten içe gülerek “sıyırmış” olabileceğini düşündüler.
“Vatandaşına saygı göstermeyenler tarafından atanan mesleksiz kişilerden fırça yemek kadar, insanı küçültücü başka ne var... Uyarmak mı saygısızlık? Uyarmak gerekir mi? Bu zaten olması gereken bir kural değimli? “ diye düşünmeye devam etti.
Yine aniden yüksek bir sesle; “Olması gereken saygı, uyarılarla sağlanmaya çalışılıyorsa, uyaran bedel ödemek zorunda kaldığına göre, Olması gereken saygıyı göstermemekte, özür dilemeyi gerektirmezmi?” dedi.
Minübüstekiler artık saygısız adamın sıyırmış olabileceğine emindiler. Bazıları kafasını iki yana sallayarak “yazık olmuş adama” diye içlerinden geçirdikleri her hallerinden belliydi.
Diğer bir adamın, hemen önündeki kadın, cinsel açıdan sıkıştırılmış olabileceğini hissederek aniden bağırdı.
- Bu kadar sıkıştırmayın beni. Biraz dikkat etsenize. Uzak durun benden...
- Hanımefendi minibüs zaten çok kalabalık, kapı açılsa yere düşeceğim, ne sıkıştırması... diye cevapladı adam.
- Şuna bakın birde cevap veriyor. Annen yaşındayım. Saygısız adam. Hiç utanmazmısın sen?
- Tövbe, tövbe... Bu sabah minibüs delilerle dolu.
- Bana bak... Sen benim kim olduğumu biliyormusun? haa....
Suratı asık traşsız minibüs şöförü adama dikiz aynasından ters ters baktı. Bakışlarından adamı mekanından indireceği belli olmuştu. Arkasındaki diğer arabalara saygı göstermeden, yani sinyalini vermeden kaldırıma hızla yaklaştırdı.
Saatin alarmı çalmaya devam ediyordu. Saygısız adam yatağından, sıçrayarak gördüğü kabustan kan ter içinde uyandı ve derin bir ohh... çekti.
Eşini uyandırmaya çalıştı.
Kadın, yarı aralanmış çapaklı gözleriyle adama bakarak,
- Sana rahatsız olduğumu söylemiştim. Ne saygısız adamsın sen... diye bağırdı.
Resim: Oğuz Gürel (karikatürize.com)