Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '14

 
Kategori
Öykü
 

Şaziye Teyze'nin Şalı -1-

Şaziye Teyze'nin Şalı   -1-
 

Öykü, Öykü defterim'den... Resim, internetten alıntı...


Onu ilk  kez  arkadaşlarla  yakan top oynadığımız sokağımızda görmüştüm . Yan komşumuz Fatma teyzelerin iki katlı evlerinin alt katına  taşınacak olan kiracıları olduğunu  evin önüne gelen eşya dolu kamyondan anlamıştık. Daha ilk dakikalardan onun  yaman bir anadolu kadını olduğunu anlamıştım. Kocasından önce kamyondan atlamış "Hadi  gari çocuklar  acık müsade edin de şu eşya bi iniversin "diyerek bizim oyunumuzu bozmuştu...

Henüz on yaşlarında olmama rağmen  sonradan görme  bir kadında  olabilecek en bariz  belirtileri hemen fark edivermiştim.Anacığım,  dedemin arsası satılınca payına düşen parayla evimizin tadilatını yaptırmış bir de ,-elbette babamın onayını alarak- iki bilezik almıştı koluna. Akraba düğünleri hariç hemen hiç takmazdı garibim.Bir keresinde  benim ısrarımla,komşu gezmesine giderken takmıştı. Onu da bluzunun kolları içinde saklamış, bileğinin üzerine getirememişti bir türlü. Adının  Şaziye olduğunu sonradan öğrendiğim bu yeni komşumuz, allı güllü elbisesinin kollarını sıvamış dört-beş bileziği  ile durmadan  kollarını kullanarak konuşup  hava  atıyordu,  sanırım pencerelerden bakan  komşulara...

Annem ve diğer komşular "hoş geldin" ziyaretine gittiklerinde  onlara; sürekli,  aslında memlekette çok malları olduğunu ama kocasının emekliliğini bekledikleri için kirada oturmayı tercih ettiklerini, mobilya ve halılarının  hangi ünlü mağazalardan aldıklarını anlatıp durmuş.  Fatma teyzenin  liseyi bitirmiş "bir münasip kısmet bekleyen"  kızı Aslı abla, bir tiyatro oyuncusu edası ile  taklidini yapardı  kiracılarının,herkesi gülmekten iki büklüm yapmayı başarırdı da...

Bir bayram günü  kapımız çaldığında annem mutfaktan seslendi.  "Gülaaayy, aç kızım kapıyı, terlikleri sıraladın mı?"   "Tamam anne koydum"  dememle kapıyı açmam aynı anda oldu. Aynı saniyelerde de  gözlerim  faltaşı gibi açılmıştı,  boğazımda gülmemi bastırmaya  yardımcı olması için yapay bir gıcıkla güç bela "hoş geldiniz,buyrun Şaziye teyze" diyebildim.  Kadın  adeta boya fıçısına girmiş gibi  boyanmış, ne bulduysa takmış takıştırmıştı.  Siyah zemin üstüne  neredeyse doğadaki tüm renklerin sergilendiği çiçekli parlak bir kumaştan elbise  ve  omuzlarındaki  kıpkırmızı  bir şal  ile oluşturduğu görünüm bana,  hafta sonları gittiğimiz sinemada izlediğim Türk filmlerindeki"kötü kadın"  çağrışımı yaptırmıştı  o çocuk  kafamda... Annemin sesiyle irkildim. "Kızım  çekilsene kapıdan Ekrem amcan'lar girsinler..."  Aslında annemin yüzünde de hayret ifadesi vardı ama kadını artık tanıdığı için hayret ifadesi,zorunlu bir tebessüme bıraktı kendisini hemen...

"Gülaycım şu şalımı alır mısın kızım,aman dikkatli koy,  kardeşim Fransa'dan göndermiş daha ilk kullanıyorum" ...  "Tamam  Şaziye teyze, ben onu askıya asmam annemin odasına koyarım" diyerek bana uzattığı  iç kaldıran parfüm kokulu şalını aldım, annemin odasına karyolanın üzerine koydum.  İçeri geçip bayramlarını kutladıktan sonra annemlerin sohbete başlamasını fırsat bilerek hemen yatak odasına gittim. Şalı  şöyle bir sırtıma aldım gardrobun aynasında izledim kendimi.  O zamana kadar hiç denemediğim halde birden aklıma annemin  çok nadir kullandığı kırmızı ruju aklıma geldi.Banyoda  banyo dolabında olmalıydı. Üzerimde şalla banyoya geçtim.Annem çağırır diye acele ediyordum,ruju  sürdüm banyodaki aynaya bakarak .Sonra tekrar  gardrobun  boy aynasında rujlu görüntüme bakmak istedim.

İşte  o anda oldu olanlar... Annem  temizlik için  bıraktığı çamaşır suyunu  çamaşır makinesinin üzerinde bırakmış ben de acele ile ona  çarpmıştım.   Bir anda kaynar sular başımdan döküldü,  ölmek nasıl bir şey  henüz  hiçbir fikrim yoktu ama o an ölmek istediğimi çok  net anımsıyorum...

Şalın yarısı hemen beyazlaştı...  Yatak odasına koştum  ,  önce eski bir  bez bularak şalı sardım, ruju  pamukla iyice sildim.Babamla  Ekrem amca  Karayolları'nda  çalışıyorlardı.  Babam  muhasebe bölümünde memur, Ekrem amca şefti.  Karısının dediğine göre Ankara'da  önemli mevkilerde  çok tanıdıkları varmış.  Emekli olmadan müdür olma olasılığı yüksekmiş, emekli maaşı dolgun olacakmış böylelikle... Babamın  sesi ile  Şaziye teyzenin;  anneme içinden"ya sabır " çektirerek , anlattığı övünme öykülerinin sesleri birbirine karışmış bir halde iken yavaşca kapıyı açtım, koşarak  evimizin önündeki değil de biraz ilerideki çöp  bidonuna  beze sardığım şalı atıp geldim.  İçeri girdiğimde annem "Kızım ne oldu, ateşin mi var,yüzün kıpkırmızı olmuş"  deyince  "A, evet  ben de izin isteyecektim  odamda yatıyordum da" dedim güçlükle.  Şaziye teyze " Bizde Amerika'daki bir ahbabımızdan gelen aspirin var  biraz sonra göndereyim de iç "dedi.  Annem hemen "Yok sağol komşum, ben şimdi ona ateş düşürücü veririm" diyerek  onun   bu münasebetsiz  konuşmalarının sabrının sınırını zorladığını ima etmeye çalıştı. 

Ekrem amca "E,  biz de  izin isteyelim hanım,  biliyorsun  bize de arkadaşlar gelecekti" dedi.  Kalktılar...

Şaziye teyze'nin sesi ,ölüm fermanımı bağıran celladın sesiydi, beynimde...  Adeta yankılanarak  yükseliyordu.   "Gülay'cım sana zahmet olacak ama şalımı getirir misin tatlım?

DEVAM EDECEK...

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..