- Kategori
- Öykü
Şaziye Teyze'nin Şalı -1-

Öykü, Öykü defterim'den... Resim, internetten alıntı...
Onu ilk kez arkadaşlarla yakan top oynadığımız sokağımızda görmüştüm . Yan komşumuz Fatma teyzelerin iki katlı evlerinin alt katına taşınacak olan kiracıları olduğunu evin önüne gelen eşya dolu kamyondan anlamıştık. Daha ilk dakikalardan onun yaman bir anadolu kadını olduğunu anlamıştım. Kocasından önce kamyondan atlamış "Hadi gari çocuklar acık müsade edin de şu eşya bi iniversin "diyerek bizim oyunumuzu bozmuştu...
Henüz on yaşlarında olmama rağmen sonradan görme bir kadında olabilecek en bariz belirtileri hemen fark edivermiştim.Anacığım, dedemin arsası satılınca payına düşen parayla evimizin tadilatını yaptırmış bir de ,-elbette babamın onayını alarak- iki bilezik almıştı koluna. Akraba düğünleri hariç hemen hiç takmazdı garibim.Bir keresinde benim ısrarımla,komşu gezmesine giderken takmıştı. Onu da bluzunun kolları içinde saklamış, bileğinin üzerine getirememişti bir türlü. Adının Şaziye olduğunu sonradan öğrendiğim bu yeni komşumuz, allı güllü elbisesinin kollarını sıvamış dört-beş bileziği ile durmadan kollarını kullanarak konuşup hava atıyordu, sanırım pencerelerden bakan komşulara...
Annem ve diğer komşular "hoş geldin" ziyaretine gittiklerinde onlara; sürekli, aslında memlekette çok malları olduğunu ama kocasının emekliliğini bekledikleri için kirada oturmayı tercih ettiklerini, mobilya ve halılarının hangi ünlü mağazalardan aldıklarını anlatıp durmuş. Fatma teyzenin liseyi bitirmiş "bir münasip kısmet bekleyen" kızı Aslı abla, bir tiyatro oyuncusu edası ile taklidini yapardı kiracılarının,herkesi gülmekten iki büklüm yapmayı başarırdı da...
Bir bayram günü kapımız çaldığında annem mutfaktan seslendi. "Gülaaayy, aç kızım kapıyı, terlikleri sıraladın mı?" "Tamam anne koydum" dememle kapıyı açmam aynı anda oldu. Aynı saniyelerde de gözlerim faltaşı gibi açılmıştı, boğazımda gülmemi bastırmaya yardımcı olması için yapay bir gıcıkla güç bela "hoş geldiniz,buyrun Şaziye teyze" diyebildim. Kadın adeta boya fıçısına girmiş gibi boyanmış, ne bulduysa takmış takıştırmıştı. Siyah zemin üstüne neredeyse doğadaki tüm renklerin sergilendiği çiçekli parlak bir kumaştan elbise ve omuzlarındaki kıpkırmızı bir şal ile oluşturduğu görünüm bana, hafta sonları gittiğimiz sinemada izlediğim Türk filmlerindeki"kötü kadın" çağrışımı yaptırmıştı o çocuk kafamda... Annemin sesiyle irkildim. "Kızım çekilsene kapıdan Ekrem amcan'lar girsinler..." Aslında annemin yüzünde de hayret ifadesi vardı ama kadını artık tanıdığı için hayret ifadesi,zorunlu bir tebessüme bıraktı kendisini hemen...
"Gülaycım şu şalımı alır mısın kızım,aman dikkatli koy, kardeşim Fransa'dan göndermiş daha ilk kullanıyorum" ... "Tamam Şaziye teyze, ben onu askıya asmam annemin odasına koyarım" diyerek bana uzattığı iç kaldıran parfüm kokulu şalını aldım, annemin odasına karyolanın üzerine koydum. İçeri geçip bayramlarını kutladıktan sonra annemlerin sohbete başlamasını fırsat bilerek hemen yatak odasına gittim. Şalı şöyle bir sırtıma aldım gardrobun aynasında izledim kendimi. O zamana kadar hiç denemediğim halde birden aklıma annemin çok nadir kullandığı kırmızı ruju aklıma geldi.Banyoda banyo dolabında olmalıydı. Üzerimde şalla banyoya geçtim.Annem çağırır diye acele ediyordum,ruju sürdüm banyodaki aynaya bakarak .Sonra tekrar gardrobun boy aynasında rujlu görüntüme bakmak istedim.
İşte o anda oldu olanlar... Annem temizlik için bıraktığı çamaşır suyunu çamaşır makinesinin üzerinde bırakmış ben de acele ile ona çarpmıştım. Bir anda kaynar sular başımdan döküldü, ölmek nasıl bir şey henüz hiçbir fikrim yoktu ama o an ölmek istediğimi çok net anımsıyorum...
Şalın yarısı hemen beyazlaştı... Yatak odasına koştum , önce eski bir bez bularak şalı sardım, ruju pamukla iyice sildim.Babamla Ekrem amca Karayolları'nda çalışıyorlardı. Babam muhasebe bölümünde memur, Ekrem amca şefti. Karısının dediğine göre Ankara'da önemli mevkilerde çok tanıdıkları varmış. Emekli olmadan müdür olma olasılığı yüksekmiş, emekli maaşı dolgun olacakmış böylelikle... Babamın sesi ile Şaziye teyzenin; anneme içinden"ya sabır " çektirerek , anlattığı övünme öykülerinin sesleri birbirine karışmış bir halde iken yavaşca kapıyı açtım, koşarak evimizin önündeki değil de biraz ilerideki çöp bidonuna beze sardığım şalı atıp geldim. İçeri girdiğimde annem "Kızım ne oldu, ateşin mi var,yüzün kıpkırmızı olmuş" deyince "A, evet ben de izin isteyecektim odamda yatıyordum da" dedim güçlükle. Şaziye teyze " Bizde Amerika'daki bir ahbabımızdan gelen aspirin var biraz sonra göndereyim de iç "dedi. Annem hemen "Yok sağol komşum, ben şimdi ona ateş düşürücü veririm" diyerek onun bu münasebetsiz konuşmalarının sabrının sınırını zorladığını ima etmeye çalıştı.
Ekrem amca "E, biz de izin isteyelim hanım, biliyorsun bize de arkadaşlar gelecekti" dedi. Kalktılar...
Şaziye teyze'nin sesi ,ölüm fermanımı bağıran celladın sesiydi, beynimde... Adeta yankılanarak yükseliyordu. "Gülay'cım sana zahmet olacak ama şalımı getirir misin tatlım?
DEVAM EDECEK...