Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '07

 
Kategori
Siyaset
 

Seçimin ardından

Seçimin ardından
 

AKP’nin oyunu arttırmasına etken olan birçok unsurun yanı sıra özellikle son günlerde Erbakan’ın AKP’yi sert bir şekilde eleştirmesinin(!) kararsız oyların AKP’ye yönelmesinde sınırlı da olsa katkısı olduğunu düşünüyorum. Erbakan eleştirisi ile AKP’nin diğer partilerden farkı olmadığı vurgusunu kendi üslubu ile dile getirip merkeze iterek hem kararsız oylara adres göstermiş oldu hem de tek başına iktidara geleceğini gördüğü AKP’nin icraatlarını eleştirerek yönlendirmeye çalışacağının ve aynı zamanda beklentilerinin gerçekleşmemesi durumunda emanet oyların tekrar kendisine dönebileceğinin işaretini vermiş oldu. Merkezde olduğunu iddia eden AKP, gelenekçi kesimin bunaltıcı baskısını –eğer merkezde kalmakta kararlı ise- iktidarı süresince hissedecek gibi görünüyor. Dolayısıyla AKP’nin geleceğinde bu duruma karşı takınılacak tavır belirleyici olacaktır.(Bu arada Mehmet Soysal’ın hazırladığı televizyon programında, AKP adayı Fuat Bol’un, geçmiş dönemlerden bahsederken “….. Erdoğan milli görüşe ve Erbakan’a tahammül etti” benzeri bir ifade kullanması da her ne kadar gündeme taşınmadıysa da düşünülmesi gereken bir durumdur)

AKP ince hesaplar yaparak Gül’ün adaylığı kendi bileceği iştir, biz uzlaşmayı mecliste ararız, kimsenin iradesinin önünde duramayız, isteyen aday olur diyerek birkaç ya da daha fazla adayla seçimlere giderek tekrar muhalefeti sıkıştırma - en kötü ihtimal tekrar zorunlu seçime gidilir ve seçimi halk yapar – yolunu izlerse “ Türkiye Kozasından Çıkıyor” adlı http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=36908 yazımın giriş bölümünün devamında belirttiğim gözlemlerime yanıt olarak algıladığım, Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı açıklamanın içtenlikle uygulanacağı beklentileri daha ilk günlerde yara almış olacaktır. Eğer böyle bir yol izlenecek ise keşke daha önce yüksek profilli çoklu adayların önü açılsaydı da bugün daha farklı bir gündem olsaydı. Bu arada Abdullah Gül'ün de yaşadığı sıkıntıyı atlatacak bir formülün bulunması kaçınılmazdır. Belki de daha önce dile getirmiş olduğu "biz çocuğun annesi gibi davranacağız" ifadesi ile en iyi çözümü kendisi ortaya koyacaktır.

Seçim öncesi manevra ile vitrin olarak adlandırılan çalışmalar sadece görselde kalmaması ve vitrin olarak adlandırılan vekillerin bu sıfattan kendilerini kısa zamanda kurtarıp parti çatısı altında kimliklerine ve tecrübelerine yakışır şekilde hareket etmeleri demokrasi ve uzlaşma kültürüne katkı sağlayacaktır.

***

AKP’nin yaşayacağı baskının benzerini, seçim öncesi yaptığı “eyalet” açıklaması ile neredeyse düşüncesini oylatmak istercesine bir tutum sergileyerek, stratejisi gereği uç çıkışları ile zaman zaman gündeme gelecek gibi görünen Leyla Zana çizgisindekiler de DTP’ye yaşatacak gibi görünmesine rağmen bu ve benzeri çıkışlara meclisteki DTP’nin yaklaşımı siyasi tansiyonda, partinin kendi etkinliğinde ve yasamaya yapacağı katkının boyutunda belirleyici rol oynayacaktır.


***

Devlet Bahçeli’nin partinin başına geçtiği ilk günden beri gerek karanlık işlere bulaşanları partiden uzaklaştırma çabası gerekse bıyıktan çoraba kadar ayrıştırıcı ve rahatsız edici görünüme sahip olanları incitmeden uyarması, sorumluluğunun göstergesinin ip uçları olmuştur. Hükümet ortaklığında ise “saman milliyetçiliği” olarak adlandırılmayı hak etmeyecek kadar duyarlı davranan Bahçeli’nin kendi canını acıtacak kararlara bile ülke çıkarları ve gerçekleri uğruna takındığı tavır gözardı edilmemelidir. Bununla beraber seçim sürecinde yaşananlar MHP’nin tutumuna nasıl yansıyacak bunu zaman gösterecek.


***

Diğer hiçbir siyasiden daha fazla “siyasi günahkar” olmayan Deniz Baykal her parti gibi muhalefette olduğu sürece, demokrasinin unsurlarından yasamanın aktif bir şekilde çalışması ve karar alma sürecine olabildiğince aktif katılımın sağlanması ile meclise gelen bütün yasa tasarılarına katkı koymak ve parti düşüncelerini de yansıtacak şekilde oluşması çabasını göstermiştir. Bununla beraber siyasi programına aykırı bulduğu yasaların geçmemesine de kararlı bir şekilde tavır koymasını bilmiştir. Dolayısıyla demokrasilerde muhalefetin karşı görüş bildirmesi ve kendi düşüncesinin yansımasını istemesi kadar doğal bir durum olamazken, bir muhalefet partisinin ve liderinin bu kadar acımasızca eleştirilmesi anlaşılır gibi değildir.

Baykal’ın iktidara gelmek istemediği – gelmek istiyordur fakat gelmemeyi büyük bir kayıp olarak görmüyor da olabilir- düşüncesinin ortaya atılması ne kadar gerçekçidir tartışılır. Fakat bununla beraber iktidara gelmek istemiyorsa bile bu davranışın altındaki gerekçelerin araştırılması tez konusu olacak kadar önemli bir durumdur.

Zihnimizi araştırmaya yönelttiğimizde beklide bunun altında yatan gerekçelerden biri de yıllardır Hıristiyan kulübü olarak görülen AB gerçeğinin, zamanında muhalif olan iktidara seçmeni ile birlikte benimsetilmesi ve dış siyaset dengesi için yapılmış olan geri çekilmelerden öteye gitmeyen davranışlar olabilir. Bu ve benzeri ekonomik- sosyal açılımlarda ne yapılırsa yapılsın toplumun çeşitli kesimlerince ve temsilcilerince benimsenerek yol alınmasının –aynı açılımlar, iktidarda olan başka bir parti tarafından, sert muhalif olan kesimlere rağmen yapılsa bile kısa vade de aşılan sorunlar uzun vade de daha büyük muhalefetle karşılaşacağından daha büyük sorunlarla dönme olasılığı göz önüne alındığında- daha anlamlı olacağı aşikardır.

Sözün kısası iktidara gelemiyorsanız, önemli olan programınızda olan projeleri uygulamaya geçirmek istediğinizde, buna toplum temsilcilerinin direnci ile orantılı olarak toplum kesimleri özümsemekte zorluk çekecek ise, koltuk ve makamdan fedakarlık ederek, benzer projelerin ona karşıt olanlarca yapılma fırsatı daha fazla fayda sağlayacaksa buna saygı göstermek gerekir.

Fakat her nasılsa öyle bir hava yaratılmış ki kulaktan kulağa yayılırcasına oy verirdim “ama” Baykal olduğu sürece CHP’ye oy vermem gibi içten! gelen eleştiriler ile “ama”cılar ve 1946’larda halkını ekmek karnesine mahkum eden, iski lekesini üzerinden atamayan, kadrolu temizlik işçisine bürokrat maaşlarıyla kıyaslanırcasına yüksek ücret vermesine rağmen çöp toplatamayan, 1990’larda İstanbul’a yağmur yağdırmayan, memlekete bir tek çivi çakmadığı tezini savunan ve bunu “kökü bereketsiz”likle sloganlaştıran “ak”cıların gayretleri CHP’nin oy toplayamamasında etken olmuştur.

***

TSK nisan ayında sitesinden yaptığı açıklama ile duyarlılığını dile getirirken; çıkan sonuç itibarı ile kurgusal olarak;

TSK:Ben cumhuriyetin temel değerleri karşısında herkesin olması gerektiği kadar duyarlıyım, fakat benden bir şey beklemeyin sizler demokrasi çerçevesinde siyasi olarak yapmanız gerekenleri yapın, emin olun ki değerler üzerinde fiili tehdit gördüğüm zaman herkesin yapması gerektiği ölçüde duyarlılığımın gereğini yaparım derken, iktidara ise bakın tedirgin olanların hassasiyetleri, endişeleri olanlar var. Hatta hatta “kodumu oturtan” komutan isteyenler var. TSK sadece karargahtan ibaret değil, herkesin hassasiyetleri var demekte. Nisan açıklamamızdan sonra yapılan karşı açıklamanızı doğal olarak karşılayan başkanlığımız demokrasinin gelişmesi için elinden gelen katkıyı ortaya koymaya her zaman hazırdır. Fakat herkeste olması gereken hassasiyetlerimizi ve bizden beklentileri olanları da görmezden gelmemelisiniz ve bize yönelmemeleri için elinizden gelen çabayı göstermelisiniz mesajını vermektedir. Diye düşünüyorum...

Resim: www.ekremsama.com

 
Toplam blog
: 22
: 550
Kayıt tarihi
: 01.07.06
 
 

1968 doğumluyum. Elektrik mühendisiyim. İnsanın kendisini anlatmasının zor olduğu, bununla beraber y..