- Kategori
- Tarih
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’den, Gençlere ..

Ahmed Hilmi ( 1865-1914 )
Doğum yeri nedeniyle Filibeli, babasının konsolosluk görevi nedeniyle “Şehbenderzâde” olarak anılan Osmanlı’nın son dönemi aydınlarından Ahmed Hilmi 1865’te doğar. Mekteb-i Sultanî’yi ( Galatasaray Lisesi ) bitirir. Bir süre Duyûn-ı Umûmiye’de ( Genel Borçlar İdaresi ) çalıştıktan sonra siyasi nedenlerden dolayı kaçtığı Mısır’da “Çaylak” isimli bir gazete çıkarır. Gizlice döndüğü İstanbul’da yakalanır ve 1901 yılında bu sefer de Fizan’a ( Libya’nın güneyindeki ünlü sürgün yeri ) sürülür, ancak 2. Meşrutiyet’in ilanı ile 1908’de İstanbul’a tekrar dönebilir. Darülfünun’da felsefe dersleri verir. Birçok dergi ve gazete çalışmasında bulunur. Yazılarını yayınladığı “Hikmet” isimli gazete İttihatçılar tarafından kapatılarak Bursa’ya sürülür. Bursa’da da yine İttihatçılar tarafından kapatılan birçok gazete ve dergide kısa sürelerle yazılar yazar. Öldüğünde , ardında başta “Tarih-i İslam” olmak üzere birçok değerli eser bırakır.
Bugün bahsi nadiren geçen bu muhalif karakterli Osmanlı aydını, 1913’te, devletin uçurumun kenarında olduğu , kısır politik kavgaların çığ gibi büyüdüğü, kutuplaşmanın üst düzeye geldiği o günlerde Darülfünun’daki gençlere hitaben çok önemli bir konferans metni kaleme alır. Bu harika metin, Balkan topraklarını kaybettiğimiz ve Osmanlı’nın varoluş savaşı verdiği bir ortamda, toplumun yerküre üzerinde nasıl konum alacağı problemine odaklanır, devletin ve geleceğin gerçek sahipleri olan gençlere seslenir. Sunduğu çözüm, “kabasıyla tozunu şöyle bir alıverelim” şeklinde değildir. Dinî, ulusal, siyasi vb. sorunları özünden yakalayıp bir programa bağlamayı önerir. 2018 Türkiye’sini de çeşitli açılardan halen kuvvetle çağrıştıran işte bu değerli metni tanıtmak istedim.
Şehbenderzâde unutulmaz konferansında, ilk etapta tüm Doğu ve İslam âleminde en büyük sıkıntının metot yoksunluğu olduğunu tespit ediyor. Metot olmadığı için ideal de oluşmadığını anlatıyor. İdeal olmadığı için, amaca ulaşmayı gayretten ziyade tesadüflere bağladığımızı, bunun da atalet ve aşırı tevekküle yol açtığını söylüyor. Bunlara bağlı olarak Doğu’nun servet ve zekasının yok olduğunu aktarıyor. Fizan’da sürgünde bulunduğu yıllarda , o bölgedeki İngiliz valilerden biriyle geliştirdiği kişisel diyalog sonucunda, bir İngiliz ve Doğulu arasında büyük fark olduğunu hayretle anladığını, bu farkın İngilizler’in tamamen düzenli ve metodik hareket etmesi olduğunu açıklıyor. Bir işe nereden başlayacağını bilememek, her işi birden yapmaya kalkışmak, öz ile detayı birbiri ile karıştırmak gibi hâllerin ideal ve metot yoksunluğumuzu gösterdiğini söylüyor.
Eksikliklerimizin tespiti sonrası, "Ne olmak istiyoruz?” sorusunu soruyor. Toplumsal ve fikri devrimlere ihtiyacımız olduğunu belirtiyor (!) . Aydın kabul edilen kesmin , zengin ve sözü geçer olmak şeklinde bir gaye taşıması ve otoriter ellere yaranmaya çalışmasının toplumun çöküşüne davet olduğunu anlatıyor. Bizden çok aşağı bir seviyeden işe başladığı halde, yarım asırda Avrupa’ya yetişen 20. Yüzyılın başlarının Japonya’sını övüyor. Avrupa’yı birebir taklit etmenin de bir felaket olacağını söylüyor. Bir Fransız gibi giyinen, İngiliz gibi gezinen, İtalyan gibi şarkı söyleyenlerimiz var, ama savaş gemisi yapacak bir mühendisimiz, bir fabrika kuracak, şirket oluşturacak adamlarımız yok diyor.
Şehbenderzâde, “Neler aldık, almaktayız?” sorusuyla devam ediyor. 19. Yüzyıl’ın ana felsefî akımlarını teker teker irdeliyor; sembolizm, materyalizm, sosyalizm, özgür düşünce .. Bu akımların çerçevesinde Avrupa’nın kuvvetli değil, hastalıklı zehirli kısımlarını toplumumuza aktardığımızı bildiriyor. Sonuç olarak hangi felsefeyi uygulamamız gerekiyor noktasında, farklı düşünce sistemlerinden seçilenlerin ayrı bir sistem içinde birleştirilerek alınmasını ifade eden eklektizm’i ( seçmecilik ) en güvenilir yol olarak 1913 gençliğine öneriyor. Vatanın gençleri, “ red, inkâr, aşırı dogmatizm, milleti aşağılama, boş taklitçilik “ gibi aşırılıklardan kaçınarak , millî duygular , vatanımızın ihtiyaçları ve bilimsel gerçeklerin birleştirilmesi yolunda ilerleyebilirlerse bir çıkış bulunabileceğini söylüyor. Üniversiteli gençler ne cahilâne yobazlık ne de taklitçi dinsizliğe sapmadan, hak ve gerçeklerin peşinde koşmalıdır diyerekten sözlerini tamamlıyor.
Şehbenderzâde’nin, toplumsal ve fikrî devrimlerin yapılmasını, devlet ve topluma bilimsel yaklaşımın hakim olmasını, her tür aşırılıklardan arınmış, dengeli ve kendini topluma sevdiren bir gençlik oluşmasının önemini belirten bu görüşleri, görülen o ki Atatürk’ün Cumhuriyet devrimlerinde yankı bulmuştur. 1923’te kurulan Modern Türkiye’ye götüren meşale , fikren ilk olarak Osmanlı’nın hazin batış yıllarını yaşamış olan onun gibi vatansever düşünürlerimizin cesur yazıları ve konuşmaları sayesinde yanmıştır. Hayatı mücadele ve sürgünlerle geçmiş, yaşamının son anına kadar vatana şevkle hizmet etmiş Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’yi saygıyla anıyorum.
-----------------------------------------------------------------
1- "Gençlere" / Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi / Hazırlayan : Semih Doğan / Büyüyenay Yayınları / 1. Baskı , İstanbul, Ekim 2017