Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Şehidim, deprem, babam ve ekim...

Şehidim, deprem, babam ve ekim...
 

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR


Ekim, zor geçirdiğim aydır. Ekimler, hüzünlü ve hatta karışık duygular içinde kıvrandığım zamanlardan oldu son beş yıldır.

Yapraklarını hazana teslim eden ağaçlar gibi kendimi çıplak ve korunmasız hissettiğim, kaybetmenin acısını içime çekip derinlerin kesif yalnızlığında sarmaladığım günlerin çaresiz bekleyişleridir.

Ekim ayının 25’ini gösterirken günler, uğurladığım yolculukta ardına el sallayamadığım yolcunun sevgisinden mahrum kaldığım ve kıymetlimi göremeyecek olanın yarattığı boşlukta askıdadır gözlerim.

İşte böyle. Uzun zamandır içimde yaşadığım depresyondan sıyrılamamanın yarattığı ruhsal sorunlar var bende ve yazamıyorum bu sebeplerle.

Aslında, biriken damlalardan oluşan denize vuran rüzgar, dalgalara kapılmama sebep nice olayı da su yüzüne çıkardı. “İçimde boğuldum” diyelim.

Babamın çıktığı yolculukta beş yılı kat edeceği zamana yaklaşırken, dağlardan düştü yüreğe ateş. Acı acıyı unuttururmuş. Göğüs kafesim daha da daraldı sanki. Kalbimde kuş kanadında takılı kalmış çırpınışlar.

Yavrular, balalar, canlar, fidanlar… Eşler, babalar… Kardeşler, dostlar…Yanık sevdalar…

Düşmüştü toprağa sebebini hala anlayamadığım yılların bitiremediği düşmanlık uçurumlardan içeri. Bir cehennem çukuruydu sanki içine çeken aileleriyle birlikte bizleri. Yakıcı, yıkıcı, anlamsız düşmanlık.

Dedim ki;

Bülbül kan kusar da gül boyun bükmez mi?

Kaç zamandır hasretlik arada, özleyip.

Geceleri hayaline dolanıp bölünmüş uykularda,

Günü dizip tersih zamanına geriden.

Kalp ağızda, kahpe bir pusuya düşmese.

Kimi göremeden, canından can olan ana karnında.

Kin dolu aklı erenin terör belasından.

Mavisi kalmamış anasının gözünde, perde bayrak kırmızısı.

Toprak isyanda, körpe düşen canlardan.

Bağları zamansız bozulmuş yurdumun.

Ağızlarda kan barış umudu

Söndü mü yoksa?

Halkın acısına bülbül dahi figanda.

Durun artık, gül bahçeleri yasta.

Akıl dumur, yürek taşta.

Çıkamadan acının denizinden, acının içine çektiği ruhumda isyan. Pazarın hafif güneşli İstanbul’undan bir haykırış yükseldi. “DEPREM”

Acının acısı ve daha acısı. Yıkılan binalar ve insanlar. Tarifsiz duygular. İlk gözümde canlanan Kaynaşlı ve İzmit. Ardından Avcılar. Dümdüz olmuş çatılar.

İlk görüntüler gelmeye başladığında bakamadım bir müddet. Hatırasının yarattığı hezimetle dahi başa çıkamazken, gerçeğinin yaşatacağı duygudan korktum.

Gönül razı değil. Acının çığlığı kaplamış tüm yurdu. Yardım çağrıları ve birbirine sarılan insanlar. Yardıma koşanlar, yardım gönderenler ve yardım bekleyenler.

Yeni bir sınav, hepimiz için yeni umutlar. Yeni bir gün, yeni bir kader. Hatırlamak için insan olduğumuzu.

Sıyrılmamak mümkün olmuyor depresyondan. Bizler toplum olarak acımızı unutup, acısı olana hala koşabiliyoruz. Ne güzel. Neresi güzel? Diyenler de vardır şüphesiz, yaşanılan deprem değil, dayanışmanın güzelliğini ifade etmekti gayretim.

Farklı değildi görüntüler. Kapanan binalar ve kendi mezarlarını yapan insanlar. Bizler, birkaç kuruşun peşinde canları feda edenler. Paranın candan önde olması hezimeti.

Haykıran bir feryat kulaklarımda “Mezarlarımızı yapmışım bina yerine”

Umutlar, çabalar. Müjdeli bebeler.

Can öğreticiler. Öğretmenler, eğitimin gönüllü elleri, yürekleri. Ruhlarını bırakıp Van’da öğrencilerine emanet gittiler.

Ve çocuklar. Yıkıntılar ve çadırlar arasında…

Kayıplara rahmet, kayıpları yaşayanlara sabır dilemekten gayrisi gelmese de elden. Duacısıyım hepsinin.

Çocuklara duyduğum üzüntüyse bambaşka;

HEPSİNE SARILMAK

Gök kükreyip yer yarıldığında

Sarsıp yıkıp tarumar ettiğinde

Dikili ağacı evi hatta taşı

Aklıma düşer onların telaşı

Korkuyla kaçıştıklarını

Sığınacak yerleri olmayışını

Gözlerinde donan çığlıkları

Tutunacak dalları kalmayışını

Onlar çaresiz ve muhtaç

Uyku gelmek bilmez işte

Ben de onlar gibi huzursuz

Onlar gibi çaresiz

Uzanamıyor elim kolum

Pek de uzak o yollar bilirim

Hepsine sarılmak koklamak

Sevgiyi ve sıcaklığı vermek

Mümkün olmuyor işte

Çaresizlik bağlıyor her yanı

Ellerimi açıp göklere

Seslenirim meleklere

Sarılın hepsine

(Komşu Yayınları 2010-Deli Sarmaşık-BALA şiir kitabından alıntıdır.)

Böyle işte. Ruhsal bir karmaşayla saplandığım çukurdan, acının şokuyla sıyrılıp, acının acıyı bastırmasını gördüm.

Babam, canım.

BEŞ YIL SONRA

Neler oldu benden sora? Dersen;

Katranlaşıyor yokluğunun boşluğu

Gittiğim her yere hatta kurduğum hayale

Ortak etmek isteyip seni

Mümkün olmadığını bilmenin

Hırpalayıp çaresiz kıldığı kalbim

Sığdırabildiğim ve taşıyabildiğim tek yer seni

Yoruldu, aşikar etmese de bu yıl ziyadesiyle

Görevlerinin kırbacını şaklatarak

Mantık taşıyor senden sonra sefere

Biteceği güne kadar vadesi hayatın

Sürecektir atışı da kalbin

Faniliğin bitmeyen yarışının ipini

Göğüsleyene kadar

En iyi özlemi, en kötü kavuşmak için

Beklemeyi öğrendim

Ne diyim…

Sağlıkla ve mutlu kalın 26/10/2011 15.00

Gülay Mustafaoğlu

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..