- Kategori
- Güncel
Nasııl? Deprem vergisi mi dedin?

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR
1999, depremle tanıştığım yıl. Şimdilerde on sekizini süren oğlum küçücük. Zayıf ve çelimsiz. Astımlı ve o gece yoğun bir kriz geçiriyor. Hastaneden henüz dönmüş, aldığı ilaçların etkisiyle düzene giren nefesini kontrol edebilmek için uyumadan bekliyoruz. Yeniden tıkanır ve farkına varmayız korkusu var içimizde.
Bir ara daraldı sanırım. “Anne, balkona çıkalım” dedi. Kucakladım küçük bedenini, balkonda uzanmışız yan yana. “Yıldızlar çok parlak bu gün” diyor. Benimse ne yıldız görecek halim var ne ışık. Gözümün ışığı sönecek neredeyse çektiği acı karşısında. Göğüs kafesi hızla inip kalkıyor, korkuyorum tıkandı diye. O, hala çevresinde olanlardan haberdar ve algısı açık nasılsa? “Köpekler çok havlıyor. Bizim balkona zıplayamazlar değil mi?” diye soruyor.
Depremin ilk alametlerinin kendisini göstermeye başladığı saatlerde, ben oğlumun sağlığına odaklanmış olduğum için farkına dahi varamamıştım. Deprem sonrası, yapılan açıklamalarda, onun söylediği doğa olaylarının anlatılması hala şaşkınlık yaşamama sebep olur.
Komşulardan birkaç kişi, eşim, oğlum ve ben arabaya doluşup Salacak sahile gitmiştik. Radyodan sürekli deprem anonsları yapılıyordu. Dikkat edilmesi gereken kısmını hiç dikkate almadığımızı bir kez de orada öğretti oğlum bana “Anne, denizden geldi diyorlar, denize yakın gitmeyelim” dedi. Küçücük haliyle, asıl dikkat edilmesi gerekli noktaları panik olmadığı için kaçırmadığını düşündüm sonraları. Bizler telaş içinde koşuştururken o dikkatle çevresini izliyor ve dinliyordu.
Van’da yaşanan felaketin ardından, aynı hissiyata kapıldım.
Neden, neden zamanında farkına varmıyor ve hep geç kalıyoruz sorgulamakta? Panik halindeyken mantığımızı tam kullanamıyoruz sanırım.
Tamda bu gün, 99 depreminden yıllar sonra. Depremin olduğu yıl değiştirilen ve bunun da Bülent Ecevit’in iktidarda olduğu döneme gelmesi fikrinin beni hep rahatsız ettiği SSK Kanunu değişikliğine ilişkin CHP Ankara Millet Vekili İzzet Çetin tarafından hazırlanan yasa teklifini de aynı şekilde değerlendiriyorum.
Depremin korkusuyla yaşadığımız ve ne kanun değişikliklerine ne de vergi değişikliklerine kafa yoramayacak kadar bezgin olduğumuz bir dönemde bizim adımıza kararlar verilmiş ve çoktan devreye alınmıştı. Emeklilik zamanlarımız uzamış ve yaşı bekleme zorunluluğu ile karşı karşıya gelmiştik. Bunu öğrendiğim de zaten çok geçti. Zira, depremin yarattığı şoku atlatıp normal hayat düzenine geçebilmek dahi bir yıl gibi uzun zamana mal oldu benim gibi pek çok insan için.
Şimdi, nihayet yapılan haksızlığın önüne geçmek ve geri alınan hakların iadesi için İzzet Çetin harekete geçmiş. Umarım destek bulur ve yaşı beklediğimiz için çalışan ve çalıştığımız için her yıl emekli maaşımızdan kesintiye tabi olan biz yaş bekleyicileri de hakkımızı alırız. Kısmet, belki de alamayız. Alamasak ne olur?
Bir şey olmaz. Tıpkı bu güne kadar sorgulanmayan, ara sıra cılız sesler tarafından söylense de dikkate alınmayan ve yıllardır ödediğimiz “Deprem Vergisi” gibi.
Yine 99 depremi ve o korkulu günleri hatırlatmak zorunda kalacağım, kusura bakmayın. Hepimizin oturduğumuz binalardan korkar duruma geldiğimiz, hadi ki kapılarımıza çadır kuracak denli ileriye gidenlerimizin olduğu yıllar.
Hatta, çadır ve kamp malzemelerinin satışının tavan yaptığı yıllar. Hani deprem olursa, Kızılay’ın elinde yine bu günkü gibi bizlere yetecek miktarda çadır ve malzeme yoktu ya.
Ne oldu? “Deprem Vergisi koyacağız” dediler. Böylece, deprem olunca yıkılan binalar için bir fon oluşacak ve kayıplarımız daha çabuk telafi olacak.
İnandık, hatta destekledik. Hepimiz geçici ama hiç geçmeyecek vergileri birer hörgüç gibi ödemeye başladık. Deprem önlemi alıyoruz. Evlerimiz yıkılır ve sokaklarda kalırsak diye korkuyoruz.
Ödüyoruz, ödüyoruz. Ara sıra aklımıza gelip soruyoruz. Cevap alamasak da olsun, paramız var. Deprem olsa oradan masraflar ödenir. Depreme karşı güçlenmesi gereken kamu binaları (özellikle hastaneler ve okullar, ardından geçitler güçlendirilir.)
Van’da patlıyor acı. İlk şok ve ardından başlayan feryatlar. Kayıplar bir yandan, muhtaç ve sokaklarda kalanlar bir yandan. Hangisi daha çok yakar? Giden mi? Kalanın aç ve açıkta, soğukta karda olması mı? İçimizde sönmüyor ateşler hava soğusa da. Canla başla koşuyor yurdun dört yanı yardıma.
Yetmiyor, dışarıdan yardımlar gelmeye başlıyor. Yok, yetemiyoruz. Olmuyor.
Birden aklımıza ödediğimiz “Deprem Vergileri” geliyor. Cılız sesler, koro oluyor. Halk soruyor “Paralar nerede?”
Böyle de safız işte. Nerede olacak? Havuzda toplandı. Onları kullanalım, bitsin bu acı ve titreşen insanların çektiği zulüm azalsın hiç olmazsa.
Cevap gecikmeden geliyor. Hiçbir iktidarın yaptığını sorgulama gereği duymayan yeni iktidar da aldığı vergileri halk için kullanmış ve para bitmiştir.
Bizden önce konulmuştu bu vergiler, biz de almaya devam ettik. Ayrı bir vergi adı altında değil, genel vergi klasmanında görüyorlarmış bizim “Deprem Vergisini”
Ama alırken öyle demediniz di? Öyle de almadınız. Deprem Vergisi diye aldınız.
Geçer, bu da geçer. Van’da unutulur. Bir yıl sonra anarız. İki yıl sonra, anarlar. Üç yıl sonra, bakarlar. Dört yıl sonra umarlar. Beş yıl sonra…,
Yirmi yıl sonra bize ağlarlar…
Nasıııl? Deprem Vergisi mi dedin?
Köprülerinin parasını ödeyip yaptıran. Yaptırdığı köprülerden geçmek için para ödemeyi borç bilen milletin neferleriyiz biz.
Köprünün altından daha çok su akar…
Sağlıkla ve mutlu kalın 27/10/2011
Gülay Mustafaoğlu