- Kategori
- Felsefe
Sek-sek...

Nekalır geriye sevgiler tükenince,bir taşınmaz karanlıkmı,nereye götürür yollar yükü yalnızlık olanı
Biliyorum…
Üniversiteli çocuklar benim okuduğum şiirleri okuyacak.
Yıllar önce, büyümeye çıktığım yolculuğun yollarında okuduğum şiirleri.
Ulaşabildiğim soğuk evlerin, kırk vatlık odalarında büyüdüğüm gibi.
Biliyorum, bir mayın tarlasında sol bacağım kopacak.
Bacağım, yalnız kalmak isteyen genç bir aşık gibi kalacak.
Fırlayacak vücudumdan üç yüz otuz beş yıl geri.
Onu oralardan hiç kimse alamayacak.
Aşk, buz kesecek, ayrı kutupların ayrık denizlerinde.
Bacağımın koptuğuna şaşıracaklar, aşk bitmiş olacak.
Bu yüzden bacağımı kimse oralardan alamayacak.
Aşk bitince yürünmez ateşlerde.
Ve tek bacaklı bütün adamların yüreğindeki aşk, acının imbiğinden süzülüp sertleşecek.
Kopan bacağın bıraktığı boşluğu dolduracak.
Adı artık protez olacak.
Aşk, yürekte yaşadığı sürece sevgi üretir, protez sadece protezdir.
Kopan bir bacağın protezinde ağır yaralanır aşk.
Ölen bütün aşklar çoğaltır kimsesizliği.
Ve aşkın boşalttığı yüreklerin oyuklarında, yalnızlık çarpar sadece.
Akşam oluyor… Güneşin açısıyla eğiliyor kirpiklerin.
İdare lambasını kısar gibi sönüyor mavi gözbebeklerin.
Ve hayat… Kapatıp, sürgüsünü çektiğin göz kapaklarının ardında kalıyor.
Günler ve mevsimler, savaş vakitlerindeki kalabalık, ekmek kuyrukları gibi gözpınarlarına yığılıyor.
Kirpiklerinden sızıp, zamana karışabilmek için…
Ahh… Aşk can çekişirken dönmüyor dünya.
Tüyleri dökülen kediler gibi başka türlü yaşlanıyoruz.
Hiç kimse yürüyemiyor ateşlerin üzerinde.
Hiç kimse basamıyor Kemalin bastığı yerlere.
Çocukları, kahramansız masallarla büyütüyoruz…