- Kategori
- Tarım / Hayvancılık
Şeker Pancarı sitem ediyor

Önce tarihi arka planı anlatmakta yarar var.
"Ülkenin ekonomik olarak kalkınabilmesi için sanayileşmek bir zorunluluktu. 1927 yılında sanayi kuruluşlarının teşviki ve korunması amacı ile, Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunda sanayi sınıflara ayrılmıştı ve her sınıf, taşıdığı önem derecesinde kanunun kendine getirdiği muafiyetlerden faydalanması öngörülüyordu. Bu kanunla yerli sanayi sektörüne ucuz devlet arazisi tahsisi, çeşitli vergi muafiyetleri, taşıma ve ulaştırma indirimleri gibi teşvikler ve muafiyetler getirilmişti ve sermaye birikimine devlet desteğini veriliyordu. Milli ekonomi anlayışı ile milli tüccar ve milli sanayici oluşturulmaya çalışılmıştır. Yerli sanayiinin korunması için, 1929 yılından itibaren, ulusal sanayinin dışarıdan gelenlerin rekabet güçlerine karşı korunması için yüksek gümrük tarifeleri uygulanmaya başlanmıştır. Atatürk "Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin, hür, müstakil daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin bel kemiğidir." sözleri ile dışa bağımlı kalmış bir ülkenin bağımsız olamayacağına vurgu yapmaktadır. Bu nedenle, Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet, temel tüketim ve ara malları alanında ithal ikamesi sağlamak amacıyla un, şeker, pamuk ile kömür, demir ve akaryakıt üretimine özellikle öncelik vermiştir. Bu temel malların yurt içinde üretilmesi ve dışa karşı bağımlılığın kalmaması hedeflenmiştir.
Sanayileşmede önceliklerden olan şeker üretimi için çok önemli adımlar hızla atılmıştır. 5 Nisan 1925’de şeker fabrikalarının kurulması ve ayrıcalıkları hakkında kanun kabul edildi. Cumhuriyetin ilk onbir yılında dört şeker fabrikası açıldı: Alpullu Şeker Fabrikası(1926), Uşak Şeker Fabrikası (1926), Eskişehir Şeker Fabrikası (1933) ve Turhal Şeker Fabrikası (1934). 1930 yılında Alpullu Şeker Fabrikası’nı ziyaret eden Atatürk, “…Memleketimizin her müsait bölgesinde şeker fabrikalarının çoğalması ve bu suretle memleketin şeker ihtiyacının temini, mühim hedeflerimiz arasında tanınmalıdır.” ifadelerini kullanmıştır. Atatürk 1937’de yaptığı bir konuşmada da “Şeker fabrikalarının sayısı yirmiye çıkmaz ve şekeri ekmek kadar kolay alınır hale getirmezsek, gürbüz çocuklara hasret kalacağız.” demiştir.
Cumhuriyetin ilk on yıllarında açılan diğer fabrikalar şunlardır: Bursa dokumacılık fabrikası (1927), Bünyan dokuma fabrikası (1927), Ankara çimento fabrikası (1928) ve Ford Şirketi ile bir otomobil montaj fabrikası (1929). 1923-29 yılları arasında devlet, bazı önemli alanlarda devletleştirme politikası uygulamaya devam ederken, özel girişimi de teşvik etmek için yoğun çaba harcamıştır. 1924-1929 döneminde GSMH yılda ortalama yüzde 10,9, sınai üretim ise yüzde 8,5 oranında artış kaydetmiştir."
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki sanayi hamlelerinden şimdi sanayimizi yok pahasına piyasayanın insafına bırakma noktasına geldik. Gazetede bugün şeker-İş Sendikasının anlamlı bir protestosu var. Bu hafta da, dün akşam televizyonda haberi vardı, yerli malı haftası olarak kutlanıyormuş iyi mi? Şeker fabrikalarının özelleştirilerek kapatılması ve üreticinin yok edilmesini protesto eden Şeker-İş Sendikası yöneticileri, en yüksek devlet görevlilerine gönderdiği temsili “konuşan pancar” ile Anadolu’ya sahip çıkılmasını istemişler ve şeker pancarını konuşturmuşlar.
Şeker pancarı sitemlerini iletiyor ve şimdi sıranın bizde olduğunu söylüyor. Bakın başka daha neler söylemiş:
“Ben bir şeker pancarıyım. Bakmayın böyle ufak tefek göründüğüme. İçtiğiniz çayın kurduğunuz sofranın tadında ben varım. Soluduğunuz havada, kullandığınız ilaçta ben varıım. İnanmıyorsanız anlatayım; Türkiye için her yıl 2.5-3 milyar dolar yerli katma değer sağlayan, 10 milyon insana ekmek ve iş kapısı olan, yem, gübre, ilaç, maya ve kozmetik gibi onlarca sektörün ayakta kalmasını sağlayan benim. 250 bin çiftçiye yerinde üretim imkanı sağlayarak, köyden kente göçü engelleyen benim. Biyoetanolü biliyor musunuz? Hani şu alternatif enerji arayışında en hızlı artışın yaşandığı kaynak... İşte Biyoetanolü en verimli ve temiz hammaddesi benim. Bugüne kadar hiç feryat ettiğimi duydunuz mu? Hep sizin için katlandım. Ama şimdi sıra sizde. Çünkü beni yok etmeye çalışıyorlar. Önce kota diyerek yaşam alanımı daralttılar. Benim yerime şu NBŞ denilen tatlandırıcıyı getiriyorlar. Soruyorum size; hiç gerçeği ile sahtesi bir olur mu? Hiç toprakta yetişenle laboratuvarda üretilen aynı olur mu? Şimdi de işlendiğim şeker fabrikalarını satmaya çalışıyorlar. Önce özelleştirip sonra da kapatacaklar. Oysa fabrika olmazsa üretim olmaz. Üretim olmazsa istihdam olmaz. Benim için sorun değil. Ben gider kendime başka topraklar bulurum. Mesela Amerika’da bana ‘Stratejik ürün’ diyorlar. El üstünde tutuyorlar. Fransa da öyle. Onlarda önce şeker fabrikalarını satmaya kalktılar. Çok geçmedi yaptıkları hatayı anladılar. Şimdi kimselere vermiyorlar. Ama ben Anadolu’yu seviyorum. Bu topraklara aidim. Bana sahip çıkın. Çünkü bana sahip çıkmak Anadolu’ya sahip çıkmaktır.”