Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '16

 
Kategori
Güncel
 

Selâmünaleykûm

Selâmünaleykûm
 

Selâmünaleyküm

Selamlaşmak güzel de sadece “selâmünaleyküm” le insan ilişkileri güçlenmiyor. Dünyada, terörün en çok yuvalandığı ülkelerde, bu tür selamı kullanıyorlar. Ne var bunda, insanlar ,“Allah’ın selamını kullanmasınlar mı?”Kullansınlar da sadece Arapça “selâmünaleyküm” mü Allah’ın selamı? Bu selamın anlamında “Allah” yok. Sadece,”selam üzerinizde olsun” anlamında. Anadolu’da; tarlada, bahçede, bağda, dağda, yaylada karşılaştığınız insana “selâmünaleyküm” dersiniz de öğretmen sınıfa “selâmünaleyküm” le mi girsin? İlköğrenim çağındaki çocuk, bu selamdan ne anlar?

1990’lı yıllardı. Arapgir Meslek Yüksek Okulu’nu görmek, öğretim elamanlarıyla tanışmak istedim. Okulun müdür yardımcısının odasındayım. Bir grup öğrenci,”selâmünaleyküm” diyerek içeri girdiler. (1960’lı yıllarda) bizler, okul yöneticisiyle konuşmaya sabahsa “günaydın”, öğleden sonraysa “tünaydın”la başlar; iyi günlerle bitirirdik. Öğretmenlerle, arkadaşlarımızla bu iyi dilek sözcüklerini dilimizden düşürmezdik.

Her ulusun bireyleri, kendi dilleriyle selamlaşırlar. Sözgelimi, Fransızca; merhaba(bonjour) güle güle ( au revoir),görüşürüz ( à bientôt),günaydın ( bonjour),iyi günler ( bon après-midi)iyi akşamlar – (bonsoir),iyi geceler ( bonne nuit). İngilizce ; merhaba (hello), günaydın (good morning). tünaydın (good afternoon) ,iyi akşamlar (good evening).

Arapçayı bırakıp Fransızca,İngilizce mi selamlaşalım? Hayır. Bu dillerde kullanılan selamlaşma sözcüklerin Türkçelerini kullanmak dururken neden Fransızcasını, İngilizcesini kullanalım ki !..

Selamın amacı, sağlıklı ilişki, iletişim, kurmak; iyi dileklerde bulunmaktır. Türkçe selam yok mu? Olmaz olur mu?

Ses bayrağımız Türkçemizin “günaydın, iyi günler, iyi çalışmalar, iyi sabahlar, tünaydın iyi akşamlar, iyi geceler” ne güne duruyor? Tümünde, iyi dilekler var; ama” iktidarın amacı dindar toplum yetiştirmek” olunca selam da dinsel içerikli ve Arapça oluyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Aday Öğretmen Yetiştirme Süreci 1’inci Değerlendirme Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, herkesin ilkokul öğretmenini hatırladığını belirterek, “Müzeyyen hocam konuları anlatırken, ben her konu için tiyatrovari müsamereler yazardım. Sınıfta arkadaşlarıma oynardım. Siyaset konusunu işlerken, Müzeyyen Hocam ‘Başbakan sen olacaksın’ dedi. İlk Başbakanlık deneyimim oldu. Sınıfta ilk kez sandalyenin üstüne çıkarak ilk nutkumu yaptım. Başbakan olacağımı düşünmemiştim, bilim adamlığını tercih etmiştim. Müzeyyen Hocam dua etmiş olacak ki ben bu makamdayım” dedi.

Başbakan Davutoğlu, selam verin “selâmünaleyküm” deyin, diyor. Başbakan, iyi der de Türkçe selamlardan da söz edemez miydi? Dil, iletişim aracıdır. İletişimin sağlıklı olması için aynı dilin, aynı araçların kullanılması gerekir.

1960’da Diyarbakır İlk Öğretmen Okul’undan mezun olunca Mardin Gülharrin (Ortaköy) öğretmenliğine atandım. Otobüsten inince bir gençten muhtarın evini sordum.”Maif bi Türkî (Türkçe bilmiyorum) İmamın evini sordum. Parmağıyla işaret ederek “aha”dedi. İmamın evine gidince selam verdim. İmam,“vealeykümü's-selâm ve rahmetullah (Allah'ın selâmı ve rahmeti sizin üzerinize olsun)” diyerek ilaveli duada bulundu; elindekiArapça kitabı okumaya devam etti. Bu selamdan bir şey anlamadım. Türkiye’de miyim, bir Arap ülkesinde miyim, diye düşünmeye başladım. İmam, konuşmayınca oradan ayrılmak zorunda kaldım. Zorla bir öğrenci yakalayarak muhtarın evinin yolunu tuttum. Demek ki selam da aynı dili kullanan insanları birbirine yaklaştırıyor.

Başbakan, konuşmasında, şu ilişkilerden söz etmesi, anlamlı ve yerinde. Katılmamak olanaksız; ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın konuşmasında, Türkçeye özen göstermesi gerekmez miydi? Yüzyılların derinliklerinden günümüze seslenen Karamanoğlu Mehmet Bey,bakın ne diyor?

Karamanoğlu Mehmed Bey. Bilimadamlarını etrafına toplayıp onlara büyük önem vermiştir.

XIII. yüzyıl ortalarında Selçuklular, devlet işlerinde Farsçayı kullanırlardı. Halk ise öz dilleri olan Türkçeyi kullanıyordu. Mehmet Bey millet olarak birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliğinin sağlanmasının gerekliliğine inanıyordu. Bu birliği gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde yaşayan bütün Türkmen boylarını çevresinde toplayarak bir ordu oluşturdu.

Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye. (13 Mayıs 1277) (vikipedi)

Ebeveyn- çocuk ilişkisi, öyle bir ilişki ki başladığı andan itibaren kendi doğasını şekillendiriyor, o ilişkinin içine kimse nüfuz edemiyor. Bir anne ile çocuğu arasındaki ilişkiye herhangi bir tarafın nüfuz edebilmesi mümkün değil. İkincisi, eşim üzerinden tanıdığım doktor-hasta ilişkisi. Doktor-hasta ilişkisi de hiç kimsenin nüfuz edemeyeceği, bambaşka bir psikolojik bağ. Ama kendi tecrübemden, tanıdığım, bildiğim, yaşadığım ve her an yaşamaya hazır hissettiğim bir ilişki var ki o da hoca-talebe ilişkisi

“Hoca” sözcüğü de bana cami imamını çağrıştırır. Bayandan imam olmuyor. Olmayışını da anlamış değilim! Bayan öğretmenler için “hoca” unvanı kullanılmaz.”Hoca Hanım “denir; çünkü Arapça sözcüklerde, erillik, dişilik vardır.”Muallim” erkek ,”muallime” bayan öğretmen içindir. Oysa Türkçemizde; erillik, dişilik yoktur. Öğretmen, her iki cinsi de kapsar.

Sözlüklerde, “tiyatrovari” diye bir sözcük yok.”Tiyatrovari müsamereler yazmak” la ne denilmek istendiğini anlayamadım. Genç öğretmen adayları anlamış mıdır? Anladıklarını sanmıyorum. Müsamere,”Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ te (Ar.semr-sumur” dostlarla sohbet etmek” ten müsamere) Okullarda öğrenciler tarafından hazırlanıp sunulan, piyes, şiir okuma vb. gösterilerin yer aldığı eğlence. Demek ki Başbakan Davutoğlu,”tiyatrovari eğlenceler yazmış!

Başbakan,”hoca-talebe ilişkisi” derken  cami imamı-talebe ilişkisinden mi söz etmek istiyor; yoksa öğretmen-öğrenci ilişkisinden mi söz ediyor, dersiniz! Yoksa öğretmenlerin de imam gibi olmalarını mı istiyor!

Başbakan,”öğretmenliğin kaynağı sevgidir.Hiçbir profesör ilkokul öğretmeninin yerini tutamaz, diyor. Öğretmenim Halis Özgü de “Öğretmenliğin amentüsü,”sevmektir” derdi. Kalpleri açan bu sihirli anahtarı, Başbakan Davutoğlu ’nun da yerinde ve zamanında kullanması, sevindirici.

Sevgi, ahlâk, etik değerler, dostluk, kardeşlik… sıcak, insanları birbirine yaklaştıran sözcükler de toplumun yarısını dışlayan bu yönetim, bu değerleri, nasıl içselleştirip yaşama geçirecek. İktidar, İmam Hatip mezunu öğretmenle diğer öğretmenlere aynı gözle mi bakıyor?

İktidar, nasıl öğretmen istiyor? Dindar öğretmen mi, yoksa bilme, sanata değer veren, çocuk psikolojisi ve alan bilgisiyle donanmış öğretmenler mi?

Ülke kalkınmasına katkıda bulunacak, çağın bilimsel, teknolojik gelişmelerini izleyecek kuşakları yetiştirmek için uygun eğitim felsefesi, politikası geliştirmek zorundayız.

Geçmişte de “hızlandırılmış eğitim”le öğretmen yetiştirildi. Oysa yığın eğitimiyle öğretmen yetiştirilmez; öğretmen Hereke halısı gibi ilmik ilmik dokunmalıdır. Başka bir deyişle alan bilgisi ve öğretmenlik formasyonuyla donatılmalı öğretmen adayları. Her öğretmen adayıyla tek tek ilgilenilmeli. Öğretmenlik stajları sözde değil, özde olmalı.

Müzeyyen öğretmen, tiyatroya değer veren, güncel yaşamı sınıfa getiren, geleceği gören bir öğretmenmiş. Bugün, tiyatroya ve güzel sanatlara ne derece önem veriyoruz? Başbakan Ahmet Davutoğlu ‘nun başbakanlığında ülkemizde kaç tiyatro salonu açılmıştır?Ankara’daki tiyatro bale, senfoni salonları Cumhuriyet’in ilk yıllarında açılmıştır. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Salonu’nda Türkiye Cumhurbaşkanları ’nın özel koltukları vardır. Her cuma bir camide boy gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanları buradaki programlara gitmektedirler mi? Birileri, gider ya da gitmez sana ne diyebilirler; ama bu kuruluşlar birer okuldur. İnsanlar, tiyatroda; insanlığı, insan ilişkilerini, dostluğu, sevgiyi, yardımlaşmayı;  geçmişi,  tarihi, tarihsel kimlikleri görürler.

Ünlü tiyatrocu, tiyatro yazarı Muhsin Ertuğrul,”Tiyatro, bir kentin ocak başıdır. Orada, ısınılır.”diyor. Son yıllarda, tiyatroya gereken önemi vermediğimiz için birbirimize sevgiyle, saygıyla bakamaz olduk. Sevgi, dostluk, kardeşlik, hoşgörü; özetle tiyatro, insan yaşantısının yansıması. Tiyatroda, insanlar, yaşamlarından kesitler izlerler.

Ne yazık ki ülkemizde yeni tiyatrolar açılmıyor; açılanlar da yaşamlarını zor sürdürüyor. Başbakan Davutoğlu, Müzeyyen öğretmenin anısına bir tiyatro salonu açmalı. Tiyatrolar,güzel sanatlar devlet desteğinden yoksun kalmamalı. 

Gençliği, tiyatroya yöneltmeliyiz ki birbirlerine dostça bakabilsinler, Muhsin Ertuğrul’un dediği gibi ısınabilsinler.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..