Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sen aşk ne bilmiyorsun ya da aşkın med-cezirleri üzerine(1)

Sen aşk ne bilmiyorsun ya da aşkın med-cezirleri üzerine(1)
 

...sözün bittigi yer...


Aşk bazılarına göre bir hipokrat hastalıgı gibidir.

Dogar, yükselir, acı çektirir ve geçer.

Sanki aşıgın dünyayla uzlaşabilmek için ona ödemesi gereken bir bedeldir.

"Delirmiştim iyileştim." cümlesi kamuyounun en çok tuttugu cümledir, sakınılması gereken bir hastalıktan kurtulunca herkesi bir sevinç seli alır.

Bu yazı sahiden aşık olanlara adanmıştır, "öyle"gibi olanların anlayacagı türden degildir ve onlar "yorumlamaya".

Aşk öylesine seremonik devinimleri, sarmal döngüleri ve yap-boz fantazileri içeren bir tuhaf haldir ki, bunun içine düşenin bile içinden çıkması, ancak bir devr-i alem halüsinasyonlar zincirinden sonra belki mümkün olabilir.

Aşık olmayanın aşıgın halinden anlaması için, en az onun kadar bu prizmatik ışıklarla donanmış magarada bir seyrü-sefer eylemiş olması gerekir.

Aşık "batıyorum, çöküyorum"derken sadece umutsuzluk sonucu kapıldıgı bir yok oluş esintisi üzerinden çagrı yapmaz, mutluluktan bile yokoluş sarabilir benligini.

Batma bir incinmeden gelebilecegi gibi, öteki'nin imgesinde kaybolma isteginden veya ötekiyle kaynaştıgı göksel bir tutkudan da kaynak alabilir.

İnsanoglu bazı hallerde de dogaya karışma istegine kapılabilir aşık oldugunda, üstü açık ortak bir mezara konma esrimesine dahi girebilir.

Ama bu batma bazen görünenin ötesinde, bir tıkanıklık halinden bir coşmaya dogru koşu veya ötekinden kaçma da olabilir.

Nasıl bir sihirli esrime ve ermiş olma hali degil mi?

Aşkta "uzaklık", sevilenin yoklugunu sergileyen ve bu yoklugu giderek bir "bırakılmışlık" deneyimine dönüştürmeye yönelen bir "dil"olarak algılamak gerekir.

Ve aşktaki uzaklık yalnızca bir yönde işler ve "kalan"dan yola çıkılarak dillendirilir.

Hep "burada" olan "ben"sürekli olarak uzakta bulunan "sen"in üzerine ve "karşısında" olarak kurulan bir cümleler katarı gibidir aşıgın dilindeki "uzaklık".

Tarihsel olarak "uzaktalık" söylemine biçemini veren kadındır.

Çünkü kadın "oturgan"dır, "sadık"tır, erkek ise "yolcu" ve "avcı"dır.

Ancak olur da ötekinin "uzaktalıgı"ndan söz eden bir erkek görürseniz eger, bu aşık olan bir erkegin mucizemsi bir biçimde dişileşmesi haline aittir.

Ve gerçekten de aşık erkekler bir çok kadından daha dişi ve sahici kadınsı bir hal sergilerler ki, bu kadını içselleştirmeye ait bir çok sesli senfoniye aittir.

Erkek "uzakta"lıga, anne memesinde sütten kesilirken daha alıştırılmıştır ki bu egitimdir onu katlanmaya dair daha bir dirençli kılan, sürünür ama işte o başka bir lirik hal-i pür melaldir.

Bir bırakılmışlık imgesi içinde olan aşık, sevgilinin yoklugunda kendisini kuruyan, sararan egilip bükülmüş kopuk bir resim gibi hisseder ama anasının memesinden koparıldıgı anda ögrendigi üzere, yolculuguna başka şeylerden beslenmesini sürdürerek ve mecalsiz de kalsa devam eder.

Diderot'un dedigi gibi aşık bu halde bile yolculugunun yakıcı seyrini "..getir dudaklarını/agzımdan çıkınca/ruhum sana geçsin.." sayıklamasıyla sürdürecektir.

Artık sevgilinin "uzakta"oluşu giderek bir düşlem yaratımının zeminine dönüşmek üzeredir.

Bir bakıma dilin bu "uzak"lıga ait olarak aşıkta aldıgı yeni biçim, aslında uzakta olana ait "birlikte olma anı"nı "uzatma"ya dönük bir hal, dosdogru ölüme gidecegi anı geciktirebildigince geciktirmeye dair tutkulu bir maraton olarak görmekte mümkündür.

Diger bir söyleyişle uzaktalık, hem bir yoksunluk halini hem de bir arzu ve gereksinmeyi içerir gibidir, "arzu"nun kalkan kolları "gereksinim"in uzanan kolları ile kesişir, bir gider bir gelir.

Saatin akrebi ile yelkovanını koşturan sarkacın çıkardıgı sesler her yanı doldurmuştur.Tik tak..tik tak...Tik tak...

Aşıgın sevilene söyledigi "tapılası"sözcügü, bazılarına budalaca gibi gelebilir, ama ötekine duydugu "isteme şiddeti"ne başkaca bir özgül ad bulamayışındandır.

Sevgilinin büyüsü karşısında duyulan arzunun sevinçliligi, parıltılı gözlerinde kaybolmaya dair tutkulu istegin, bedenin ışıklı güzelligi karşısında her yanı saran elektrigin sarsıntısı ve cazibeli çekiciligin yarattıgı nefes kesici böylesi bir hal karşısında aşıgın sözlügünde kelimeler tükenmiş, hepsi uçuruma yuvarlanmıştır.

Bir "kusursuzluk" olarak tanımlanan sevgiliyi "tapılası"olarak görme, bütüne ait bir nitelikler dökümünü içermez aslında, tümüyle "duygu"ya aittir.

Ötekine duyulan "çok özel" bir arzunun adlandırılamadıgı "sıfır derecesi"nde bir sözcüktür bu tapılası olma hali.Aşık duvara çarpmıştır, söz bitmiş ses gitmiş ötekine tutkuyla sarılmıştır, hiç bir şeyin önemi yoktur artık.

Belki de karşılaştıgı yüzbinlerce bedenin içinde "biri"ni böylesine özgül arzulama hali için de söylenebilecek başkaca da bir söz yok gibidir, evrensel olanın önemi bitmiş, sadece özgül olanın imgesi kalmıştır.

Dünya da sadece "o" ve "kendisi"var gibidir.

Bu bir büyülenme halidir ki, aşıgın dilini bile kapatır, dudaklar birleşir kaçınılmaz olarak.

Öpüşme böyle bir özgün arzu ile oldugunda öpüşmedir, ötekisi ise sıradan bir dokunmadan ibarettir.

Aşıgın en ciddi eyleminin öpüşme üzerine olması, bu tutkulu esrik haline aittir ve tüm cinselligini buradan tanımlar.

Başkaca hiç bir beden de bu yüzden sahici aşıga çare degildir.

Bir "kesinleme" durumudur bu aşıgın, her şey karşısında ve her şeye karşın "başa çıkılmaz" bir "degerleme" olarak yaşamının tam orta yerine bu "inadı"getirip koyar ve artık "başka türlü"sevmenin imkanı yoktur.

Mutsuz bir anda görüp sorarsanız, size "hayır mutluyum, ama üzgünüm" der, başka da bir şey söylemez.

Eger günün birinde kalkar bu aşkın sürdürebilir olmadıgını söylerseniz, size "sürdürülebilir olan mı iyidir, neden sürmek "yanmak"tan daha iyi olsun?..."diyecektir.

Aşkın gerilimi, yarattıgı enerji her şeyin ötesindedir ve bunu ancak ve ancak aşık olan bilir.

Aşkın bu uzun tünelinde yola çıkan aşık içselleştirdigi ve teslim oldugu aşkına her gün yeniden ve yeniden başlayabilir, tamamen kendisi ve ötekine ait mitolojik destanının sayfalarına bazen ışıltılı bazen hüzünlü binlerce öykü koyabilir.

Dünya onlara kalmıştır ve herkes hiç kimsedir.

Devam edecek...

 
Toplam blog
: 88
: 1115
Kayıt tarihi
: 09.01.07
 
 

Ankara SBF'yi bitirdim. Öğrencilik yıllarında gazetecilik, sonrasında uzun yıllar özel sektörde ü..