Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '07

 
Kategori
Gelenekler
 

Sen de duttan in

Sen de duttan in
 

Cafer Ağa, kuşluk vakti, atını eyerlemiş, nakışlı terki heybesini de yerleştirmişti. Sağ eliyle eyerin kaşını kavradı, sağ ayağını üzengiye geçirdi ve bir sıçrayışta bindi. At tırısa kalkmak üzereyken, Cafer Ağa dizginleri çekti ve karısına seslendi:

- Ayşe, bak hele bana. Ben cumaya gidiyorum. Dediğim gibi, gidip anamın elini öpecek ve özür dileyeceksin. Anlaşıldı mı? Döndüğümde bu iş bitmiş olacak. Sana son kez söylüyorum. Dediğimi yapmazsan ve ben de attan inersem, anam avradım olsun, boşarım seni. Anladın mı dediğimi?

Ayşe kadın, oyalı ak çemberini çözdü. Saçlarını bir salladı. Tülbendi parmağında, elleri belinde, öfkeli bir sesle yanıtladı kocasını.

- Gitmem dedim ya ben sana. Suçlu olsaydım, tamam der giderdim. Ama ben suçsuzum. Dediğim gibi, kendisi çatmaya başladı. Ben sustukça da üstüme çullandı. Ne anamın orospuluğu kaldı ne de babamın hırsızlığı. Buna da katlandım. Alamadı hırsını, başladı saçımı başımı yolmaya. Ben de şöyle iteleyivermiştim, ne bileyim ben bahçeye uçup kolunu kıracağını. Ben haklıyım, Cafer Ağa, gitmem dediysem gitmem. Bunun için de boşayacaksan boşa. Benim de son sözüm bu.

- Sen bilirsin, kadın. Ben onu bunu bilmem. Gideceksin dediysem, gideceksin. Kabahat benden gitti. Gerisini sen düşün. Son pişmanlık para etmez. Demedi deme.

Cafer Ağa mahmuzladı atını ve koyuverdi dizginleri. Bir toz bulutu kapladı ortalığı. Ayşe kadın, yeniden bağladı çemberini, aldı eline süpürgesini. Bir yandan kapının önünü süpürüyor diğer taraftan da homurdanıp duruyordu.

- Boşayacakmış beni. Umurumdaydı sanki. Boşarsa, boşasın. Suçsuz yere suçu neden üstleneyim ki? Boşuna mı demiş atalarımız “Sen eşek olursan, palan vuranın çok olur” diye. Bir boğazım değil mi, nerde olsa doyururum. Hem anam babam ne güne duruyor?

Cafer Ağa kasabaya varınca, atını hana bağladı ve torbasını da geçiriverdi başına. Bir kahveye girdi. Hiç kimseyle konuşmadı. Çay üstüne çay, sigara üstüne sigara içti durdu. Ezan okunmaya başlayınca, çıktı kahveden. Yürüdü caminin önündeki çeşmeye doğru. Selam verenlere cevap vermekle yetindi.

Namazdan sonra bir lokantaya girdi. Kuru fasulye, pilav ve ayran istedi. Lokmalar boğazına diziliyordu adeta. “ Yemesem lokantacıya ayıp olur, ha gayret Cafer” diye geçirdi içinden. Ama tabakları tam boşaltamadı. Ayranı içti, elinin tersiyle ağzını silip bir sigara yaktı. Düşünceleri de sigara dumanlarıyla birlikte kaybolup gidiyordu. Hesabı ödedi, çıktı dışarı. Yolda düşünceli düşünceli yürüyor ve kendi kendine konuşuyordu:“ Allahım bana yardım et. Ne yapacağım ben şimdi? Karım haklı olmasına haklı. İyi de anamın yüzüne ben nasıl bakacağım? Ya benim erkeklik gururum ne olacak? Çıldıracağım; ya Rabbim, bana akıl fikir ver.”

Bir manifatura dükkanına girdi. Allı güllü bir fistanlık ile bir de yemeni aldı. Daha sonra bir bakkala uğrayıp lokum ve fırın ekmeği koydurdu bir kağıt keseye. Kasaba da uğradı bu arada. Hana varınca, elindekileri terki heybesine yerleştirdi. Atına bindi ve köye doğru yola çıktı.

İkindiye doğru, Ayşe kadın, çamaşırlarını sardı bir torbaya ve kapının arkasına koydu. Akşam yemeği ocakta, kendisi evin önündeki sedire oturmuş, örgüsünü örüyordu. Cafer Ağa’nın atı kişnedi eve yaklaşırken. Ayşe kadın oralı olmadı. Kocası gelince, ayağa kalktı ve ona doğru yürüdü.

- Hoş geldin, Ağam.

- Hoş bulduk. Al şu heybeyi.

Heybeyi alıp kapıya yönelince, Cafer Ağa, karısının arkasından seslendi:

- Gittin mi anama?

- Gitmedim. Sana gitmem demiştim, ya.

Tek bir laf etmeden, Cafer Ağa sürdü atını ve uzaklaştı oradan. Yaktı bir sigara daha. Bırakıverdi atı kendi başına. Bir süre sonra bir evin önünden geçerken, yaşlıca birisi çağırdı Cafer Ağa’yı.

- Merhaba, Cafer. Gel de at biraz soluklansın.

- Merhaba, Molla Mehmet Ağa.

Cafer Ağa sürekli atın üstündeydi.

- İnsene be adam.

- İnemem Ağam; inersem avrat boş düşer.

- Ha, öyle demek. Sen böyle bir halt yemezdin. Hayrola, ne oldu sana?

- Oldu bir kere. Gelin kaynana kavga etmişler. Aslına bakarsan, bunda Ayşe’nin hiç suçu yok. Benim de erkekliğim tuttu. Ben dönünceye kadar, gidip anamdan özür dilemezsen ve ben de attan inersem, boşarım seni dedim. Eve vardım. Karım gitmemiş. İşte onun için attan inemiyorum.

- Bana bak, Cafer. Sen karını boşamak istiyor musun, istemiyor musun?

- Neye boşayayım ki Molla Mehmet Ağa. Ondan iyisini nerede bulacağım, ben ?

- Tamam, öyleyse. “Attan inersem, boşarım” demiştin değil mi?

- Evet.

- Senin evin bahçesinde bir dut ağacı vardı. Yanılıyor muyum?

- Hayır yanılmıyorsun, Molla Mehmet Ağa, dut ağacı hâlâ var.

- Öyleyse, şimdi sür atını eve. Varınca da atını dut ağacının altına çek; ağaca çık ve oradan in. O zaman “Boş ol” sözü yerini bulmaz. Haydi yolun açık olsun.

- Sağ ol be, Molla Mehmet Ağa. Yaman adamsın sen, vallahi.

Artık durur mu hiç Cafer Ağa? Mahmuzladı atını …

 
Toplam blog
: 95
: 1738
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

Emekli öğretim görevlisi, çevirmen, öykü yazarı, kültür ve düşün dergisi Gerçemek'in sahibi ve ge..