Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '18

 
Kategori
Kitap
 

Sen Hiç Kendini Yaşadın mı?

Sen Hiç Kendini Yaşadın mı?
 

“Okuyabilen herkes derinden okumayı
ve böylece daha dolu yaşamayı öğrenebilir.”
 Norman Cousins

“Okumak; haz duymaya,
zihnimizi beslemeye,
yeteneklerimizi artırmaya yarar.”
 Bacon

”Okumak; insana olgunluk,
konuşmada canlılık, yazmada açıklık verir
Bacon

 

Alişan Kapaklıkaya, uğraştaşım… Onu ilk kez bir TV kanalında konuşurken gördüm. Empatik buldum. Konuşma tarzını ve düşüncelerini etkili buldum.

Özgeçmişi

1963 Eskişehir doğumlu. Eğitimci, yazar ve konuşmacı. Uzun yıllar MEB’de öğretmenlik ve üniversitede öğretim görevliliği yapan yazar, yenilik ve farkındalık arayışlarına girmesi sonucu istifa edip, aile içi iletişim ve eğitim pedagojisi alanındaki çalışmalara yönelmiştir.

Araştırmalarında derinleştikçe bizim türkülerin yabancıların sazıyla söylenemeyeceğini anlamış, öğrendiklerini önce kendi hayatına uygulamış, etkili olduklarını anlayınca da deneyimlerini insanlara aktarmaya başlamıştır. Öğrenmeyi Öğrenme, Liderlik, Beyni Etkin Kullanma, Aile İçi İletişim, Kendine Güven ve Motivasyon konularında Türkiye’de 79 il, 510 ilçe ve 6 farklı ülkede eğitim ve konferanslar vermiştir.

                                                                         Yapıtları

    Sevgi Bahçesinin Bahçıvanı (93. baskı)
    Bunları Kimseye Anlatamamıştım (86. baskı)
    İçindeki Uyuyan Güzeli Uyandır (72. baskı)
    Yüreğime Dokunan Eller (21.Baskı)
    Sen Hiç Kendini Yaşadın Mı? (16. baskı)
    Kalbime Girmeden Beynimde İşin Ne? (17.baskı)
    Aramızda Kalsın (7.baskı)

*

Kapaklıkaya’nın Sen Hiç Kendini Yaşadın mı? Adlı yapıtı, Yediveren Yayınları arasında yayımlanarak okumayı sevenlerin hizmetine sunulmuştur. Adresime gönderme inceliği gösteren yayın koordinatörü ve yazar Akif Bayrak’a teşekkür ederim.

Sürükleyici bulduğum ve kısa sürede okuduğum Sen Hiç Kendini Yaşadın mı? Adlı kitap, 26. baskıdır. Oldukça titiz hazırlanmış ve çokiyi edite edilmiştir. 296 sayfa hacimli ve okuru sıkmayacak ara bölümlü ve uygun satır aralığında olup güzel Türkçemizin çok iyi kullanılmasıyla da akıcılık kazanmıştır.

Ara bölümler, desenlerle ve ilgi çekici sayfa yazısıyla bezenmiş olup girişteki sayfa yazısı bölümlerde de yer almıştır. Kitapseverlere ve özellikle farkındalık arayışında olanlara salık verebilirim.

Emeği geçenleri kutluyor ve başarılarının sürmesini diliyorum.

*

Arka Kapak Yazısı

Sen Hiç Kendini Yaşadın mı?

“Biliyor musun bugün sende okunanların çoğu taa çocukluğundan itibaren sana yazılanlar, bugün sende görünenlerin çoğu küçüklüğünde ruhuna ekilenlerdir.

Bir tomurcuk gibiydim, ne zaman başımı toprağın üstüne çıkarıp filizlendiysem, bir çiçek olarak açmak istediysem kopardılar. Yeniden açmayı denedim, tekrar kopardılar. Adım Gül ama ben hayatımda hiç gülmedim. Kendimi yaprakları dökülmüş, dalları kırılmış bir ağaç gibi hissediyorum.

Koskoca bir delikanlı ya da genç kızken sınıfta arkadaşlarının önünde rencide edildin mi? Birine tepki göstermek isteyip de ayıp olur diye tepkini içine gömdün mü? Hakkını yiyenlere isyanını sadece dişlerini sıkacak kadar gösterebildiğin anlarda neler hissetmiştin?

Aslında başarısızlık diye bir durum yoktur. Bizim başarısızlık sandığımız şey, öğretmenin dersi anlatma biçimi ile öğrencinin dersi öğrenme biçiminin uyuşmamasından kaynaklanan bir durumdur.

Babama ve kocama olan öfkem gözümü kör etmiş, içimdeki kor ateşin dumanı basiretimi örtmüş. Yaşanmamışlıklara olan hıncım aklımı sis perdesi gibi kapatmış. Korkak, pısırık, tedirgin, endişeli biri olarak yaşamışım bugüne kadar.

Bugüne kadar beynin seni kontrol etti. Şimdi sen beyninin kontrolünü eline alsan ve hayat otobüsünün direksiyonuna geçsen bundan sonra hayatında nasıl değişiklikler olacağını düşünebiliyor musun?”

*

Söz konusu kitabın editörlüğünü eksiksiz yapmayı başaran yeri aydınlık olası Zühal için babanın trajik yazısını eşimle okurken gözlerimizden yaşlar süzüldü.Bu yazıyı buyurunuz birlikte içselleştirerek okuyalım...

 

 İsyan mı,  Şükür mü?


Yıllar önce kızım Zuhal'i bir bebek olarak kucağıma aldığımda onunla ne kadar süre ve nasıl bir hayat yaşayacağımı bilmiyordum.
Büyümeye başladı. Bebekliğinden itibaren onunla oynamaya başladım, gezerken omzuma aldım, kollarımdayken yukarı doğru atıp yeniden yakaladım, sırtüstü yatıp onu ayaklarımın üzerinde havaya kaldırmamı öyle seviyordu ki.
Parklarda gezdik. Köye gittiğimizde çamuru naylon tabağa doldurup "Sana pasta yapıyorum baba." dediğinde anlamıştım yüreğinin sevgi dolu okyanuslar gibi olduğunu.
Okul hayatı başarılarla geçti. Ailelerin cennet gibi olmasına katkı sağlamak için psikolog olmayı seçti. Gönüllere dokundu, evlere neşe saçtı. Benimle bir çok şehre konferanslara geldi.
Bir kurban bayramında Şırnak sokaklarında çocukların ellerindeki oyuncak silahları gördüğünde çok ağladı. "Baba bu çocukların elindeki silahları alıp yerine kitaplar vermek için daha çok çalışmalıyız." dediğinde hayaller kurduk, tüm çocuklarımızın yüreğine sevgi tohumları seçmek için.
İşine uçarak gidiyor, eve koşarak geliyordu.
Doktor, "Sen kanser olmuşsun, gereğini yapmazsan yakında ölürsün." dediğinde, elimi tutup gözlerime bakarken sordu: 
"Şimdi ne olacak baba, hayallerimiz vardı."
Kendisini çok seven ve hastalığının her aşamasında yanında olan Harun'la evlendi. Gelin gittiği kendisini tanıyan tüm Elazığlıların gönlünde taht kurdu.
Hastalığı tüm vücuduna yayıldı. Vazgeçmedi. Bir yandan iyileşmek için tevekkülle mücadele ederken bir yandan çocukların ve gençlerin gönlüne sevgi serpmeye devam etti.
Doktor, "Altı aylık ömrü var." değinde söylemedim kendisine, söyleyemedim.
Sahnelerde ve televizyonlarda tüm Türkiye'den dua istedim Zuhalim için. Almanya'da küçücük bir kız çucuğu yanıma yaklaşıp, "Üzülme Alişan amca Zuhal ablanın iyileşmesi için şü küçücük kalbimi seve seve veririm." dediğinde çok umutlandım.
Başarılarıyla beni geçmeye başladığında "Senin son kullanma tarihin kaç baba? diye sordu bana. Sarsılmıştım. "Kendini sürekli geliştirip insanların karşına faydalı bir eğitmen, benim karşıma son model bir baba olarak çıkmalısın." dedikten sonra dört farklı alanda üniversite okudum. 
Kendimi tazeleyip karşısına çıktığımda o da Allah'a gitmek için hazırlık yapıyordu.
Eşimle kavga edip evden ayrılırken dizlerime yapışıp "Bizi bırakıp gitme baba." diye ağladı. Ona olan sevgimle tüm sorunlarımın üstesinden gelip geri döndüm.
Rabbim 15 gün önce onu yanına çağırdı. Bu sefer ben yapıştım tabutuna. "Nereye gidiyorsun Zuhal? diye sordum cevabını bildiğim halde.
O bana gitme baba, geri dön dediğinde onu dinleyip döndüm.
Ben ona gitme yavrum dediğimde, gitti ve dönmedi.
Dostum Durmuş Ali bey dedi ki, "Zuhal'in cenazesi sadece sizin evden çıkmadı, bilin ki Türkiyede bir çok evden çıktı."
Şimdi bakıyorum Zuhal gibi bir sevgi meleğiyle 30 yıl aynı evde yaşama lütfuna erişmişim, ona sarıldığımda cennetin kokusunu tatmışım.
Şimdi düşünüyorum Allah yavrumu 30 yaşındayken yanına çağırdı diye isyan mı edeyim, yoksa onun bana hediyesi olan yavrumla bu güzellikleri 30 yıl yaşadım diye şükür mü edeyim...
Yavrumun hastalık sürecinde ona gözü gibi bakan eşime, yanımızda olan herkese, iyileşmesi için yüzlerce dğal tedavi bitkisel ilaç gönderen, köye kadar gelip cenazeye katılan, isteyip de katılamayan, taziye mesajlarını ileten tüm dostlara teşekkür ediyorum.
Allah'a bizim bilmediğimiz nice hayırlar verdiği için şükrediyorum.
Eğer gönlünü kırdığı, azarladığı, hatta sert baktığı kimse varsa söyleyin helallik alayım.
Sizin de gönlünüze dokunmuşsa. güzel bir hatıranız varsa yazın da bileyim...


Alişan Kapaklıkaya

 

 

 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..